BİR SORU
15 Kasım kutlama törenleri, önceki yıllara göre ‘farklılıkları’ ile geride kaldı… Kuşkusuz törene Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ‘cadillac’ araç ile askeri selamlaması ve törenin ana panosunda yapılan ‘tarihi’ hata damgasını vurdu.
Önce olanlardan bahsedelim de sonra ‘olmayanlara’ geçeriz…
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, resmi geçit töreninde tartışmalara konu olan cadillac araç ile askeri selamladı. Araçta aynı zamanda üniformalı bir askerin de olması dikkat çekerken, “askeri törende sivil araç” tartışmaları da yapıldı…
Cumhurbaşkanı Akıncı keşke seçildiği yıldan itibaren tüm törenlerde böyle bir tercih yapsaydı da bu tartışmalar son dönemlerde olan her konu gibi yine seçimle bağlaştırılmasaydı.
KKTC’nin 36 kuruluş yıldönümü çerçevesinde düzenlenen ana törende, kürsü arkasında yerleştirilen dev panoda da, tarihi bir hata yapıldı.
KKTC’nin ‘36. Yıl’ temalı panoya tarih, 1 yıl öncesinin tarihi, yani 15 Kasım 2018 olarak yazıldı. Panoyu hazırlayan reklam firması aynı gün bir açıklama yaparak hatanın bilgisayardan kaynaklı olduğunu ve üzüntüsünü belirtse de, törene dek panodaki ‘tarihi hatanın’ kimsenin dikkatini nasıl çekmediği ayrı bir merak konusu oldu…
Bunlar törende gerçekleşen ve dikkat çekenler arasındaydı…
Sağanak yağmur nedeniyle program tamamlanamadan töreni erken sonlandırılmak durumunda kalındı.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı konuşmasını yarıda kesti, "Ortak mücadele ortak vatan" yazılı pankartlar taşıyan gençler sağanak yağmurun başlamasıyla dağıldı, planlanan bazı geçişler de yapılamadı.
Ama her törende gerçekleştirilen ‘mesaj teatisi’ne engel neydi?
Önceki yılların ve törenlerin aksine bu törende Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından, Cumhurbaşkanı Akıncı’ya sunulmadı…
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın da Erdoğan’a ‘cevabi bir mesajı’ yoktu… Yağmurun engel olamayacağı mesaj teatisinin yapılmamasının nedeni neydi?
Yoksa bu 15 Kasım’da mesaj gelmedi mi?
Bu da, Türkiye’nin Suriye operasyonu sırasında Akıncı’nın barış temennileri üzerine başlayan gerginliğin bir ürünü mü diye düşünmemek elde değil.
BİR SORGULAMA
Adalet hepimize lazım
Geçtiğimiz haftanın tartışılan konularının başında, sonuçlanan Girne’deki darp davası ve İş İnsanı Bulut Akacan ve korumalarını aldığı 2’şer yıl hapis cezası geldi.
Hem sosyal medyada, hem de bazı basın- yayın organlarında ‘adalet’ sorgulandı, kararın ‘adil olmadığı’ savunuldu.
Bazı kesimlerce yargı adeta yerden yere vuruldu…
İsimlerin veya olayın medyatik olması, bazı davaların öne çıkmasına, tartışılmasına ve dikkatle takip edilmesine neden olur kuşkusuz… Ve sonucunun da eleştirilmesine… Bazen verilen cezalar fazla bulunur, bazen de az…
Ama yargının bu kadar sorgulanmasını doğru bulmam açıkçası. Biz dışarıdan izleyenler için bazı şeyler, ‘bana göre, sana göre, bize göre’ olabilir ama yargı için öyle olmadığına, ‘hukuka göre’ olduğuna inanırım.
Yaşanan bu olayda da itiraz, istinaf yolu açıktır sanırım… Ve son sözü yine mahkemeler söyleyecektir.
Ama bu olaya ilişkin davada konuşan doktorun tanık olarak mahkemede verdiği ifadeyi de hiç unutmadım açıkçası…
‘Rastgele’ orada olduğu sırada, çıkan kavgada darp edilmesi planlanan kişinin‘rastgele’ yanında olduğu için ciddi darbeler alan birine müdahale eden Doktor, “Nabzını tuttum, nabız giderek kayboluyordu. Morarma başlamıştı ve solunum yolunu açık tutmak için komaya girmemesi için dilini elimle tuttum. Kendisi ile iletişim kurmaya çalıştım, ambulans gelene kadar konuştum bu gibi durumlarda ilk 4 dakika çok önemli, beyin oksijensizliğe çok dayanamaz. Şuuru yavaş yavaş gitmeye başlamış, gözleri kaymış, morarmıştı” diyordu…
Bir gün ‘rastgele’ bir kavganın ortasında kalabiliriz ve ‘rastgele’ orada bir doktor olmayabilir…
O nedenle, adalet hepimize lazım, ne olur unutmayalım…
BİR DETAY
Konuşmak yerine, konuşanı da susturmak…
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı-AGİT önderliğinde düzenlenen ‘Gazeteci Değişim Programı’ çerçevesinde Kıbrıs’ın güneyinde, Haravgi Gazetesi’nde çalışma fırsatı buldum bir hafta süresince… Çok önemli bir deneyim olmasının yanı sıra, hem benim bizzat, hem de YENİDÜZEN’de misafir ettiğimiz Kıbrıslı Rum meslektaşımız vasıtasıyla karşı karşıya kaldığımız ve hepimizi şaşırtan gelişmeler de yaşadık.
Haravgi’de çalıştığım hafta, Kıbrıslı Türk kardeşini aradığı, beni çok etkileyen Andri’nin hikayesini hemen YENİDÜZEN’in sayfalarına taşıma fırsatım oldu… Röportajın yayınlandığı gün esas ‘etki’ Kıbrıs’ın güneyinde hissedildi… Hem beni, hem YENİDÜZEN’i, hem de Andri’yi onlarca kişi aradı, haberi sordu, konuşmak istedi… Orada olduğun sürede haberi yaptığım Haravgi Gazetesi’nde dahi ‘neden biz de yapmadık’ tartışması yaşandı… Kıbrıs’ın kuzeyinde yayınlanan röportaj, güneyde büyük yankı buldu… Bazı aile üyelerince üzerine gidilen Andri önce çok endişelendi, neredeyse konuştuğuna pişman oldu ama çabuk atlattı…
Geçtiğimiz gün de, aynı program çerçevesinde YENİDÜZEN’de görev yapan Polistis’ten meslektaşımızın aracılığı ile Maronitlerin Kıbrıs Cumhuriyeti Meclisi’ndeki temsilcisi Yannakis Mousas’ın bazı açıklamaları yer buldu YENİDÜZEN’de… Temsilci Mousas’da anlaşılan haberin yaratacağı etkiyi tahmin edemedi… Ve ne yazık ki birileri konunun özüyle ilgili konuşmak yerine, konuşanları ‘susturma’ yolunu seçti…
Başka bir haber sitesine açıklama yapan Mousas ‘Yenidüzen’e konuşmadım’ dedi, Mousas’ın özellikle Kudret Özersay’ın verilen sözleri tutmadığına ilişkin ifadeleri nedeniyle, Yenidüzen’e saldırmayı seçti…
Oysa ki Mousas’ın açıklaması ‘yazılıydı’ ve tek bir ekleme dahi yapılmamıştı…
Demem o ki, ‘hassasiyet’ konuşanı susturmaya değil, olayın özüne gösterilseydi, belki Andri’ye kardeşini bulmada birinin yardımı olur, Maronitler’e de verilen sözler tutulurdu.
BİR ALINTI: Telekomünikasyon Dairemiz maalesef teknolojinin çok gerisinde kalmıştır. Teknik olanaklar için mali kaynak aranmaktadır. Devamlı özelleştirme gündeme getirilmektedir. Birden bire ücretlerde indirim yapılması sendika da haklı bir tepki uyandırmıştır diye düşünüyorum. (Bülent DİZDARLI)