Simge Çerkezoğlu
Tülay Günal Türk tiyatrosunun en önemli kadın sanatçılarından biri olmaya aday. Daha çok Genco Erkal’a birlikte görmeye alışık olduğumuz Günal, sesi ve oyunculuğuyla çok etkileyici bir sanatçı. Kıbrıs Tiyatro Festivali nedeniyle ülkemizde olan sanatçıyla müzikten tiyatroya kadar her konuda konuştuk, Genco Erkal’ın kulaklarını çınlattık.
Sanatçı Genco Erkal ile ilk kez 1997 yılında Simyacı isimli oyun için bir araya geliyor. Son sekiz yıldan bu yana ise aralıksız olarak farklı oyunlarla karşımıza çıkıyorlar…
“Tanışmamızın üzerinden on sekiz yıl geçti, gerçekten çok uzun zaman olmuş. Genco Erkal’la ilk tanıştığımızda ben Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’ndaydım, henüz çok yeniydim. Profesyonel tiyatroya henüz adım atmıştım. Çok şanslıyım, Erkal oraya turneye gelmiş ve beni bir oyunda izlemişti. Çok beğenmiş. Tabii bana birlikte sahneye çıkmayı teklif edince çok mutlu oldum. Hemen özel izin alarak iki yıl kesintisiz ‘Simyacı’ oyunu maceramız oldu. Sonra birlikte çalışmaya ara verdik. On yıl kadar birlikte oyun oynamadık. Ben bu arada Ankara Devlet Tiyatrosu’na tayin oldum. Daha sonra ‘Brecht Kabare’ gündeme geldi. Yeniden yolumuz kesişti. Çok mutlu oldum. Hatta sevinçten uçtum. Tabii arada geçen on yılda hep onu takip ettim. Hep saygı duydum. İnşallah bir gün yeniden yollarımız kesişir diye bekledim. Her zaman aynı sahnede olmak istediğim bir insandır.”
“GENCO ERKAL USTAM VE AİLEM”
Bir insanın, hele de bir tiyatro sanatçısının hayatına Genco Erkal gibi önemli ismin dâhil olması kuşkusuz bambaşka pencerelerin önüne açılması anlamına gelmekte…
“Kesinlikle tiyatro anlamında oyunculuğuma çok şey kattığını düşünüyorum. Fakat onun dışında hayata karşı bakış açımı da değiştirdi. Onun hayata dair çok tutarlı, çok dengeli ve çok hakkaniyetli bir duruşu var. Tüm bunlardan etkilenmemek mümkün değil. İnsan kendi hayatında bir şekilde nasıl ben de böyle olabilirim diye düşünmeye başlıyor. Açıkçası yaşam olarak da örnek aldığım bir insan. Tabii bu anlattıklarım illa ki politik duruş anlamında değil. İnsan ilişkilerinde tiyatroya bakışında, çok yenilikçi bir insan oluşunda Türkiye’de yaptıklarıyla yetinmeyip sürekli yurt dışında da tiyatroya ilişkin araştırmalar yapan, seyreden farklı ekolleri takip eden önemli bir sanatçı. Tüm bunlar bir oyuncu için çok önemlidir ve bunları yapması gerekir. Takip etmesi gerekiyor. O anlamda bana çok katkıları var. Tüm bunlar ve benim ustam olması dışında ailemden biri gibi müthiş bir dostluğumuz var.”
Bir röportajınızda tiyatro eğitimi alırken hocalarınızın gerçek bir tiyatrocu olmak için müzikten de, mimariden de, heykelden de anlamanız gerektiğini söylediğini anlatıyorsunuz.
“Gerçek anlamda tiyatronun içinde olan bir insan ister oyuncu, ister dramaturg ister yönetmen olsun sanatın her alanına dair kavrayış içinde olması gerekiyor. Elbette her konuda bilgi sahibi olmak mümkün değil ama en azından birtakım fikirlere sahip olmalı diye düşünüyorum. Birtakım akımları mutlaka bilmeli. Bir akım mimariyi etkilerken, resmi de, tiyatroyu da etkiliyor. Bilgi hiçbir zaman sadece işin oyunculuk kısmı ile ilgili de değil. Her oyunda siz karakteri çalışırken oyunun hangi dönemde geçtiği, karakterin psikolojik rahatsızlığı olup olmadığı, varsa bu rahatsızlığı bilmeniz, yani psikolojiyi de bilmeniz gerekiyor. En azından roller ve oyunlar önünüze çıktıkça araştırmalar yapıyoruz ve bunlar yüzeysel araştırmalar olmuyor. Tabii ki her şeyi bilmiyoruz ama önümüze çıktıkça, karşılaştıkça derinlemesine araştırmalarla kendimizi zenginleştiriyoruz. Hocalarım da bunu anlatmaya çalışmıştı.”
***************************
“DİZİLER OYUNCULUĞU GELİŞTİRMEZ”
Günal zaman içinde dizilerde ve sinema filmlerinde de rol aldı. ‘Sis ve Gece’ de bunlardan biri… Benim için özel bir film çünkü en sevdiğim Ahmet Ümit romanlarından biri…
“Benim için de ‘Sis ve Gece’ çok özel çünkü oynadığım ilk sinema filmi. Ankara’dan İstanbul’a geldiğim yıllardaki ilk işim. Çok özel bir çalışmaydı. Çok önemli ve değerli oyuncularla birlikte çalışma fırsatı yakaladım. Kitap, Turgut Yasalar tarafından senaryolaştırıldı ve yönetmenliğini de o yapmıştı. Başlı başına bu önemli bir deneyimdi. Ayrıca Sis ve Gece’ye karşı ilk sinema deneyimim olduğu için duygusal bir de yaklaşımım var.”
Sanatçı dizilerde oynamayı çok sevmiyor, hatta dizi rutininin insanı öldürebilecek bir şeye dönüşebildiğini söylüyor… Bir daha asla aynı anda hem tiyatroda hem de dizide çalışmam diyor.
“Tabii dizilerde oynamayı çok tercih etmememden dizileri önemsemediğim anlaşılmasın. Dizileri önemsiyorum. Dizilerle çok fazla izleyiciye ulaşabiliyorsunuz. O yüzden içime sinen projelerde de yer almaya çalışıyorum. Yine de bazen zamanlama uymuyor. Çünkü hayattaki tüm önceliğim tiyatro. Tiyatrosuz bir hayat düşünemiyorum. Ama tiyatro varken benim koşullarımı kabul edecek bir proje çıktığında yapıyorum. Uzun çalışma saatleriyle Türkiye’deki dizilerdeki işleyiş sistemi o kadar insanlık dışı hale getiriyor ki. Her şey fabrika gibi hızla ilerliyor. Bu da dizileri çok yorucu bir işe dönüştürüyor. Bazen sabahlara kadar çekimlerimiz oluyor ve ertesi gün benim oyunum olabiliyor. Bu durum tabii performansımı düşürüyor. Umarım bir gün sistemin düzeldiğini görürüz. Bunu umut etmekten başka elimden gelen bir şey yok. Bu konuda mücadele eden çok kişi var. Mutlaka düzelecektir. Ben dizide oynamam ya da dizileri küçümsüyorum diye bir şey yok. Zaten yaptığım hiçbir işe karşı böyle bir tavrım olmadı. O işi yapıyorsam mutlaka değerli bulduğum ve yapmam gerektiğini düşündüğüm için yapıyorumdur. Ama şunu da söylemeliyim ki diziler tek başına oyunculuğu geliştirmez. Oyunculuğunuz ancak tiyatro ile gelişebilecek bir şey.”
************************************
“ÇOK PARA VE ÇOK ŞÖHRETE MERAKLI DEĞİLİM”
Günal hem sesi hem de kendi çok güzel bir kadın… Merak ediyorum Tanrı’nın kendine bahşettiği bu nimetlerden yararlanıp da sadece müzikle uğraşmayı, sahneye çıkmayı belki bir albümle çok para kazanmayı hiç düşündü mü? Gülüyoruz…
“Gençlik yıllarımda solistlik denemelerim oldu. Ankara’da sahne alıyor, caz söylüyordum. Ancak ben o zamanlar o işi bırakıp Diyarbakır’a gitmeyi göze aldım. Devam etseydim çok ünlü olup, çok para kazanabilecekken bunu istemedim. Tiyatro yapmayı çok istiyordum. Diyarbakır’a devlet sanatçısı olarak tayinim çıktığında yıl 1993’tü. Diyarbakır’da olağan üstü hal ilan edilmişti. Herkes bana deli misin diyordu. Bu hayat, bu para ve sahne bırakılıp da oralara gidilir mi diyorlardı. Özellikle o yıllarda solistler hızla albüm çıkarıyordu. Şimdi albüm satışları böyle değil, o zamanki gibi her gün yeni bir albüm de çıkmıyor. Yine de tüm bu seçenekleri geride bırakıp Diyarbakır’a gittiğim için hiç pişmanlık duymadım. Çok para veya çok şöhrete meraklı bir insan değilim. Bu hayat gelip geçici, bugün varız yarın yok olabiliriz. Sadece geriye baktığımda arkamda onur duyacağım, iyi ki yapmışım diyeceğim, utanmayacağım işler yapmak istiyorum. Tek derdim bu. Tabii bu arada para da kazanırsam gelirim de olursa iyi olur ama öyle çok para merakım yok. Bu arada albüm yapmak da istemedim. Aman bir tane de olsa albümüm olsun demedim. Ancak çok özel bir proje olursa belki bir gün bakarım ve ‘a bu projede kendimi görüyorum’ diyebilirsem bir albümüm olabilir. Yine de ben daha çok bir karaktere bürünerek şarkı söylemeyi, tiyatro sahnesinde şarkı söylemeyi çok seviyorum. Mesela Bertolt Brecht’de bir sürü karaktere bürünüyorum. Nazım Hikmet kısmında ise Piraye karakterine bürünüp şarkı söylüyorum. Açıkçası böylesi bana daha çok heyecan veriyor.”
İKİ OYUNUN KOLAJI
Dostlar Tiyatrosu bu yıl Bertolt Brecht ve Nazım Hikmet Kabaret oyunuyla Kıbrıs Tiyatro Festivali’nde sahne aldı. Oyunun Nazım Hikmet’le ilgili bölümünün geniş halini ben daha önce İstanbul’da izlemiştim. Günal oyunun yeni halinin hikâyesini anlatıyor.
“Bu oyunu biz Amerika turnesi için özel olarak hazırladık. Biliyorsunuz Bertolt Brecht ayrı bir oyundu Nazım Hikmet’i anlattığımız Yaşamaya Dair’i de ayrı bir oyun olarak oynuyoruz. Genco abi bu iki oyunu kolaj yaptı. Çünkü yurt dışından bu iki oyun çok ilgi görüyor. İnsanlar izlemek istiyor. Ama ikisini ayrı oynamamız sahnelerini yurt dışına taşımamız çok zor. Bu iki oyunla Amerika’ya gittik, ardından Kıbrıs’a geldik, yakında Hamburg’a da gideceğiz. Biz Yaşamaya Dair oyununu 18. yy.’dan kalma bir hanın içinde oynuyoruz. Eminönü’nde biliyorsunuz. Onu burada oynayamayız zaten mümkün değildi. Dekorunun taşınması bile çok zor. Ama insanlar istiyor. Herkesin, sizin gibi İstanbul’a gelip izleyecek merakı veya fedakârlığı da olmayabilir. Sonuçta bu yeni kolajı yurt dışına taşıdık. Genco abi böyle bir çözüm üretti. İkisinden ortak müzikal bir gösteri düzenledik. Hem de yurt dışında sahne sorunu olmadan daha çok insana ulaşabiliriz diye düşündük. Çok güzel oldu.”
Genco Erkal’la daha önce yaptığım görüşme ve röportajlardan onun için hayatta çok özel yazarlar olduğunu biliyorum. Nazım Hikmet, Bertolt Brecht ve Aziz Nesin bunlardan birkaçı.
“Benim için Shakespeare ve Molier çok özel yazarlar. Ama Genco abi kendini bildi bileli Nazım Hikmet’le iç içe yaşayan birisi. Benim o denli bağlı olduğum bir yazar yok. Benim tiyatroda geldiğim gelenek devlet tiyatrosu geleneği. Orada bir oyun seçiliyor ve size bir rol veriliyor. Tabii bazen hiç içinize sinmeyen bir şey de olabiliyor. Ancak Genco Erkal 1969 yılından bu yana politikası olan bir tiyatroda çalışıyor. Ona göre oyunlar seçiyor. Rolünü kendi belirliyor. O rolü yaşıyor. Bazen ona diyorum ki bir Shakespeare oyunu oynasak. Kral Lear’ı mesela diyorum. Sen Kral Lear olsan diyorum. Hayali bile güzel. Genco abi diyor ki ben de düşünüyorum ama yine de kafamda kurgulayamıyorum. Onun tiyatroyla ve bazı yazarlarla ilgili bu denli kopmaz bir duruşu var. Aramızdaki en büyük fark bu.”
“DEVLET TİYATROLARININ KAPANMASI SÖZ KONUSU”
Hala Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Tülay Günal ancak devlet tiyatrosuna ve kendisinin oradaki geleceğine biraz kuşkulu bakışı var.
“Şu anda devlet tiyatrolarında iyi günler yaşanmıyor. Biliyorsunuz devlet tiyatrosunun kapatılmasıyla ilgili bir takım tehlikeler bile atlattık. Sevimsiz çok durum oldu. Şu anda her şey beklemede. Ne olacağını biz de bilmiyoruz. Hep birlikte göreceğiz. Bazı şeylerin netleşmesi seçimlerden sonraya kaldı. Tabii diliyorum ki devlet tiyatroların kapanması gibi bir şey söz konusu olmaz. Çok önemli bir gelenek. Devlet tiyatrosunun tiyatro sanatına önemli katkıları olduğunu düşünüyorum ama böyle körü körüne de bu şekilde devam etsin diyemiyorum. Seyircimize bir şekilde kaliteli ve güzel oyunlarla ulaşabilelim istiyorum. Sırf tiyatro olsun diye de olmasın. Ben tiyatroya girdiğimden beri devlet tiyatrosunun yeniden yapılanmaya ihtiyaç duyduğu konuşuluyor. Bunca yıldır olmadı. Hiçbir iktidar bunu ciddiye almadı. Önemsemedi. Şimdi ise kapatalım mı diye konuşmaları çok üzücü.”