Lüks, yeni bir araba...
Dıştan bakınca şoför mahallinde bir ‘beyefendi’ ya da ‘hanımefendi’ var sanısına kapılıyorsunuz.
Ama pencereden fırlatılan boş bira şişesi ile bu hayaliniz bir anda yıkılıveriyor.
Yol babasının nasılsa!..
Araç sürerken bira içtiği yetmezmiş gibi, bir de şişesini savuruyor, arkadan gelene mi vuracak, asfaltta paramparça olup lastiklere zarar mı verecek, çevre mi kirlenecek diye düşünme zahmetine katlanmadan...
**
Taşıyabileceğinden de fazla yükü sırtlamış bir ‘kamyon azmanı’...
Ya da bir ‘tır yavrusu’...
Otoban değilse de en azından çift şeritli bir yolda gidiyor.
Gidiyor da ne kelime? Mübarek uçuyor!..
Ben diyeyim 100, siz deyin 120 kilometre süratle hem de...
Sadece ‘ralli’ yapsa ona da amenna, adam resmen yolda slalom kayıyor!..
Önündeki araçları sağlıyor, solluyor, önüne çıkanı bir güzel havalı kornayla aklından ediyor.
Üstelik bir eli de pencereden sarkmış, ağzında sigarasıyla...
**
Plakasından ‘Nuh dönemi’nden kaldığı anlaşılan bir station...
Yolda zar zor yürüyor.
Ama zar zor yürüyüşü makinesinden mi, yoksa sürücü koltuğundaki şahsın bilgisizliğinden mi, belli değil.
Adam trafik kuralı nedir bilmiyor, bu kesin...
Tali yoldan ana yola çıkmanın, hele hele geri vitesle çıkmanın normal olmadığını, yasak olduğunu, ölümlü kazaya sebebiyet verebileceğini muhtemelen duymamış.
Duymadığı için de, haklı olarak takıyor geri vitesi, çıkıveriyor anayola...
O sırada o anayoldan geçme gaflet ve dalaletinde bulunanların ‘alın yazısı’ olmak üzere...
**
Ehliyet yaşına yeni gelmiş bir genç, gecenin ilerleyen saatinde, şehrin kalabalık caddesinde, ‘doğum günü hediyesi’ arabasıyla turluyor.
Yanında iki de arkadaşı...
Üretici firma yapmamış gibi, otomobilin ‘kalkış anında kaç kilometreye kadar süratlenebileceğini’ test ediyor.
‘Lamarina’yı dibine dayıyor.
Haliyle kulak zarı patlatıcı bir gürültü, kesif bir lastik kokusu ve...
Belki bir bomba patlamasını andıran çarpışma anı...
Kararan perdeyle birlikte düşen fidanların görüntüsü...
Gözyaşları, ağıtlar, gazetelerde çarşaf çarşaf yürek burkan ölüm ilanları...
**
Bu ülkeden daha fazla ‘trafik manzarası’ ister misiniz?
Yoksa yeter mi?
Trafiğe verdiğimiz şehit ve malul gazi sayısı tamam mı, yoksa devam mı?
Her yıl ortalama onlarca kişinin ardından gazetelerde “Trafik yine can aldı”, “Artık yeter” türünden duygusal manşetler atmayı sürdürecek miyiz?
Kader olarak mı belledik yoksa, trafiğe kurbanlar vermeyi?
Ne peki?
**
Trafik kazasız gün geçmiyor bu ülkede, çeşitli sözler söyleniyor, adımlar atılıyor, olumlu sonuçlar da alınıyor, ama yetmiyor, yetemiyor.
Yüzleşmiyoruz aslında sorunla, korkuyoruz belki...
Yukarıda sıralanan “canavar şoför” tiplerinden en azından biri kendimizi çağrıştırıyor mu?
Zaman zaman pedale basarken, araç geçerken, kemer takmazken, alkolle direksiyon başına geçerken, cep telefonuyla konuşurken neye güveniyoruz ki?
“Ben dikkatli sürerim”, “Bana birşey olmaz” düşüncesi mi hakim benliğimize?
Yoksa “Allah beni korur” inanışı mı?
Yollarımızın çoğu iyi değil. Doğru...
Trafik denetimi geçmişe göre arttı, ama yine de yeterli değil. Doğru...
Bunlar doğru, ama...
Biz ne zaman kabul edeceğiz ‘trafik cahili ve görgüsüzü’ olduğumuzu?
İstemeyen üstüne almasın!..
(Bu yazıyı 2007 yılında kaleme almıştım. Maalesef trafikle ilgili yazılar hiç, ama hiç güncelliğini yitirmiyor. Noktasına, virgülüne dokunmaya gerek yok. Zira bir milim yol alamıyoruz. Aksine daha fazla kaza, daha fazla ölümler, acılar, feryatlar… Yeter artık!.. Trafiğin acı yüzünü yazmak istemiyorum.)