Ödül Aşık ÜLKER
Kıbrıs Sosyal Psikoloji Derneği Eş Başkanları Doç. Dr. Hüseyin Çakal ve Yard. Doç. Dr. Maria Ioannou, depremlerin siyasi sınırlarla sınırlandırılamayacağına vurgu yaparak, doğal afetlerin sonucunda gruplar arası ilişkilerin iyileşmesi potansiyeli olduğunu söyledi.
“(Deprem gibi)Bu tür travmatik olaylar psikolojik sınırları ve duvarları yıkma gücüne sahiptir” diyen Keele Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi, Sosyal Psikolog Doç. Dr. Hüseyin Çakal, sınır ötesine yayılabilecek politikalar ve mekanizmalar oluşturmak için çalışmanın son derece değerli olacağını söyledi. Doç. Dr. Çakal, “Kıbrıs bizim evimizdir ve kimse bir yere gitmiyor. İyi hazırlanmış olduğumuzdan emin olmak da liderlerin sorumluluğudur” diye konuştu.
Deprem sonrasında Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine yaşanan göçü de değerlendiren Doç. Dr. Hüseyin Çakal, depremden etkilenen insanlara yardım etmek gerektiğini, yetkililerin de Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanların endişelerini gidermek için, göçün kontrollü olacağına dair ellerinden gelenin en iyisini yapmalarının şart olduğunu söyledi. Doç. Dr. Çakal, “Yetkililer yol gösterici olarak toplumun bu depremden dolayı ülkemize gelmek zorunda kalan insanların nasıl algılanacaklarına ve onlara karşı tutum ve davranışların belirlenmesi sürecine direkt etki edebilirler, etmeleri gerekir” dedi.
Groningen Üniversitesi, Sosyal Bilimler Bölümü öğretim üyesi, Sosyal Psikolog Yard. Doç. Dr. Ioannou da doğal afetlerin bir sonucu olarak gruplar arası ilişkilerin iyileşmesi potansiyelinin göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çizerek, araştırmaların önceden temasta olmanın, gruplar arası empatide fayda sağladığını gösterdiğini kaydetti. “‘Hasım’ gruptan tek bir arkadaşı olan insanların, diğer grup için empati duyma olasılığı daha yüksektir”diyen Yard. Doç. Dr. Ioannou, deprem afet önleme planlaması veya hasarın giderilmesi çalışmalarında karma ekipler oluşturulabileceğini söyledi. Yard. Doç. Dr. Ioannou, “Ne de olsa aynı deprem bölgesinde yaşıyoruz ve birbirimizin talihsizliklerinden öğreneceğimiz dersler var” dedi.
“Doğal afetlere maruz kaldıktan sonra ruh sağlığı sorunları geliştirme riski var”
Soru: Türkiye’deki son depremler sonrasında, Kıbrıs’ın deprem kuşağında olması nedeniyle olası depremlerin yaşanabileceği endişesinin toplumun psikolojisini etkilendiğini gözlemleyebiliyoruz. Depremi yaşamak, depremde yakınlarını kaybetmek ve ayrıca olası bir depremde yaşanacaklardan dolayı endişe duymak ne tür psikososyal etkiler yapar?
Yard. Doç. Dr. Ioannou: Deprem gibi doğal afetlere maruz kaldıktan sonra nüfusun %20’sinin ruh sağlığı ve esenlik sorunları geliştirme riski altında olduğunu biliyoruz. Bunlar arasında travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete ve kontrol kaybı yer alır. Buna ek olarak bütün bu sıkıntıların travma sonrası zaman içinde artma eğiliminde olduğu da bilinmektedir. Yine yaşanan felaketler sonucunda yetkililer insanları kurtarmaya ve yiyecek, barınma, ilk yardım gibi temel ihtiyaçları karşılamaya odaklanıp çoğu durumda felaketlerden etkilenenlere yönelik ruh sağlığı desteğinin en son bu insanlara ulaştığını da biliyoruz. Dolayısıyla ruh sağlığı ihtiyaçları uzun süre karşılanmaz. Herhangi bir yaralanma, zihinsel ya da fiziksel, tedavi edilmezse uzun vadede patolojik hale gelir. Bir yerinizi kestiğinizi ve yarayı tedavi etmediğinizi düşünün mesela. Ruh sağlığı için de aynı şekilde düşünmek gerekir, ancak ruh sağlığı sorunları görünür değildir.
“Travmanın olumsuz etkileri nesiller boyunca aktarılır”
Doç. Dr. Çakal: Bu kadar büyük bir travmaya maruz kalmanın bir başka yönü de, bunun kuşaklar arası etkileridir. Travmanın olumsuz etkileri nesiller boyunca aktarılır. Böyle bir felaketin üçüncü bir etkisi de ikincil stress kaynakları yaratmasıdır. Evinizi, işinizi kaybettiğinizde, hayatınız kesintiye uğradığında yeni bir eve erişiminiz olmayabilir, yeni bir iş bulmak zor olabilir ve buna bağlı olarak temel ihtiyaçlarınızı karşılamak zorlaşır. Bunlar ikincil stres kaynaklarıdır ve ruh sağlığı ve refahı üzerinde kalıcı etkileri vardır. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde, Türkiye’deki depremin bir saatli bomba etkisi yarattığını, bu bombanın patlamaya devam edeceğini ve etkilerinin uzun süre hissedileceğini söyleyebiliriz.
Kıbrıs için ise durum farklıdır. Deprem Kıbrıs’ı vurmamış olsa da, önemli sayıda can kaybımız oldu. Deprem sırasında, deprem bölgesinde bulunan öğrenci, öğretmen ve bazı velileri kaybettik. Kıbrıs’ta herkesin birbirini tanıması gibi çeşitli nedenlerden dolayı kuzeydeki herkes dolaylı olarak bundan etkilendi. Bu olumsuz etki, sosyal medya aracılığıyla, özellikle de bazı etik dışı medya mensuplarının sorumsuz paylaşımlarıyla daha da arttı ve tüm Kıbrıs Türk toplumu bu travmayı yaşadı. Ancak, en çok etkilenenler, hayatını kaybedenlerin aileleri ve arkadaşlarıdır ve onların uzun vadeli zorluklarla karşılaşması muhtemeldir. Buna dikkat edilmesi ivedilikle bu insanlara psiko-sosyal destek sağlanması şarttır.
“Endişe verici”
Soru: Toplumu rahatlatmak adına ne gibi çalışmalar yapılmalıdır?
Doç. Dr. Çakal: DSÖ’nün kısa sürede devreye sokulabilecek materyalleri vardır, ayrıca yerel ruh sağlığı destek kaynakları da harekete geçirilmelidir. Özellikle, Adıyaman’daki İsias Otel’de hayatını kaybedenlerin aileleri ve arkadaşları uzun süreli stres ve anksiyete sorunları geliştirme riski altındadır. Bu insanlar şu anda aşırı düzeyde üzüntü yaşıyorlar ve bu üzüntünün uzun vadeli ruh sağlığı sorunlarına yol açması muhtemeldir. Bu endişe vericidir ve acildir.
“‘Düşman’ bir gruba yardım etme gibi prososyal davranışlar hafife alınamaz”
Soru: Yaşanan travmanın etkilerini azaltmada sosyal bütünleşme ve dayanışmanın etkisi olduğu biliniyor. Bu süreçte toplumların kendi içinde birbirine destek olmaya çalıştığını gördük. Ayrıca destek için toplumlar ve devletler arasında da kampanyalar düzenlendi. Bunların bu süreçte ne gibi etkileri, katkıları olabilir?
Doç. Dr. Çakal: Doğal afetler yıkıcıdır ve etnik köken, dil, din, milliyet farkı gözetmeden herkese zarar verir. Bu nedenle, bir doğal afeti, uzaktan ve yakından gözlemleyen herkes, kısa süreli bile olsa duygusal olarak etkilenir, zarar görenlerin durumlarına üzülür, mağdurların acılarını hafifletmek için nasıl yardımcı olabileceğini düşünür. Bu aşamada ülkelerin ve hatta bireylerin yardım etmeye çalıştığını görüyoruz. Ancak bu yardım girişimlerinin koordine edilip edilmediğinden emin değilim. Örneğin, hayatını kaybeden çocukların arkadaşlarına ve yakınlarına ruh sağlığı desteği sağlamak için koordineli girişimler olduğundan haberdarım, ancak bunların hayata geçirilip geçirilmediğini bilmiyorum.
Ayrıca Türkiye’ye Kıbrıs’ın güneyinden yapılmak istenen yardımın önce reddedildiğine dair haberler okudum. Doğal afetlerin kendi grubunu değil de, bir dış grubu, kendi grubuna “düşman” bir grubu etkilediği durumlarda bu tür yardım etme, bağış yapma, işbirliği yapma gibi prososyal davranışlar sergilenmesi hafife alınamaz. Türkiye ve Suriye’yi etkileyen son depremler inanılmaz fiziksel hasarlara, çok sayıda can kayıplarına ve her ikisi nedeniyle de büyük acılara neden oldu. Maria ile beraber, literatüre dayalı bir çalışma yaparak, devletlerin ve bireylerin gruplar arası yardım önerme, bunu onaylamama ve hatta buna karşı çıkma davranışlarını anlamaya çalıştık. Dikkatimiz, Kıbrıs’la ve kendi ulusal ve etnik geçmişimizle ilgisi nedeniyle ağırlıklı olarak Türkiye’ye ve etkilenen grup olarak Türk halkına çevrildi.
“Gruplar arası ilişkilerin iyileşmesi potansiyeli göz ardı edilmemelidir”
Soru: Devletler, toplumlar arası yardım konusundaki değerlendirmeniz nedir?
Doç. Dr. Çakal: Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan, diğer hükümetlere katılarak, başka zaman “düşman” gördükleri devlete yardım teklifinde bulundu. İhtiyaç anında düşmanlığı bir kenara bırakarak yardım teklif etmek, özellikle üçüncü taraflarca olumlu bir yaklaşım olarak görülebilir. Örneğin, uluslararası toplum bu tür davranışları selamladı ve basın da bunları haberleştirdi. Dünyanın dört bir yanındaki barışseverler de bunları, dünya barışı için bir umut ışığı olarak değerlendirdi. Bu davranışların hiçbirini göz ardı etmek istememekle birlikte, devletlerin yardımının tamamen hayırsever bir eylem olmayabileceğini, kendi çıkarlarından da kaynaklanabileceğini not etmenin önemli olduğuna inanıyoruz. Örneğin, uluslararası toplumun olumlu tepkisi, etkilenen devlete yardım etmek isteyen devlet adına olumlu bir izlenim oluşmasına katkıda bulunacaktır. Dolayısıyla, etkilenen ülkelere yardım ederek elde edilecek kazanımlar vardır.
Yard. Doç. Dr. Ioannou: Psikolojik araştırmalarla da ortaya koymuştur ki, gözlemciler tarafından yardım eden gruplar daha yüksek statülü ve daha yetkin olarak değerlendirilirken, yardım alan gruplar daha düşük statülü ve daha az yetkin olarak değerlendirilmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türkiye örneğine bakarsak, bilindiği üzere Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni resmen tanımamaktadır. Dolayısıyla, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yararına olan doğrudan ya da dolaylı bir tanıma unsuru söz konusudur ve bu nedenle depremden sonra Türkiye, tanımadığı bir devletin yardımını başlangıçta reddetmiştir. Ama tabi ki, yardım teklif etmek her zaman alkışlanmalıdır ve doğal afetlerin bir sonucu olarak gruplar arası ilişkilerin iyileşmesi potansiyeli göz ardı edilmemelidir. Aslında bu potansiyelden faydalanılabilir ve faydalanılmalıdır, ki deprem diplomasisinin amacı da budur. Bununla birlikte, yardım teklif etme motivasyonları olan barışı teşvik etmeye yönelik izlenim ya da itibar yönetimine karşı güven inşa edici davranışlar da önemlidir.
““Hasım” gruptan arkadaşı olan insanların, diğer grup için empati duyma olasılığı daha yüksektir”
Soru: Peki ya bireyler?
Yard. Doç. Dr. Ioannou: Devletlerle benzer şekilde, bireyler de grup dışındakilere tamamen stratejik nedenlerle yardım edebilir. Araştırmalar, “hasım” grup üyelerine karşı prososyal davranışlar sergilemenin, yardım eden taraf açısından daha yüksek prestijle sonuçlandığını göstermektedir. Buna göre, bireyler prestij kazanmak ve belki de güç ve statü dengesizliği olarak gördükleri durumdan kazançlı çıkmak için, başka gruptan, toplumdan olanlara yardım etmeye motive olabilirler. Herkesi sadece insan olarak görmek, grup sınırlarını eriterek, “düşman” dış grup üyelerine yardım etme konusunda motive edebilir. Bu, “hepimiz bu işte birlikteyiz” veya “insanlık ayrımcılık yapmaz” veya “doğa sınır tanımaz” gibi sloganlarda yansıtılmaktadır.
Yardım etme konusundaki motivasyonda, mağdurlarla empati kurmak da önemli bir etkendir. Empati genellikle bireysel bir özellik olarak görülür, bazı insanlar diğer insanların hissettiklerini hissetmekte daha iyidir. Araştırmalar önceden temasta olmanın, özellikle gruplar arası empatide fayda sağladığını göstermektedir. Yani, “hasım” gruptan tek bir arkadaşı olan insanların, diğer grup için empati duyma olasılığı daha yüksektir. Empatiyle birlikte güven de gelir, ki bunun da dış grup üyelerine yönelik prososyal davranışları etkilediği belgelenen bir başka nedendir.
Doç. Dr. Çakal: Kısacası, hem devletler hem de bireyler, kendi çıkarları ön planda olmaması gereken durumlarda bile, kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilirler ve etmektedirler. Devletlerin aksine, bireyler sadece kendi çıkarları için gruplar arası yardım sunmazlar. Gruplar arası davranışlar büyük ölçüde dış grup ve üyeleri hakkında ne kadar, nasıl ve ne bildiklerine ve onlara ne kadar güvendiklerine, yani gruplar arası olumlu ilişkilere göre şekillenir. Deprem gibi afet durumları işbirlikleri için fırsat da yaratabilir.
“Bu tür travmatik olaylar psikolojik sınırları ve duvarları yıkma gücüne de sahiptir”
Soru: Ne gibi fırsatlar? Kıbrıs’ta da deprem olasılıkları konuşuluyor, liderler görüşmesinde deprem konusunda işbirliğinin de gündeme geldiğini biliyoruz.
Yard. Doç. Dr. Ioannou: Örneğin, deprem afet önleme planlaması veya hasarın giderilmesi çalışmalarında karma ekipler oluşturulabilir, ne de olsa aynı deprem bölgesinde yaşıyoruz ve birbirimizin talihsizliklerinden öğreneceğimiz dersler var.
Doç. Dr. Çakal: Maria’nın da dediği gibi, bu tür travmatik olaylar psikolojik sınırları ve duvarları yıkma gücüne de sahiptir. Depremlerin siyasi sınırlarla sınırlandırılamayacağı düşünüldüğünde, bunu bir fırsata dönüştürmek ve sınır ötesine yayılabilecek politikalar ve mekanizmalar oluşturmak için çalışmak son derece değerli olacaktır. Kıbrıs bizim evimizdir ve kimse bir yere gitmiyor. İyi hazırlanmış olduğumuzdan emin olmak da liderlerin sorumluluğudur.
“İnsanlar her zaman bilinmeyenden endişe duyarız”
Soru: Depremde sevdiklerini, düzenlerini, herşeyini kaybeden insanlardan bazıları göç yollarına düştü. Kıbrıs’ın kuzeyine, akrabalarının, tanıdıklarının yanına gelen depremzedeler var. Mecbureyetten, mağduriyetten dolayı yaşanan bu göç endişelere de neden olabiliyor. Bu konuda ne tür düzenlemeler yapılmalı?
Doç. Dr. Çakal: Kontrolsüz göç Kıbrıs’ta önemli bir meseledir ve biz insanlar her zaman bilinmeyenden endişe duyarız. Depremin Kıbrıs’ın kuzeyine göçü arttırmak için bir fırsat olabileceğine dair endişeler de var. Etkilenen insanlara yardım etmek için elimizden geleni yapmamız gerekir ve bunu yapmanın bir yolu depremden etkilenen insanları geçici olarak Kıbrıs’ta barındırmaksa, yetkililerin Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanların endişelerini gidermek için, bunun kontrollü olacağına dair ellerinden gelenin en iyisini yapmaları gerekir. Yetkililer ayrıca bu insanların yaşadıkları korkunç travmaya dikkat çekmeli ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanların, depremden dolayı mağdur olup gelen insanları tehdit kaynağı olarak görmelerini engellemek için ortak insanlık onuruna ve bu insanların deprem gibi bir felaketten ne kadar etkilendiğine vurgu yapılmalıdır. Yani yetkililer yol gösterici olarak toplumun bu depremden dolayı ülkemize gelmek zorunda kalan insanların nasıl algılanacaklarına ve onlara karşı tutum ve davranışların belirlenmesi sürecine direkt etki edebilirler, etmeleri gerekir.