Başlarda hergün buluşur kalemin beyaz sayfalarla. İçini dökmek zorundasın, kızmak, bağırmak, boşaltmak öfkeni. Karşısına dikilemiyorsun ya, soramıyorsun içindeki acının hesabını, hiç okumayacağı mektuplar yazarsın. Üç, beş, on, birikir yazılar, sen rahatlarsın, O’nun haberi olmaz. O’nu düşünmeden geçirdiğin an yok gibidir. Her çalan kapıya, telefona heyecanla koşarsın, yaptığın herşeyi onun bakışları altında yaptığın yanılgısıyla geçer günler geceler. Gelmez, aramaz... Cehennemi tanıdığına yemin edebilirsin, hiç sönmeyen alevleridir içini dağlayan.
Zamanla azalır mektuplarının sıklığı. Kalbinin üzerinde taşıdığın yükün ağırlığı daha bir çekilir hale gelir. Hatta seni gülerken görenler bile olur, nadiren de olsa. Bir romanda okuduğun ‘sensiz de yaşayabilirim, ama seninle daha güzel yaşarım’ cümlesi ile değiştirirsin ‘sensiz nefessizim’ safsatasını. Bayağı bayağı yaşıyorsundur işte.
Bir süredir ona yazmadığını fark edersin birden, bir gün. En son ne zaman adını andığını hatırlamaya çalışırsın, çıkaramazsın. Dönmesini beklemiyorsundur artık, rüyalarına dahi uğramıyordur bir süredir. Yerine bir başkasının geçmeye başlaması fikrini kabullenmişsindir iyice. Arada bir yoklar onsuzluk, yine de pek bir seyrek sızlatır içini artık yaşanmamış günler. Egon kendini toparlamıştır iyice. Onsuz daha mutlu olduğunu fark edersin ara ara. Kabullenmek zordur elbet, o kadar yılı boşa harcadın anlamına gelebilir zira bu, tehlikelidir.
Ettiğiniz kavgaları, kalbinin binbir parçasını unutup, birlikte geçirdiğiniz anların güzelliğine gülümsediğini fark etmeye başlıyorsan, iyileşmişsindir artık. O hiç kapanmayacağını düşündüğün, durmaksızın kanayan yarayı ararsın, bulamazsın bile. İzi kalmıştır elbet, dokunduğun zaman acımıyordur lakin artık. Gitmiştir O, bitmiştir acı. Öfke yerini anlayışa bırakmıştır. Neyi niye yaptığını daha rahat görüyorsundur artık, onsuz daha mutlu olduğunu görebildiğin gibi. Gerçekten. Egonla, kedilerle, ciğerlerle ilgisi yoktur olayın. Hiç durmadan verilen dost tavsiyelerinin haklılığını onaylarsın. Tabii ki sen daha iyisini hakediyorsun. Garip olan bunu sana ilk söyleyenin O olması, senin zamanında hiç kabullenmemendir.
Ne tuhaf hayat, aşk. Asla yapmam dediklerini, tekrar tekrar yaptırıyor insana, sevemem dediklerini sevdiriyor, unutamam dediklerini sildiriyor. Hiç kabullenemeyeceğini sandığın şeyleri kabul ettiriyor zorla. Devlerin Aşkı bizimkisi diyenleri yerle yeksan ediyor. Ben bağlanmam triplerindekileri öyle bir bağlıyor ki, çözebilene aşkolsun. Paradoks yapacak ya, bir de dönüyor hiç bağlanmayacak birine bağlıyor. Dalgasını geçiyor hayat bizimle.
Hiç bitmeyecek sandığın ilişkiler bitiyor, mümkün değil, olamaz dediğin herşey gerçekleşiyor. Gecenin en karanlık anında şafak söküyor, sağanak yağmuru olağanüstü güzellikteki bir gökkuşağı takip ediyor. Tam da aramaktan vazgeçtiğin zaman buluyor seni aşk, hesabı kitabı şaşırtıyor. Korktuğun ne varsa başına geliyor, korkmaktan korkmaya kadar götürüyorsun işi.
Derken bir film repliği ‘Korkudan daha güçlü bir duygu var; Umut’ diyor, sen kadeh kaldırırken buluyorsun kendini, yaşamın gizemine, güzelliğine, süprizlerine. Umuda.
Hayat tuhaf işte, insan daha da bir tuhaf.