Babası Dimitris Haralambu Kutras, Galatya gölünde kazılan ilk toplu mezarda bulunan Bambos Dimitriu da az kalsın ikinci toplu mezarda bulunacaktı – bir Türk askeri son anda onu infaz edilecek altı kişilik gruptan çıkarmasaydı… Bunu farkedince, onun yerine yeğeni Mihalis Şalunas’ı alıp gitmişlerdi…
Babası Dimitris Haralambu Kutras Galatya gölünde kazılan ilk toplu mezarda bulunan Babmos Dimitriu da az kalsın ikinci toplu mezarda bulunacaktı – bir Türk askeri son anda onu infaz edilecek altı kişilik gruptan çıkarmasaydı… Bunu farkedince, onun yerine yeğeni Mihalis Şalunas’ı alıp gitmişlerdi…
Arkadaşım Hristina Pavlu Solomi Patça’yla birlikte Londra’da Bambos Dimitriu’yla yapmış olduğumuz röportajın devamı şöyle:
SORU: 15 gün kadar Akrades’te kaldığınızı söylediydiniz…
BAMBOS DİMİTRİU: Evet, iki hafta…
SORU: Bazı çığlıklar duyuyordunuz orada, tecavüzler vardı demiştiniz…
BAMBOS DİMİTRİU: Evet…
SORU: Yani Akrades’te de mi tecavüzler vardı demek istersiniz?
BAMBOS DİMİTRİU: Tabii, evet…
SORU: Bunu bilmiyordum, ilk kez duyarım bunu…
BAMBOS DİMİTRİU: Buraya genç kızları getirmiyorlardı, yaşlıca kadınları getiriyorlardı… Eftagomi’den …., ….. ve ….’yı getirmişlerdi mesela…
SORU: Belki de başka köylerden de getirmişlerdi…
BAMBOS DİMİTRİU: Bilmiyorum. Bunları biliyorum çünkü bu kadınları tanıyordum köylümüz oldukları için…
Oradaki Kıbrıslıtürk askerler kendi aralarında bu konuları konuşurken de duyuyorduk, bunlar çok iyi Rumca konuşuyorlardı çünkü Kaleburnu’ndan, Aysimeo’dandılar, Ayandroniko’dandılar… Tüm bu köylerden Kıbrıslıtürkler çok iyi Rumca konuşur ve kendi aralarında da Rumca konuşurlar. Benim yaşımdaki insanlar dahi fırsat bulduklarında kendi aralarında Rumca konuşurlar… Onların anlattıklarını duyuyordum ben… Hatta fişenk çalıp ava çıktıklarını, keklik avladıklarını vs. anlatıyorlardı kendi aralarında, bunları duyuyordum. Dışarıda kendi aralarında konuşurken duyuyordum bunları.
SORU: Çok sayıda Türkçe sözcük biliyorsun sen da…
BAMBOS DİMİTRİU: Biraz konuşabilirim Türkçe…
SORU: Mayıs 1975’e kadar Eftagomi’de (Yedikonuk) çiftçilik yapmayı sürdürdün…
BAMBOS DİMİTRİU: Evet, ta ki bir ikindi vakti gene polis gelinceye kadar… Bana “Hade çantanı topla da gidiyon” dediler.
“Nereye gidiyorum?” dedim.
“Kendi tarafına gidecen” dediler.
“Kendi tarafıma?”
Tüm bunlar yeni şeylerdi benim için, anlamakta zorlanıyordum.
SORU: Mayıs 1975’te sizi köyden ayrılmaya zorlamalarının altında yatan neden Dillirgalıları Yalusa bölgesine getirmeleri miydi acaba?
BAMBOS DİMİTRİU: Hayır, herhangi bir şeyle alakası yoktu, atıyorlardı köyden bizi… Bizim köye zaten Türkiye’den insanlar yerleştirmişlerdi… Hatta benden birkaç yıl sonra köyden ayrılmak zorunda kalan annem de evinin anahtarlarını Türkiye’den getirilmiş olan bazı insanlara vermek zorunda kalmıştı… Açıkçası, tüm bunlar bir planın parçasıydı…
SORU: Evet, bunun bir planın parçası olduğunu biliyorum. Hatta tecavüzler, bu planın parçası olarak kullanılmıştı, Kıbrıslırumlar’ı Karpaz’dan kaçırmak için – bunu bana emekli bir polis anlatmıştı – Patriçi’den (Tuzluca) geçiyorduk ve çok delice bir şey söyledi bana: “Hah!” dedi, “gelirdik buralarda, bilin, o dönemin politikasıydı işte, kızlara tecavüz etmeye çalışmak ve böylece Kıbrıslırumlar’ı bu köylerden kaçırmak” diye anlatmıştı… Şoke olmuştum… “Maksat onları korkutup kaçırmaktı, politika buydu o dönem” diye anlatmıştı bana…
BAMBOS DİMİTRİU: Tam olarak doğrudur bu… Eğer beş ay boyunca nasıl yaşadığımızın detaylarına girecek olursak, bunun politika olduğunu anlayabiliyorduk… Ancak yavaş yavaş oldu bu… Sanırım ilk beni çıkarmışlardı köyden eğer doğru hatırlıyorsam…
Kahvedeydim, geldiler ve “Hade gel gidelim, çantanı toplayasın” dediler “da gidesin kendi tarafına…”
Gittik, annem oradaydı, kadınlar vardı, “Evlerinizde kalınız” dediler kadınlara… Köyümüzün muhtarı vardı, iyi bir insandı aslında, Allah rahmet eylesin – bana “Oğlum” dedi, “Çok dikkatli ol şimdi” dedi, “şimdi buradan ayrılınca çok dikkatli ol…”
SORU: Bir tek siz miydiniz köyden atılan?
BAMBOS DİMİTRİU: Evet, bir tek bendim, sanırım ilk bendim… Beni bir arabaya koydular, Patriçi’ye götürdüler… Oradaki kavşakta durduk, bir otobüsü bekliyorlardı… Karpaz’dan bir otobüs geldi sonra, Yalusa’dan bazı genç ve yaşlı kadınlar vardı otobüste, beni de otobüse bindirdiler…
Bizi Lefkoşa’ya götürdüler, oradan da öteki tarafa… Bilmediğim bir yere götürülmüştük… Genç kadınları, kocaları gelip aramıştı… Onlar çekip gitmişti… Ben öylece duruyordum, ne yapacağımı bilmiyordum… Burası meğer Filokseniya Oteli’ydi… Herkes gitmişti… Öylece dikiliyordum orada, ne yapacağımı bilmeden.
Birilerinin bana baktığını hissetmiştim. “Hade gene” demiştim, onca sorgulamadan sonra… Böylece insanları anlamaya başlıyordum, özellikle yetkilileri… Beni izleyen o iki kişiden hoşlanmamıştım. Geldiler yanıma ve
“Ne işin var senin burada?” dediler.
“Bilmiyorum” dedim.
“Demek bilmen ha?” dediler.
“Bilmem” dedim.
“Neden hala buradasın?” dediler.
“Bilmem” dedim.
“Ne demek bilmen?” dediler.
“Bilmem işte, beni buraya getirdiler” dedim.
“Kim getirdi seni buraya ki?” dediler.
“Birleşmiş Milletler getirdi beni buraya” dedim.
“Haaa, Karpaz’dan mı geldin?” dediler.
“Evet” dedim.
“Öyleyse neden bir yere gitmen?” dediler.
“Nereye gidecem ki?” dedim. “Gidebilecek bir yerim yok ki…” dedim.
“Kimseyi de tanımam…”
“Tanıdığın kimse yok mu?” dediler.
“Yoktur” dedim.
Konuşmaları böylece devam etti. Bu adamlardan birisi Yalusalı’ydı. Çok iyi bir insandı. Sonuçta bana bir geceliğine kalacak bir yer buldular. Sonra beni Leymosun’a götürdüler. Orada da nerede bir yer bulursam, orada gecelemeye başladıydım…
SORU: Yani anneniz Eftagomi’deydi…
BAMBOS DİMİTRİU: Evet, annem Eftagomi’deydi, kardeşim Eftagomi’deydi… Annem 1976’da geldiydi… Yani annem oradaydı, ben burada tek başımaydım. Babamın kızkardeşleri vardı ama onlar Maraş’ta yaşardı, benim geleceğimi de bilmiyorlardı. Meğer Leymosun’daymışlar, gidip buldum onları. Beni Leymosun’a götürdüler ve ilk gittiğim yer Ankara Sokağı’ndaydı, bir polis karakolu. Babamın bir yeğeni vardı, halalarımı bulmaya çalıştılar – nerede olursa orada geceliyordum…
SORU: İngiltere’ye ne zaman geldiniz?
BAMBOS DİMİTRİU: 1976’da geldim…
SORU: Ne yapmaya gelmiştiniz Londra’ya?
BAMBOS DİMİTRİU: Kıbrıs’tan uzaklaşmak için geldim Londra’ya. Artık asla Kıbrıs’ta olmak istemiyordum. Hala Pavlidis Garajı’nı hatırlıyorum, daha önce beni nasıl sorguladıklarını anlatmıştım sana… Bakkos’tan bahsetmiştim… Eftagomili Andonis Bakkos… Amerika’ya gidip orada bir süre kalmış olduğu için “Green Card”ı vardı (“Yeşil Kart”)… Bana “Yeşil Kart”ı olduğunu söylemişti, bu yüzden ona dokanmamışlardı… Pavlidis Garaji’na gittiğimiz zaman hatırlıyorum, ABD pasaportu ya da İngiliz pasaportu olanları gelip alıyorlar ve onlar gidiyordu sağ salim…
Bir tanesi “Beee” demişti, “benim da Avustralya pasaportum var!”
“Kusura bakma ama onunla bir yerini silersin” demişlerdi kendisine…
Amerikan ve İngiliz pasaportu olanlar gidebiliyordu yalnızca.
Genç bir insan olarak onca yaşadıklarımdan sonra kendi kendime yemin etmiştim o zaman: Başka bir yere gidip kendime bir hayat kuracaktım. O nedenle ayrıldım Kıbrıs’tan…
Kıbrıs’ta iş bulamıyordum, hiç iş yoktu, çok çabaladım ama iş yoktu… Hayatta kalamıyordunuz, yaşayamıyordunuz çünkü iş yoktu… Sizi destekleyecek kimsecikler yoktu. Okulu bitirmemiştim henüz. Bir yıl vardı daha liseyi bitirmeme… Ekonomi ve ticaret okuyordum lisede ki üniversiteye gidebileyim. Ama beni destekleyecek birisi olmayınca, nasıl gidecektim üniversiteye? Her şey tepetaklak olmuştu…
SORU: Londra’ya geldiğinde ne yapmıştın?
BAMBOS DİMİTRİU: Bir Kıbrıslırum genç kızla tanışıp evlendim ve o günden beri hep onunlayım… İngiltere’de doğup büyüdü, Lefkaralı’dır aslında… Ben evlenmeye gelmiştim İngiltere’ye, havaalanına gelmişti o, alıp beni havaalanından çıkardı, bana altı ay süre vermişlerdi Kıbrıs’ta, İngiltere’de kalmam için. İngiltere’ye vardığımda bana üç ay süre vermişlerdi! İki ay sonra bana bir mektup göndermişler ve “Memleketine geri dönmen lazım” demişlerdi çünkü henüz evlenmemiştik. Burada akrabalarım vardı, kızkardeşlerim vardı, beni evlendirmeye uğraşıyorlardı… Evlenmeyi kabul edip İngiltere “Home Office”ine gittim, bir haftam kalmıştı ülkeden ayrılmak için. Oraya gidip “Evleneceğiz biz, işte başvurularımız” dedim. “Evet ama sen buraya Eleni’yle evlenmeye gelmişsin” dediler. “Halbuki burada Hristina Mihail’le evleneceğin yazıyor” dediler.
DEVAM EDECEK