A. Tarık Timur
attimur@gmail.com
Geçen yazıda belirttiğim gibi toplumsal hareket sendikacılığı (THS) hem işyeri hem de toplumsal, ekonomik ve siyasal platformlarda etkindir; kendisini içinde bulunduğu toplumun bir parçası olarak görür ve diğer toplumsal hareketlerle işbirliği içinde çalışır. Bu özellikleri nedeniyle de işyeri sendikacılığı veya hizmet sendikacılığı ile karşılaştırıldığında daha iyi seçenek olarak görülen hep toplumsal hareket sendikacılığı oluyor. Ama bu sonucu belli karşılaştırmanın da bir olumsuz yanı var; toplumsal hizmet sendikacılığını idealleştiriyor ve daha iyi anlaşılmasını ve geliştirilmesini sağlayacak, yapıcı eleştiriler oluşturacak tartışmaların önünü tıkıyor. O yüzden bu yazıda da bu konu üzerinde kafa yormaya devam edelim diyorum.
Konuyla ilgili çeşitli kaynaklar tarandığında toplumsal hareket sendikacılığının dört ana özelliği üzerinde durulduğu görülüyor:
- Yerele dayanır, yerelden beslenir, ama aynı zamanda üyelerine daha geniş bir bakış açısı göstererek, küresel güçler hakkında bilinçlendirerek, onların eylemliliğini arttırmaya çalışır;
- işyerlerinde tipik olarak görülen grev ve benzeri örgütlü mücadele çeşitlerinin ötesinde daha yeni ve yaratıcı örgütlü mücadele yöntemleri bulmaya çalışır (burada kaçınılmaz olarak belli bir dereceye kadar deneme-yanılma süreci yaşanır);
- yaptığı işbirlikleri ve kurduğu koalisyonlarla toplum içinde varlığını hissettirir; bakış açısının sadece belli işyerleri ile sınırlı olmadığını toplumsal mücadelenin içinde yerini alarak gösterir;
- siyasi arenada da aktif olarak varlığını sürdürür, taleplerini siyasi bir çerçevede ortaya koyar ve toplumun bugününü ve yarınını şekillendirici vizyonlar ortaya koyar.
Tabii bu özelliklere ve beraberinde getirdiği aktif role bakıldığında toplumsal hareket sendikacılığının hem toplumu kendi istekleri ve planladıkları yönde şekillendirmek için etkili şekilde çalışan büyük sermaye ve hükümetlere karşı, hem de yıllardır hükümranlığını sürdüren işyeri sendikacılığına karşı mücadele ettiği görülür. Belki de bu yüzden bazı kesimler toplumu dönüştürücü rolüne eğilmektense sendikaları içine düştüğü çıkmazdan kurtarma aracı olarak görüyorlar toplumsal hareket sendikacılığını. Bana göre bu ikisinin birbirinden ayrılması çok güç ve ayrıca da harekete çok zarar verir.
Toplumsal hareket sendikacılığı faaliyet alanını bu şekilde genişletince, büyük olasılıkla bu noktada çoğumuzun aklına aynı soru geliyor: Nasıl bir sendikal örgütlenme toplumsal hareket sendikacılığı alanında başarılı olabilir; veya daha doğrusu başarılı olma şansını arttırabilir? Geçen haftaki yazının sonunda belirttiğim gibi toplumsal hareket sendikacılığının başarı garantisi yoktur; her toplumsal harekette oluğu gibi kaybetme riski vardır. Hatta işyerinin rahat, göreceli olarak daha basit ortamından çıkıldığı için bu riskler daha da artar. Belki burada tekrarlamaya gerek ama yine de yazalım: Risk yoksa ödül de yok; ama başarırsan ödülün de büyük olur!
Nasıl bir sendikal örgütlenme konusundaki görüşlerimi Kıbrıs özeline şimdilik inmeden genel olarak açıklamaya çalışayım. Herşeyden önce sendika bağımsız olacak. Belli güç odaklarının değil üyelerinin belirlediği, toplumsal gelişmelerle şekillendirilen hedeflere ulaşmaya çalışacak. Sendikaya üyeliğin gönüllülük esasında olması da bağımsızlık için önemlidir. Aksi takdirde sendika yaşamını sürdürmek için dış güç odaklarına (devlet, siyasi partiler, sermaye ve hatta bazen organize suç örgütleri) dayanmak zorunda kalacak ve bu odakların belirlediği hedefler doğrultusunda çalışacaktır. Üyelerin sendikaya kendi tercihleri ve/veya idealleri sonucu üye olmaları üye-sendika ilişkisi açısından çok önemlidir. Zorunlu olmadığı halde sendikaya üye olan veya üye olmaya devam eden kişinin katkısı zorunlu üyelik (her ne sebepten olursa olsun) durumuna göre çok daha fazladır ve devamlılık da gösterir. Gönüllü üyeleri harekete geçirmek de daha kolaydır. Bu demek değil ki zorunluluktan üye olanlar hiç harekete geçmeyecekler. Ama onların harekete geçmesi, eylemlere katkıda bulunması için birçok unsurun biraraya gelmesi gerekiyor; toplumsal patlama ya da bıçağın kemiğe dayanması ifadeleriyle anlatılan durumlar gibi. Ama toplumsal hareket sendikacılığı belli anlarda, önemli gelişmeler olduğunda ortaya çıkan ve sonra kabuğuna çeklen bir hareket değil; süreklilik gösterir ki bugünün ve yarının şekillenmesinde etkin rolünü oynayabilsin. Aksi takdirde gelişmelere tepki göstermekten öteye geçemez. Tepkiye dayanan sendikacılık da zaten toplumsal hareket sendikacılığının özüne aykırı.
Bir başka önemli konu da sendikanın olabildiğince kapsayıcı olmasıdır. Kapsayıcı sendika belli grupları veya emekçileri dışlamayan bir sendika anlayışının yerleşmiş olduğu sendikadır. Elbette ki her sendikadan bütün emekçileri üye yapması beklenemez (bunu ana amaç olarak belirleyen sendikalar da vardır). Ancak toplumsal hareket sendikacılığını benimseyen sendikalar din, dil, ırk, cinsiyet, cinsel tercih vs ayrımı yapmadan mümkün olduğunca fazla sayıda kişi ve grupla beraber çalışır, işbirliği yaparak toplumsal çıkarlar doğrultusunda toplumun bugününü ve yarınını kurma çabalarına katkıda bulunur. Bunu yaparken de eleştirel yaklaşımı kullanır. Bu yaklaşımı benimseyen toplumsal hareket sendikacılığı kurulu sistemi, kurumları, kuralları, yasalar ve bunları oluşturan kesimleri sorgulamaktan çekinmez. Kurulu ve egemen olanı veri olarak alıp kabullenmektense siyasi, ekonomik ve toplumsal sistemin nasıl kurulduğunu ve nasıl çalıştığını sorgulayıp başka seçeneklerin olup olmadığını da araştırır. Bu özellik toplumsal hareket sendikacılığının işyeri sendikacılığından olan farkının altını daha da kalın çiziyor. İşyeri sendikacılığında emek hareketi ile ilgili konulara eleştirel yaklaşma çabasında olanlar bile dar kapsamlı bir bakış açısına sahiptirler ve sistemi sorgulamak yerine kendilerine çizilen sınırlar içinde “itirazlarını” dile getirirler ve bu itirazları da genelde kendi üyelerini ilgiendiren konularla ilgilidir . Halbuki toplumsal hareket sendikacılığı bazen belki de asla kendi sendikasının üyesi olmayacak kişiler ile ilgili konularda da çalışır; bununla ilgili hedeflere ulaşmak için de çaba harcar.
Tabii sistemi sorgularsan, toplumsal çıkarlar doğrultusunda değiştirmeye çabalarsan, bu sistemden beslenen güç odaklarında yardım bekleyemezsin. Hatta bunu yaptığın için düşmanlar da edinirsin. Amaçladığın toplumsal hareketi doğurmak, değişimi gerçekleştirmek için o yüzden üyelerine, onların sendikaya bağlılığına, aktivist potansiyellerine ve toplumun diğer kesimleri ile yapacağın işbirliklerine dayanmak zorundasın. Sendika üyeleri amaçların belirlenmesinde aktif olmalı, bu amaçları ve mücadeleyi sahiplenmeli –katılımcılık ve gönüllü üyelik burada belirleyici faktörler oluyor-. Bu yüzden sendika yönetimleri katılımcılığı arttıracak, üyeleri karar verme mekanizmalarına dahil edecek yöntemleri bulmalı ve uygulamalı. Bunu yaparken de herşeyden önce toplu, örgütlü mücadeleyi gerektiren sorunlar belirlenmeli. Adaletsizliği ortaya çıkaran durumlar, sorunu yaratan kişiler ve/veya kurumlar ve ona karşı mücadele edenler; konunun “doğru” ve “yanlış” taraflarında duranlar açıkça ortaya konmalı. “Biz” kimliği altında toplanacak, haksızlığa, toplumsal çıkar açısından yanlış olan politika ve uygulamalara karşı birlikte ve örgütlü biçimde mücadele edecek kişi ve gruplar da belirlenmeli. Sonraki adım bir çeşit yol haritasının açıkça ortaya konması. Belirlenmiş sorun(lar)a karşı ne yapılacak, ne tür stratejiler uygulanacak; olası çözüm yolları nelerdir gibi sorular bu aşamada cevaplanmalı. Sorun(lar)a ve onu yaratanlara karşı çıkmak yeterli olmuyor; sorunun çözümü için ne yapılacağı ve bir daha ortaya çıkmaması için ne tür önlemlerin alınması gerektiği de ortaya konmalı. Bu yapılmalı ki harekete destek verecek bireylerin motivasyonu artsın. Birleştirici bir çözüm, bir fikir ortaya çıkarılmalı ki mücadeleye destek verenler ne yapılacağını, nasıl yapılacağını, hedefin ne olduğunu anlasınlar ve sürece katkıda bulunabilsinler. Gerek strateji belirlemede gerekse uygulamada hem üye hem de sendika yönetimi aktif olmalı ki hem sokakta hem de siyasi arenada liderlik rolü oynanabilsin.
Bu haftaki yazıda da virgül koyarken şunu da hatırlatmak da fayda var. Toplumsal hareket sendikacılığı basit bir yapılacaklar listesi değilidr. Kafa yapımızda, emek hareketinin kendi içinde de değişiklikler gerektirir. Uzun vadede başarılı olmak için karşılaşılacak sorunları, ikilemleri, çetrefilli konuları iyice kavramak ve çözüm yollarını düşünmek gerekir. İşyeri, devlet, şirketler, toplumdaki diğer örgütler ve küresel aktörler arasındaki ilişkiler ağını görmeyi ve bunu tarihsel ve toplumsal bir analiz çerçevesinde değerlendirmeyi gerektirir. Oyun sahası gayet geniş olduğu için geniş açılı perspektifin kaybolması başarısızlığı da getirecektir.
NOT: Bu konuda iki kelime yazamadan duramadım. Ercan Havaalanının özelleştirilmesinden sonra ortaya çıkan sorunlar ve gelişmeler konusunda yapılan eleştirilerin, şikayetlerin, eylem tehditlerinin orta yerinde özel havayolları var! Güleyim mi ağlayayım mı, yoksa daha neler göreceğiz mi diyeyim; bilemedim...”Kardeş kardeşe bunu yapar mı?” yoksa “Devlet Baba bizi kurtar!” mı diyorlar; onu da çözemedim...