Kıbrıs meselesinde ipin ucunu kaçırdık!
En azından, “ik bölgeli, iki toplumlu, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı” diyerek, federal çözüm üzerinde konuşuyor ve üç aşağı beş yukarı, bir şekilde çözümün kaçınılmaz olduğu gerçeğine sadık kalıyorduk...
-*-*-
Ansızın, “yok hayır olmaz, egemen eşit devletimiz tanınmalı” diyen bir grup “hadsiz” insanın, “haddini bilmez” çıkışları neticesinde; tüm dış siyasetimizi çökerttik; Dünya’dan zaten uzaktık; uzaklık mesafemizi artırdık!
-*-*-
Ülke tarihinde ilk defa, ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda yerin dibine vurduk!
Çok ciddi anlamda yoksullaşmaya başladık...
Kimlik bunalımı başgösterdi...
Yolsuzklar arttı...
Nüfusu bilmiyoruz...
-*-*-
Suç oranı yükseldi...
Çok ciddi cinayetlere tanık olmaya başladık...
-*-*-
Fuhuş; hem de “sözde yasal olmayıp yasal olan”ın yanında; merdiven altı olanı hız kazandı!
-*-*-
Uyuşturucu, günlük yaşamın ayrılmaz parçası oldu ve kullanım yaşa neredeyse ilkokula başlama yaşına doğru gidiyor!
-*-*-
Eğitimde parmakla gösterilen bir toplumken, şu anda parmak işaretiyle küfredilen sonuçlar yaşayan bir seviyeye getirildik!
-*-*-
Biliyor musunuz; Kıbrıslı rumlar, her yıl yaptıklarını bu yıl da tekrarlıyor...
Diaspora dediğimiz, yurt dışında yaşam süren Rumların temsilcileri Kıbrıs’ın güney’inde toplandı...
Cumhurbaşkanı’ndan, ilgili bakanlara kadar; bu kitleye ülke siyaseti anlatılıyor...
Kıbrıs sorununun, ülke ekonomisinin, neler yapılması gerektiğinin, neler yapıldığının ana hatları aktarılıyor...
Bilinçli, bilgili ve çok güçlü bir “lobicilik” adına, bu lobiciliği yapacak olanların dağarcıkları tazeleniyor!
-*-*-
Bizde, cumhurbaşkanı denen arkadaş, kıçına don almak ve gezmek, hısımı akrabayı görmek için arada bir Londra’ya gidiyor...
“Sayın Cumhurbaşkanım” lafını işitmek için sık sık Türkiye’de kır bekçisi seviyesinde gezmeler yapıyor...
-*-*-
Hükümet, “kir pas” içinde!
Türkiye’nin buraya görevlendirdiği dilbandilerle birlikte, ihalecilik mafyası filmlerine konu olacak senaryolar çevriliyor!
-*-*-
Kıbrıs sorunu bir yana; elle tutulacak hiç bir siyaset saptanması söz konusu değil!
Her şey Türkiye’de bir adamın iki dudağının arasına bağlandı; geleceğimiz TL’nin insafına asılı bırakıldı!
-*-*-
Dedem, işsiz, güçsüz, boş boş ortalıkta dolaştığım zaman, “tumarhana delisi gibi ne dönen oraşda ama?” diye sorardı!
Resmen, tumarhane delisi gibi dönüp dolaşıp aynı yerde – tembel tembel ölümü bekliyoruz!
Bunun adı, mutlak çöküşten başka bir şey olamaz!
Atatürk’ü bile satan bir güruh!
Bunlar Kemalist değil mi?
Yıllarca bize yalanmı yaptınız?
Şeriat yanlısıydınız da takkye mi uyguluyordunuz?
-*-*-
Kimler mi?
Mesela şu anda AKSA’nın gazetesinde toplanan tüm milliyetçi ahbaplar!
Mesela TMT Mücahitler Derneği’nin ne kadar dinazor abisi varsa!
-*-*-
Emekli subaylar, assubaylar!
Tüketiciler cemaatinin değişmeyen başkanı ve iki ya da üç yöneticisi!
-*-*-
Hepsi sus pus!
-*-*-
Hangi konuda mı?
Yok canım, Pile meselesinde hepsi “gahriman”!
Mangalda kül bırakmıyorlar maşaalah!
Peki eğitim?
-*-*-
Eğitimin, laiklikten uzaklaştırılmaya çalışılması, bilimsellikten, demokratik ilkelerden koparılması hiç mi umurunuzda değil?
Atatürk’ün adı silindi müfredattan!
Silinmedi mi?
Görürsünüz!
Nasıl ki siz Pile yolu konusunda “görürsünüz, yapacağız” diye hava kesiyorsunuz ya!
Aynen, ben de hava kesiyorum!
Atatürk’ü eğitim müfredatından silen iki – üç dilbandiye Eğitim Bakanlığı teslim olmuş veya teslim edilmiş durumdadır!
Ne uğruna?
Neden?
-*-*-
Eğitimde muhafazakarlaşma, eğitimin geleceğinin karanlıklaştırılması, Arapçalaştırılması umurunuzda değil belli ki ama sormak zorundayım; Atatürk’ü ne uğruna, kaça, nasıl sattınız?
-*-*-
Tamam tamam!
Ben Rumcuyum!
Hatta ben Rumum!
Ve bu konuda da BM Barş Gücü askerleri kesinlikle suçludur!
Atatürk’ü dinci yobazlara onlar sattı canım!
Siz değilsiniz!
Rum – Yunan ikilisi işte!
Ananızın külliyesi!
Bizim kültürümüzde, geleneklerimizde, göreneklerimizde en kutsal varlık “ana”dır!
Ve bizim kültürümüzde, evladı açken, evladı susuzken, uykusuzken, işsizken, ezilirken; süslenip pislenip, nerede Şam orada akşam gezen bir anaya, “iyi bir ana” gözüyle bakmazlar!
Hatta ayıptır söylemesi, kim bilir neler neler söylerler!
-*-*-
Bu bir kültür meselesidir!
Elbette “ana”, başka kültürlerde de en kutsal varlıktır ancak bizi ilgilendiren, Anadolu, Türk, Kıbrıs, Akdeniz, Yunan, Rum kültürlerinin karışımından çok etkilenmiş, “Kıbrıslı Türk” kültürüdür...
-*-*-
Bir ana düşünün ki; çocuklarının gideceği okulları her an başlarına yıkılabilir...
Bir ana düşünün ki; çocuklarının yolculuk yapacağı ne doğru dürüst yolları vardır ne de toplu taşımacılığı...
Bir ana düşünün ki; çocukları hasta olsa, başvuracak hastaneleri bir türlü yapılamıyor...
-*-*-
Bir ana düşünün ki; çocuklarını, “kaçın, gidin, kurtulun”a zorluyor!
-*-*-
Ve bir ana düşünün ki; tek derdi var, külliye!
Her gün yanından geçerim, nedendir bilmem, gülme dutar beni b’annem!
Başka da bir şey yazmıyorum!
Rusya'da Haziran ayında askeri yönetime karşı isyan başlatan Wagner grubunun lideri Prigojin'in Çarşamba günü Moskova yakınlarında düşen uçakta ölüp ölmediği bilinmiyor... Bir çok kaynağa göre “öldü”... Ama bir çok kaynak, “oyun” diyor... Ölmüşse, söylenecek tek şey, “su testisinin su yolunda kırıldığı”dır! Tüm dünya bunu konuşuyor... Yedi kişilik yolcu ve 3 kişilik mürettebat listesinde adı geçen Yevgeniy Prigojin'in akıbeti ile ilgili “bilinmezlik” ve “sessizlik”, dün öğleden sonra bu yazıyı yazdığım ana kadar “gündem”di! İngilizler, Prigojin’i, Putin’in öldürdüğünden ya da öldürttüğünden emin... Sonuç mu? Pek de süpriz değil sanırım!