Anıl ÖZGÜRÜN
anilozgurun@gmail.com
Tohumlar yaşamdır, patentlenemez. Doğada ve insan yaşamında, insanların oluşturdukları topluluklarda tohumlar yaşam ağını destekleyen ana unsurdur. Tohumlar sadece yiyecek ve kıyafet, ilaç vs gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakla kalmaz, kültürün en merkezinde yer alır. Ve bu merkezi tohum olarak kabul edersek bu ağı çevresine doğru örmeye başlar. Öyle ki Serdarlı’da ekilen ciberunda buğdayından sele sepet örüldüğü gibi tohumdan da yiyecek, yerel yemek kültürü, ritüeller ve gelenekler örülür. Tohumun ördüğü bu ağ bir yanıyla yaşamı desteklerken bir yanıyla da insanın yaşayışını ve kültürünü oluştur. Tohumdan çevresine göre doğru genişleyen tohumları ekerken söylenen sözden, ayın konumundan, ürünlerin hasat şekline, saklanması, pişirilmesine kadar uzanan halkalar oluştururlar. Bu halkalar tohumların , kültürlerin içinde birbirine bağlanarak ve genişleyerek de devam eder.
Tohumların geçmişi, hikayesi ile bir hafızası vardır. Geçmişini ve hikayesini kültüre taşırken hafızasını da doğadaki varoluşuna taşır. Aynı zamanda geçmişten gelip geleceğe doğru bir yolculuğu da vardır tohumun.. İçinde taşıdığı potansiyeli geleceğe iletir. Tohumlar ne bir zamana aittir ne de özel bir kişiye… Bu bir mirastır ve sahibi yoktur, hepimizindir.. Sahibi ancak koruyucusudur. O bölgede yaşayan insanlar ve belki de tüm hayvanlar ve doğa tohumun ancak koruyucusu olabilirler.
YEREL tohumlar patentlenemez çünkü fabrikalarda üretilen herhangi bir ürün gibi standartlara sahip değildir. Hibrit tohum olan ticari tohumlar ise standartlara sahiptir. Hibrit tohumlar bir sonraki sefer ekildiğinde hiç ürün vermez veya aynı miktarda ürün vermez. Bu sebeple ertesi yıl satın almak zorundasınız. Bununla birlikte hibrit tohumlar zirai ilaç kullanımını artırır. Dolayısıyla toprağı, suyu kirletir, insan sağlığını tehdit eder. Başta kanser olmak üzere bir çok hastalığı tetikler. Ancak tarım ilaçları üreten şirketlerle tohum üreten şirketler aynı olduğundan kar elde etme öncelikleridir. Yerel Tohumlar ise farklı sıcaklık şartlarına , hastalıklara, ve değişen koşullara uyum sağladıkları gibi gelecekte de adapte olabilecek potansiyel yerel tohumların içerisindedir. YEREL TOHUMLARIN güzelliği ise doğanın koşulları ile birlikte kendini adapte etmesi ve edebilme yeteneğinin de devam edebilecek olmasıdır. O bölgedeki toprakla suyla ve içinde bulunduğu biyolojik yaşamla tanışıktır. Ve biz de genetik olarak o tohumdan üretilen yerel ürünlerle tanışığız. Bu da sağlıklı, güvenli, doğal gıda demektir. O sebepledir ki çocukluğumuzda yediğimiz karpuzun tadını şuan üretilen karpuzda bulamıyoruz.
Bu anlamda yerel tohumların sahipleri olamayacağı gibi , patentlenmek, tescillendirmek tohumun doğasına aykırıdır. Yerel tohumlar bulundukları bölgeye ait olsalar da bize yeryüzünün mirasıdır. Biz ancak bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak sahip olduğumuz zenginliğimizin (zeytin harnupdan gabbar ayrelli gibi yabani otlara kadar) ancak koruyucusu olabiliriz.
Tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de tarım da endüstrileşti ve ticarileşti. Endüstrileşen tarımla birlikte yiyecekle olan bağımız zayıfladı… Yiyeceklerin tohum halinden tarlaya ,oradan sofraya uzanmasına ve tohumun ertesi yıl ekilmesine kadar olan sürecine tanık olmuyoruz. Bu bilgi yok ve /veya hatırlanmıyor. Bununla birlikte değişen yaşam koşullarında bitkisel üretim insanlar ve topluluklardan daha çok, günümüzde makineler ve fabrikalar tarafından yapılıyor. Ve bu da yiyecekle tohumla olan bağımızda bir kopuş yaratıyor… Tıpkı bir kesik gibi bağlantı zayıflığı oluyor... Belki de tam da bu nedenlerden yediklerimizin nerden geldikleri ile çok da ilgilenmiyor, nasıl bir tohumdan üretildikleri ile ilgili bilgi edinmiyoruz.
Tohum ve üretim materyalleri Yasası hızlıca hazırlanmış ve meclis genel kurulunda 8 ekimde oybirliği ile kabul edilmiştir. Bu şekilde hazırlanmasında ve kolayca kabul edilmesinin ve tepki almamasında bu kopuş etkili olmuştur. Bu bağlantı eksikliği yasanın bu şekilde hazırlanmasının ve kabul etmesinin görünmeyen gizlenmiş yönüdür. Tabii ki ticari şirketlerin faaliyetleri ve lobicilik ülkeler üzerinde tarım politikalarını yasalarla kontrol etmeleri bu durumu oluşturan diğer bir yönüdür.
Tohumların çoğu ticarileşti , bir kere ürün verip tekrar satın alınan hibrid tohumlar yaygınlaştı. Genetikleri ile oynanan GDO’lar bir çok ülkede hem sağlığı, hem biyolojik çeşitliliği ve kültürü yok etti… Biz ise kendi ülkemizde, sahip olduğumuz bir çok çeşit türü ekilmediğinden ve saklanmadığından kaybettik. Ve şimdi bu yasayla az da olsa sayılacak kadar tür de olsa, varolan çeşitlerimize zorunlu sertifika şartı ve ceza getiriliyor. Biz aşağıdaki örgütler ve kuruluşlar adına yasanın bu şekilde kabul edilmesini doğru bulmuyoruz. En temel hakkımız gıda ve gıda özgürlüğüne bu şekliyle yasa uygun değildir. Siz sayın Cumhurbaşkanımız, belirttiğimiz tüm bu sebepleri ve sonuçları göz önünde bulundurarak yasayı değerlendireceğinizi umuyoruz.
Saygılarımızla,
Bu mektup, Cittaslow Birlikler’inin bulunduğu belediyelerimizle toplam 22 örgüt, kurum ve inisiyatifin imzasıyla Cumhurbaşkanımız Mustafa Akıncı’ya gönderildi. Mektubun eklerinde yasada talep ettiğimiz değişiklikler önerisi de bulunuyordu. Cumhurbaşkanı, Tohum ve Üretim Materyalleri Yasası’nı Ziraat Mühendisleri Odası’nın da görüşlerine de yer verdiği 4 sayfalık iade gerekçelerini Cumhuriyet Meclisi Başkanlığı’na iletti. Tarım Bakanlığı, imzası olan tüm örgüt ve kurumların temsilcilerini 1 kasımda görüş almak üzere bakanlığa davet etti. Bu yasanın değiştirilmesi için öncü olan Yeryüzü Tohumları İnsiyatifi ve diğer kurumlar yasanın yeniden görüşüleceği “özel ve geçici komiteye” davet edildi.
8 ve 9 Kasımda yasa yeniden görüşülerek, yapılan değişiklikle yerel tohumların kullanılması durumunda oluşacak cezalar kalktı. Yeni şekliyle GDO’nun ülkeye girmesi ve ülkede üretilmesi yasaklandı ve GDO’nun ülkeye getirilmesi ve üretilmesi halinde ceza konuldu. Tohum ve Üretim Materyalleri Yasası değiştirilmiş haliyle 19 kasımda oybirliği ile meclisten geçti. Yerli tohumlarla ıslah edilen tohumlara getirilen şartlar birbirinden ayrıldı. Yerel tohumlar bu yasaya göre “tohum bankası” oluşturulmak üzere kayıt altına alınacak değişen haliyle sertifikalandırılmayacaktır. Bu konuda yapılacak olan tüzüklerin de takipçisi olacağız. Bununla birlikte yerel tohumların yaygınlaştırmak için tohum takas etkinlikleri yapılmalı, yerel tohumların önemini anlatan paneller düzenlenmelidir. Tohumla olan bağımız, doğayla olan ilişkimiz geliştirilmelidir. Kopan bağlar iyileşmeli, doğayla unutulan bağlar ve ilişkiler üzerine konuşulmalı ve yeniden oluşturulmalıdır. Biz insiyatif olarak yerel tohumları koruma, çoğaltma ve tohumlardan yapılacak üretimleri desteklemek için de elimizden geleni yapmayı düşünüyoruz. Bu bizim yeryüzüne olan borcumuzdur. Bu bizim gelecek nesillere borcumuzdur… Bu bizim ülkemize borcumuzdur…
YERYÜZÜ TOHUMLARI İNSİYATİFİ adına Anıl Özgürün