Uluslararası kamuoyunun telkini ve baskısı ile başlayan Kıbrıs görüşmelerinin yapay sayacağımız olumlu havası bulutlanmaya başladı.
Önce Anastasiyadis, Türk tarafının “ortak metinden” farklı görüşler dile getirdiğini hem bizim görüşmeci heyetine hem de BM’ye duyurdu.
Dün de müzakerecimiz Özersay, Türk tarafının daha önceki dönemlerde gündeme gelmiş ve kesin sınırları belirtilmiş ve esneyemiyecek konuların yeniden gündeme getirilip tartışılmak istenmesinden rahatsızlık duyduğunu açıkladı.
Bu yeni sürecin nasıl başladığını anımsayalım..
Aylar süren görüşmeler sonucunda, kelime oyunlarıyla “ortak bir metin”hazırlandı, eller birleştirildi, gülücükler dağıtıldı, mutluluk pozları verildi.
Bir, iki, üç en fazla altı ayda barış anlaşması imzalanacaktı!
Bazı dış odaklar, umutları biraz daha öteleyip “ 2014 sonu veya 2015 yılında mutlaka çözüm olacak” dediler.
Başından beri bir olumlu hava ki sormayın!
Barışçısı, ayrılıkçısı, federasyoncusu konfederasyoncusu aynı dilden konuşmaya başladırlar. “Bu sefer kesin olacak çünkü gaz var, ABD var, kaçar yanı yok” dediler.
Kıbrısta’ki toplumlara, sorun ile doğrudan ilgili olan güçlere barış algısı enjekte edildi. Ekonomik sorunlarla boğuşan Türk ve Rum halkı iç sorunların kederini bir yana koydular, çözüm haberleriyle rahatlatıldılar.
Kıbrıs’ı başlarında “bela” olarak gören devletler ve kurumlar kaygılarını ötelediler..Bu konuyu dile getirenlere; “İki toplum görüşme yapıyor” deyip şimdilik huzura erdiler.
Bizim tarafta, görüşmelerin içeriği ve sonuç alıcı olup olmadığı ile ilgilenmek yerine, müzakereci mi görüşmeci mi tartışmaları başladı. Hükümet, muhalefet, meclis yeterince bilgilendirilmiyor şikayetleri dile getirildi.
Kokusu çıkmasın diye gelin yapılan sarmısak misali, görüşmelerin kokusu 40 gün sonra açığa çıktı.
Korkarım, bu ortak metin Denktaş Makaryos, Denktaş Kipriyanu zirvesinin akıbetine uğrayacak..Tarih kitaplarına geçecek..
Çünkü, Türk tarafı ve Rum tarafının eski kırmızı çizgileri 10-40 yıl sonra aynı katılıkla savunmaya devam ederse anlaşma sağlamak olanaksızdır.
Yeni bir anlaşma, iki tarafın da eski tutucu prensiplerinden vazgeçip yaratıcı şeyler bulması ve taviz vermesiyle gerçekleşebilir.
Aksi takdirde, dönüp dolaşıp, Güzelyurt, Karpaz, Maraş, mal-mülk-yurttaşlık konusunda boğulurlar.
Bu dikenli konular eskiden de çözülmemişti, şimdi aynı akıl ile çözülebilir mi?
Geçmişte anlaşılmış konuların dahi günümüzün koşulları çerçevesinde yeni bir bakışla değerlendirilmesi gerekir.
Bu işleri kotaranlar, eski hamam-eski tas çizgisinde gideceklerse emeklerine ve toplumlara yazık ederler.
Geçmişte denenen yıkıcı ve ayırıcı konuların dışında bir plan ortaya çıkmalıdır.
Bu plan, Annan planı baz alarak hazırlanmalı ve görüşmecilere sunulmalıdır.
Kıbrıslıların çözüm üreteceği konusu hoş bir efsanedir.
Esas güçlerin ortaya çıkması, görüşmesi ve bir plan üzerinde fikir birliğine varması gerekiyor. Onlar anlaşmaya varmadan, Kıbrıs’taki liderlerin anlaşma olasılığı yok gibidir. Bu gerçeği sıradan vatandaşlar da bilmektedir.
Bu tarz görüşmeler, ilgili ve birincil tarafların, sırtlarında küfe taşımadan çözüm ister görünmesinden başka birşey değildir. Bu minval üzerine bir 50 yıl daha heba edilebilir.