Eğitimi yönetenler pek farkında değil ama öğretmenlerin tükenmişlik hissi diğer bütün mesleklerden çok daha hızlı bir şekilde artıyor. Emekli olma yaşı gelenler mesleği bırakırken, henüz bırakma şansı olmayanlar okullarına iyi olmayan bir ruh hali ile gidiyorlar.
KKTC’de öğretmen olmak;
- Kısa yoldan kamuya kapak atmak,
- Öğleye kadar çalışmak,
- Bol ve uzun tatilleri olan bir meslek kolunda olmak,
- Güçlü eğitim sendikalarının varlığı sayesinde üst düzeyde maaş ve özlük haklarına sahip olmak olarak algılansa da gerçek öyle değil…
Sınıfa girdiği zaman her şeyin sorumlusu olsa da öğretmen, özellikle son yıllarda yaşadıkları ciddi duygusal yıkım ve tükenmişliğe neden oluyor. Bugün öğretmenler;
- Sağlıksız, kalabalık ve pedagojik olarak kontrol edilemez sınıflarda ciddi davranış sorunları yaşayan, küfürlü konuşan, argo ve kaba dil kullanan, öğretmenine saygılı olmanın ne demek olduğu bilmeyen öğrencilere istedik, doğru davranış kazandırmak için canını yiyor öğretmen ama buna karşın,
- Demokratik olmayan, hiyerarşik ve merkeziyetçi bir yönetim tarzı ile karşı karşıya kalıyorlar,
- Mesleki gelecekleri konusunda kendilerini güvensiz hissetmekte, belirsizlik ve farklı engellenmeler yaşıyor, partizanlığı ve adam kayırmacılığı görüyorlar,
- İhtiyaçlarını dikkate almayan bir yönetim anlayışını sonuna kadar yaşıyorlar.
Sözün özü şu: Eğitimin en önemli yapı taşı olan öğretmenler tükenmişlik yaşıyorlar.
Bütün bunlardan daha kötü de olanı ise eğitimi yönetimindekiler bu durumun ya farkında değiller ya da farkındaysalar bile görmemezlikten geliyor olmalarıdır. Çünkü bütün bu yaşananlara rağmen hâlâ öğretmene değer vermemek, eğitim sorunlarının tüm kabahatini öğretmene çıkarmak ve öğretmen tasarrufu politikasında ısrar etmek başka türlü açıklanamaz herhalde…
Öğretmen olabilmek için 2 bine yakın başvurunun olduğu hatırlayacak olursak ülkemizde öğretmen olmak için iyi bir donanıma sahip olunması gerektiği, başka bir ifadeyle zor ve kasvetli bir yoldan geçildiğini aşikar. Ancak sonrasında, bu mesleğe biçilen gömlek öylesine sıradanlaşıyor ki itibar sadece lafta kalıyor.
Öğretmenlik mesleğinin “meslek statüsünün” yükseltilmesinin, bir toplumun statüsünü yükseltmek demek olduğunu anlamalıyız. Eğitim yönetiminin temel uğraşı; öğretmeni zapturapt altına almak değil, tam aksine öğretmene yatırım yapmaktır.
Kısacası ya öğretmenlik mesleğine yeniden itibar kazandıracağız ya da bir kuşağı kaybetme pahasına öğretmenlerin tükenip gitmesine izin vereceğiz.
Buraya Dikkat
Okullar Kime Ait?
Hiç düşündünüz mü, okullar kime ait? Hangi okullar diye sorduğunuzu duyar gibiyim… Bütün okullar; kamu okulları, özel okullar ve diğerleri…
Sanılanın aksine okullar ne devletin ne de özeldeki sermaye sahiplerinindir. “Okullar; öğrencilere, öğretmenlere, topluma ve gelecek nesillere aittir.” Bu nedenle herhangi bir okul için yapılacak herhangi bir değerlendirme bu olguların tamamını düşünme gerekliliği vardır.
Anlayana Gülmece
Yalakalık
Padişah bir saray yaptıracak. Yalaka çavuş durur mu? Hemen talip olmuş saray inşaatına. Tez elden bitirmiş işleri. Teslim edecek. Padişah almış vezirini sarayı gezmeye çıkar.
Yalaka çavuşla çok iyi anlaşamayan vezir, sarayın tuvaletinin olmadığını fark eder ve bu durumu padişaha hissettirmeye uğraşır. Hemen söze başlar:
- Hünkarım! Sayın ki çişiniz geldi. Nasıl gidereceksiniz? Nereye edeceksiniz?
Yalaka çavuş fırsat verir mi? hemen atılmış söze. Vezire dönerek:
- Sana ne… Koskoca padişah! Sana mı soracak nereye edeceğini? Nereye isterse oraya eder!