Bu ülkenin insanlarının ciddi bir aidiyet sorunu var. Bu sorunu depreştiren ise Kıbrıs sorununun bizzat kendisidir.
Düşünün, yıllar önce ENOSİS ve TAKSİM hülyaları ile Elen ve Türk Milliyetçiliği belirleyici oldu.
Özellikle 1967 sonrası Kıbrıslı Rumlar arasında gelişen bir anlayış, farklı bir yaklaşım geliştirdi."Kıbrıs Kıbrıslılarındır".
Ancak bu sloganı ve hedefi geliştirenler, Kıbrıslı Türkleri bunun neresine, nasıl yerleştireceklerini sentezleştiremediler. Bu yüzden bu siyasi tez, içinde taşıdığı Kıbrıslılık birlikteliğini, demokratik sentez temelli üretemedi.
Adanın insanlarının birlikteliğini sağlayamadı.
Çünkü, Kıbrıs Kıbrıslılarındır derken, daha ziyade Elen ana dilini konuşanları bu kavramın ortasına ve odağına koydular.
Türk milliyetçiliği ile Taksim tezine koşturan Kıbrıslı Türkler ise, yaşamın serüveninde, başka etkilerin içinde gelişmeye başladılar.
Kendi kimliklerine dönük baskılamanın, hem Kıbrıslı Rumlardan gelen dışlayıcı milliyetçi yaklaşımları ile, hem de Türklük temelinde, Türkiye ile ilişkilerde kendilerine gelen baskılamaya ve aynileştirmeye dönük yaklaşımlara tepki içine girdiler.
Bu öyle bir anda ortaya çıkmadı. Özellikle TMT içinde ve Mücahitlik zamanlarında dahi bunun izleri vardır.
Sonraları işler çok farklı ve hızlı gelişti.
En küçük bir demokratik talebin, farklı her siyasi arayışın önüne, egemen olanların, Türkiye'nin askeri, siyasi ve ekonomik gücünü arkasına alarak çıkmaları ile bu süreç daha da hızlandı.
Buna, özellikle Kıbrıslı Türklere dönük, Türkiye siyasi elitinde ve üst bürokrasisinde gelişen güvensiz ve üstenlikçi bakışın da eklenmesi ile sağ - sol tüm kesimlerde tepkisel düşünceler gelişti yol aldı.
Elbette bu makalenin sınırlarına sığmayacak pek çok ekonomik, siyasi, kültürel olay bu süreçte yaşandı.
İDEALLERİN ÇIKMAZI
Bugün yaşamımıza damga vuranı, bir dostumla yaptığım düşünce fırtınasından da esinlenerek, kısaca şöyle tanımlayabilirim.
Sağ, ya da milliyetçi amaçları olan insanlar, özellikle 1974 sonrası kurulan siyasi yapının, tanınabileceği, dünyada bu zeminde yer alabilecekleri umuduyla, günün yaşama dair güzel beklentilerini erteleyen anlayışın özverisi içine girdiler.
Evet, özveri ile beklediler.
Yaşamın güzelliklerini, dünyada ayrı bir devlet olarak ve onun vatandaşı olarak yer almak umudu ile ertelediler.
Bu yaklaşıma alternatif olarak, Kıbrıs sorununun Federal temelde çözülüp, Kıbrıslı Türklerin Federal çatı altındaki kimliği ile yer alması umuduyla hareket eden sol düşünce ile demokratik liberal değerlere inananlar da, ayni şekilde, bu Federal ideale bağlı olarak, yaşama dair güzel beklentilerini, Federal çözüm umudu için ertelediler.
Sonuç itibarı ile farklı tezlere dayalı ideallerden hareketle, Dünya’da kimliği ile saygın bir konum elde etmek isteyen tüm Kıbrıslı Türkler, yaşama dair güzel beklentilerini ertelediler.
NE BİRİ, NE ÖTEKİ
Sonuç öyle bir hale geldi ki ne biri oldu, ne öteki.
Bu yüzden, yaşama dair güzellikleri erteleyen insanlar, derin bir hayal kırıklığı içine girdi.
Bu nedenle günümüzde biri ayrı Devletin tanınması, öteki Federal Kıbrıs çözümünün çıkış yolu olduğuna inanan insanlar, tezlerinin farkına karşın, söylemde bazı noktalarda buluştu.
Bu iki farklı teze inananların günümüzde ortak noktası, Kuzey Kıbrıs'ta var olan idari, siyasi tüm kurumsallaşmalara dönük güvensizlik ile inançsızlık tespiti ve duygusudur.
Her iki kesimin ortak buluştukları noktalardan birinin de Türkiye'nin kimliğimizi saygın olarak kabul etmediği düşüncesidir...
Dün, Atatürkçülüğümüzün ve milliyetçiliğimizin sorgulanması gibi, günümüzde de dindarlığımızın sorgulanmasına karşı ortak bir tepki içindedirler.
Bu nedenle dün, her tarafa Atatürk heykeli ve bayrak dikilmesine tepki gösterdikleri gibi, bugün de her tarafa cami yapılması ve milliyetçi törenlerin yerine bu kez, dini törenler yapılmasına dönük tepki içindedirler.
Günümüzde hem ayrı devletçiliğin, hem de Federal çözüm olgusunun gerçekleşmemesi nedeni ile yaşama dair beklentilerini hep erteleyen insanlar artık, derin bir inkâr ve tepki içindeler.
Bu yüzden hem sağ, hem sol görüşten insanlar artık Nihilist yaklaşımları geliştirmeye başladı.
Nietzsche'nin tanımına göre, yüksek ideallerin değerlerini yitirmelerinden sonra gelişen olumsuz yaklaşım gibi, bu değerlerin bunca beklenti ve özveriye karşın, hala sonuç getirmemesi nedeni ile Nihilist yaklaşımlar belirleyici oldu.
Bugün ister sağ, isterse sol düşüncede olsun, "bu ülkede bir şey olmaz ve her şey olumsuzdur, her şey yanlıştır, idealler artık yoktur, ideolojiler çökmüştür" şeklindeki sözler ve yazılara ilgi gösterilmesinin temelinde bu vardır.
Bu anlayış artık, sağ veya sol ideallerin içinde taşıdığı ortak toplumsal hedeflerde, farklı toplum kesimlerini birleştirme temellerini de sarsmıştır.
Artık toplumsallık temeline dayalı arayışlar yerini, zümresel, hatta kişisel çıkar beklentilerine bırakmaktadır.
Bu yüzden sivil toplumda, siyasi yaşamda da örgütlü toplumsal talep ve varlıklar yerlerini, dar zümresel çıkarlara ve kişisel beklenti ile husumetlere terk etmektedir.
Siyasal yaşamda dahi, ortak davranmak yerine, kişisel tavır, egoya dayalı konum elde etmek veya onu korumak gelişmeye başlamıştır.
Bakın, çözümsüzlük sürdükçe bu yaklaşım Güneyde de gelişecektir. Son kriz de bunu önemli ölçüde tetikledi.
SÖZE HAYIR İLE BAŞLAMAK
İşte bu yüzden yaşamın her şeyini olumsuzlayan ifadelerle kendini anlatma ve konumunu ifade etme gelişmeye başlamıştır.
Artık insanlar sözlerine, dikkat edin, "hayır ama " diye başlıyorlar. "Evet ama " yok.
En küçük bir fark dahi, hayır vurgusu ve başlangıcı ile ele alınmaya çalışılıyor.
Evet, bu yaklaşımların içinde siz eğer, TFF ile bu toplumun en hassaslaştığı konuda çok dikkate almadığınız bu yapı içinde bulunan insanlara, onların kimlik ve varlık endişelerinin dorukta olduğu bir noktada, böyle bir yaklaşım geliştirirseniz, hali ile tepki alırsınız.
Sağcısı da solcusu da tepki içinde olur.
Mesela Serdar Denktaş gibi özür dileyip sonra da," Türkiye'de bizi sevmezler algısı uyandı, bunu gidermek için bu sözü söyledim" savunması yaparsanız, arkasından da burada oluşan tepkiye cevaben, "Kıbrıs Türk Milliyetçiliğini ben icat ettim" derseniz, bu Nihilist yaklaşımın daha da gelişmesine katkı sağlarsınız.
Ha siz TFF' nun açıklamasına haklı tepki gösterirken, FİFA indinde KTFF ile yapılan antlaşmaya dönük, KOP'un, bu anlaşmanın yaşama geçmesine yönelik neden ayak sürçtüğünü de sorgulamaz ve onu KTFF yanında durarak, iteklemezseniz, siz de Nihilizm Ateşi'ne odun atarsınız.
Evet, artık açık olan bir şey vardır.
Gerçekten farklı bir durum istiyorsak, olumsuzluk duygusunun yerleştiğini kabullenmeli ve bundan çıkışın düşünsel arayışını üretmeliyiz. Aksi bizi toplumsal intihara sürükleyecektir.
Özellikle nihilizme yaklaşım gösterenler, bunu sonuna kadar yaşayan ama bunu aşan Nietzsche'yi de okumalıdırlar.