Seçim yaklaştıkça anketler de çoğalıyor.
Gezici’nin dün açıkladığı, ‘bugün seçim olsa kime oy verirdiniz’ sorusunun da yer aldığı kamuoyu yoklaması ile Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin geçen hafta yayımlanan kamuoyu araştırmasındaki sonuçları arasında ciddi farklar var.
Ama bugünkü konumuz bu değil.
Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin aynı anketinden çıkan bir başka sonuç, ‘hangi parti kaç vekil çıkaracak’ sorusundan çok daha büyük bir öneme sahip.
Ankette toplumun (seçmenin) özeleştirisi istenmiş ve ortaya çok çarpıcı bir veri çıkmış.
Aslında bilmediğimiz bir durum değil ama böyle anket sonucuna yansıyınca daha çarpıcı oluvermiş.
Torpilden vazgeçemiyormuşuz!..
Toplum ‘torpil’i beğenmiyor aslında… Ama ondan da vazgeçemiyor.
Garip bir ilişki biçimi…
Ama doğru.
* * *
‘Genel’ konuştuğumuz vakit hepimiz karşıyızdır adam kayırmaya, partizanlığa, ahbap-çavuş ilişkisine…
Adalet isteriz, en yüksek perdeden.
Hak, hukuk söylemi düşmez dilimizden.
Eşitliktir ilkemiz, bunu bilir bunu söyleriz.
Değil mi?
Söyleriz tabii de uygulamaya gelince işler değişiyor hep…
“Benim işimi hallet” diye bakanlıkların, siyasi partilerin, meclisin, Cumhurbaşkanlığı makamının kapılarını aşındırır dururuz.
Yalan mı?
Kapalı kapılar ardında tabii!..
Aleni mekanlarda ‘çok karşıyızdır’ bu tür patronaj işlerine…
* * *
‘Sağ partiler bu kadar kötü yönetime rağmen nasıl oluyor da ayakta durabiliyor’ sorusuna şöyle bir yanıt verdi yakınlarda biri:
“Çünkü onlar ‘dağıtmam’ ‘vermem’ demezler. En kötü ihtimal ‘söz’ verirler. Bu da birçok insanı siyaseten ‘tavlamak’ içi yeterlidir.”
Tipik ‘küçük burjuva’ toplumuyuz. Bazen unutuyoruz bunu, lakin literatürde böyle tanımlanır bizim toplumu geneli…
‘Kaybedecek bir şeyleri’ olanların ‘ellerindekini korumak’tır birinci hedefi… Bu yüzden statüko ve onun bekçileri kolay kolay yıkılmaz.
Bu işin ‘kitabi’ tarafı…
Pratiğinde bizim topluma da uyarlanabilir.
Detaya gerek yok ama bizde bir de ‘değişmeyen iktidar’ın yadsınamaz, hesap dışı bırakılamaz etkisi vardır.
‘Ankara yollasın, biz dağıtalım, üleşelim’ şeklindeki ekonomik model hiçbir ekonomi kuramında yazmaz tabii…
Ne Marks’ta ne Adam Smith’te…
* * *
Bazen ‘yüzleşmek’ gereklidir.
Şarttır.
Kaçınılmazdır.
‘Bana dokunmayan yılan’ ile ‘gemisini kurtaran kaptan’ felsefesi genlerimize işledikçe, ‘yılan’ların çoğalacağı, ‘gemi’lerin de batacağı aşikardır.
Eğer ‘torpil’den bu kadar şikayet ederken ondan vazgeçemiyorsak, burada bir ‘arıza’ var demektir.
Bu ‘arıza’nın sebebi toplumu oluşturan bireyler değildir ama…
Sistem böyle bir ‘üretim (daha doğrusu üleşim) ilişkisi’ üzerine kurulmuştur.
Çare mi?
Sistemi, yani ‘kurulu düzen’i değiştirmek…
‘Değişmeyen iktidar’ dahil!..