info@toparlaniyoruz.org
Toparlanıyoruz Hareketi, anayasanın değiştirilmesi düşüncesini olumlu bulduğunu, sürecin en başından itibaren dile getirmektedir. Hareketimiz mevcut anayasanın gelişen insan haklarına uyumlu olma, hukuk devleti mekanizmasının işlevselliğinin artırılması, devlet organlarının işleyişine dair düzenlemelerin geliştirilmesi, eşitlikçi ve özgürlükçü bir hale getirilmesi ihtiyaçlarından yola çıkarak önerilerini belirlemiş ve kamuoyuyla paylaşmıştır. Hareketimiz, sadece öneri sunmakla sınırlı kalmayıp sürecin çeşitli aşamalarında, kamuoyuna yaptığı açıklamalar ile sürecin nasıl işlemesi gerektiğine, tek başına anayasa değişikliğinin sorunların üstesinden gelmeye yetmeyeceğine ve uygulama olmaksızın değişikliklerin bir anlam taşımayacağına dikkat çekerek, sürece katılımın sağlanması yönünde girişimde bulunmuş ve aktif bir rol üstlenmiştir.
Üzülerek söylemek gerekiyor ki, Hareketimizin süreç boyunca dikkat çekmiş olduğu bu hususlar, siyasiler tarafından dikkate alınmamış ve neticede ortaya halktan kopuk bir anayasa değişikliği süreci çıkmıştır. Bugün sırf halktan kopuk bir süreç yönetildiği için, önerilerin içeriğiyle dahi ilgilenmeden, peşinen hayır oyu vermeyi düşünen kesimler oluşmuştur. Oysa halkoylamasına çok az bir süre kala halkın anayasa değişikliğine göstermiş olduğu ilgi dikkate alındığında, sürecin başından itibaren halkın dahil edilmesi için gerekli özen gösterilmiş olsa idi, bugün böyle bir muhalefet ile karşı karşıya kalınmamış olacağını tahmin etmek, hiç de zor değildir. Buna ilaveten, halkı sürece dahil etmeye yönelik bir yaklaşımın izlenmesi, bazı siyasilerin dile getirdiği “şu öneriyi sunsak şu parti süreci baddos ederdi” gibi endişelerin oluşması ihtimalini azaltacaktı. Zira halkın katılım göstermiş olacağı bir süreçte, halkın anayasal ihtiyaçlar konusunda göstereceği eğilim, siyasi partilerin “ben bunu istemem veya isterim” gibi tamamen kendi tercihine dayalı bir şekilde süreci yönlendirmesi olanağını büyük oranda ortadan kaldıracaktı. Tabii ki sürecin neredeyse katılım olmadan devam etmesinden dolayı sadece siyasileri sorumlu tutmak da doğru değildir. Çünkü STÖ’lerin toplumsal olaylar karşısında harekete geçmek gibi bir görevleri olmalıdır. Bu görev siyasilerin çağrısı üzerine değil, kendiliğinden gelişen bir hareket olmalıdır. Ne yazık ki bu hareketin de sergilendiğini söylemek mümkün değildir.
Tüm bunlar dikkate alındığında, bütün ilgili tarafların el birliğiyle sürecin kötü yönetilmesine sebebiyet verdiğini söylememiz gerekiyor. İşte halkoylamasında oylamaya sunulacak olan öneriler böyle kötü yönetilen bir sürecin sonunda ortaya çıkmıştır. Süreçle ilgili her türlü olumsuz eleştiri baki kalmakla birlikte, sürecin kötü yönetilmesinde tüm paydaşların katkısı olduğu gerçeğini de dikkate aldığımızda, oylamaya sunulacak olan önerileri elimizin tersiyle bir kenara itmeden, içeriğini değerlendirmemiz gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kalmaktayız.
Anayasa değişikliği önerilerini incelediğimizde, olumlu yönde oy verilmesine sebep olabilecek bir çok düzenleme olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle, değişikliklerin idarenin bireyler tarafından denetlenmesine olanak sağlayacak öneriler üzerinde odaklandığını söyleyebiliriz. Bilgi Edinme Hakkı’nın anayasal güvence altına alınması, dilekçe hakkının güçlendirilmesi, ombudsmanın daha kolay seçilebilmesi ve insan haklarına uygunluk denetimi yapma yetkisine sahip olması, çevre hakkıyla ilgli, bireylerin devlet aleyhine dava açma hakkı tanınması ve nihayet bireylerin Yüksek İdare Mahkemesi’nde idareye karşı dava açabilmesinin kolaylaştırılması takdir edilmesi gereken önerilerdir. Bu değişiklikler sayesinde gerek idari denetleme mekanizmaları ve yargısal denetleme mekanizması, gerekse bireylerin denetleme yapmasını sağlayacak hakları anayasal güvence altına alınarak, bireyin idare karşısındaki zayıf konumu güçlendirilmiş, diğer bir deyişle idarenin vatandaş karşısındaki güçlü konumu zayıflatılmıştır. Bu öneriler şu anki anayasanın sağlayacağı uygulamanın çok ötesinde bir uygulama yaratılmasını sağlayacak önerilerdir.
Bunun yanında, Meclis’in çalışma süresinin arttırılması, milletvekillerine hem göreve başlamadan hem de görev sonunda yazılı servet beyanında bulunma zorunluluğunun anayasal yaptırımlarla güvence altına alınması ve hükümet tarafından yapılacak tüm uluslararası anlaşmaların, Meclis onayına tabii tutulması, yasama organının işleyişinde olumlu değişiklikler yaratacak önerilerdir.
Yargı organının, yüksek mahkeme yargıçlarının sayısının, ilerleyen zamanlarda ihtiyaç karşısında sayısının artırılamasına fırsat tanıyan bir düzenlemeye sahip olması önemlidir. Bunun yanında yüksek idare mahkemesinde dava açılabilmesini kolaylaştıracak öneriler de takdir edilmelidir. Nihayet mevzuatımızda bulunmayan anayasa bireysel başvuru mekanizmasının sağlanmasında, insan haklarının korunması konusunda önemli bir girişimdir. İnsan haklarının korunması için ayrı bir yargı mekanizmasının kurulması, insan haklarının korunması konusunda önerilerde belirgin bir şekilde kendini hissettirmekte, bireysel başvuru mekanizması yanında, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına getirilen sınırlamalar, uluslararası sözleşmeler ve uluslararası mahkemelerde sıkça atıfta bulunulan insan onuru kavramının dahil edilmesi ve çevre hakkı, bilgi edinme hakkı, dilekçe hakkı gibi hakların güçlendirilmesi bu eğilimin göstergesidir. İnsan haklarının güçlendirilmesinde diğer bir örnek ise çocuk haklarının güçlendirilmesidir. Mevcut anayasa çocuk hakları konusunda neredeyse hiç elle tutulur bir düzenleme içermezken, yeni önerilerle uluslararası çocuk hakları sözleşmesine atıfta bulunulmakta, böylelikle evrensel olarak kabul edilen ilkeler anayasa içerisine dahil olmakta, suça itilen çocuk kavramı kabul edilerek çocukların suçu bilinçli değil, çeşitli faktörler nedeniyle işlediği bir felsefe olarak kabul edilmekte ve bundan dolayı çocukların yargılanması süreçlerinde uzman kolluk kuvvetleri, çocuk psikolojisinde uzman kişilerin uzmanlıklarından yararlanmak, bir zorunluluk olarak düzenlenmektedir.
Bahsedilen konular, Toparlanıyoruz Hareketi içerisinde ağırlıklı olarak evet yönünde bir irade doğmasını sağlamıştır. Diğer yandan hareketimizin süreç içerisinde sunmuş olduğu bazı önerilerin dikkate alınmadığı ve kamuoyuyla paylaşılan ilk taslaktaki önerilerin çıkarılması, bazı gönüllülerimizin hayır eğilimi içerisine girmesine neden olmuştur.
Gerçekten de, anayasa değişiklik önerilerinin son hali ve ilk hali mukayese edildiğinde, önemli farklılıklar vardır. Özellikle azınlık haklarının kaldırılması, insan hakları ihlali halinde bireysel başvurunun herkes değil sadece yurttaş tarafından yapılması denilerek daraltılması, vicdani ret hakkının kaldırılması, milletvekillerinin servet beyanlarının resmi gazetede yayınlanmasına dair önerinin çıkartılması anlaşılabilir değildir. Bu anlaşılması güç durum, söz konusu maddelerin komitede görev yapan partilerin onayıyla meclis genel kuruluna getirildiği ve yine aynı partiler tarafından reddedildiği düşünülünce daha da artmakta ve bir samimiyetsizlik hissettirmektedir. Sadece bu samimiyetsizlik bile yapılan işe karşı bir güvensizlik hissedilmesine yetmektedir.
Bu konuların yanında, hiçbir taslakta yer verilmeyen konular da vardır. Örneğin, eşitlik ilkesinin çeşitli sebeplerle zayıf konumda bulunan bireyler lehine genişletilmesi, yarı doğrudan demokrasi araçları olarak kabul edilen halk vetosu ve halkın kanun teklifi sistemleri hiç tartışmaya bile açılmamış konulardır. Nihayet yıllardır polisin sivile bağlanamaması gibi yanlış bir yorum üzerinden propaganda yapılan Geçici 10. Madde’nin ne olduğu, neden hükümet programında anayasa değişikliği suretiyle kaldırılmasına yönelik bir hedef konulduğu ve buna rağmen neden önerilerin içerisine dahil edilmediği, enine boyuna konuşulmuş konular değildir. Bu kadar eksiğin yaşandığı bir anayasa değişikliği sürecinde, hayır diyememek için meşru zemin olmadığını söylemek de gerçekci olmayacaktır.
Tabii ki burada hayır eğiliminden bahsederken, sadece tepkisel bir hayırdan bahsedilmemektedir. Buradaki hayır eğilimi, yapıcı saiklerle doğmuş olup, sırf bu öneriler kabul görmesin ve ondan sonra ileri bir adım atılmasın diye değil; aksine bu önerilerin yetersizliğinden yola çıkarak mevcut önerileri ve daha fazlısını tartıştırmak, böylece daha geniş katılımlı ve daha geniş ölçekli bir anayasa değişikliği yapılması düşüncesine sahiptir.
Netice itibariyle, Hareketimiz içerisinde iki farklı eğilim de önerilerin yetersizliği noktasında hemfikirdir. Ağırlıklı olarak evet duruşu elimizde somut olarak varolan öneriler bütününün içeriği incelendikten sonra, bu önerilerin insan haklarını, hukuk devletini, devletin temel organlarının işleyişini şu anki mevcut düzenlemelerin kat ve kat yukarısına çıkaracak öneriler olmasından dolayı desteklemekte; önerileri elimizde olmayan değil, olan üzerinden değerlendirerek görüş dile getirmektedir. Diğer yandan hayır duruşu önerilerin yetersizliğinin kendi başına yeterli bir hayır sebebi olduğunu düşünmekte, ancak bu tespiti yapmakla yetinmeyip, eksik bırakılmış olan ve giderilmesi gereken tüm ihtiyaçların karşılanması için baskı yaratmak amacını gütmektedir.
Her halukarda birleştiğimiz yegane asgari müşterek, ülke sorunlarının tek sorumlusunun mevcut anayasa olmadığı gibi bu sorunların çözümünün tek çaresi de “yeni anayasa” olmadığıdır. Evet bu öneriler bizi arzulanan uygar düzene bir adım yaklaştıracak potansiyele sahiptir, hayır çıkması halinde genişletilmiş önerilerin hazırlanacağı varsayılsa dahi unutulmaması gereken nokta, bu ülkedeki en büyük sorun; uygulama yaratılamamasıdır.
Yönetenlerin tarafından uygulamalar hayata geçirilmediği sürece, en çağdaş düzenlemelerin mevzuata dahil edilmesi bile bir fayda etmeyecektir.