Göz kapaklarıma bir ağırlık çöktü.
Son dönemlerde uyku geçmiyor gecenin içinden…
İnsan uykusunu alamayınca, hem kolay öfkeleniyor, hem de iyice dağılıyor dikkati…
Dost muhabbetlerinde görüyorum ki en yoğun dertlerden biri: Uyku tutmuyor.
* * *
Eski yazılarıma bakıyorum.
Sözcüklerim epeydir isyankâr, kolu kanadı kırık, yurduna yabancı, kendine ürkek...
…
Bu sabah yine “dün" gibi uyanmıştık.
Dün de bir evvelki gün gibi.
Hep aynı tekrarı yaşar gibi zaman.
Biz büyüyoruz.
Bizimle büyüyor ne varsa...
…
* * *
Bir şiir okuyorum dost Zariç'ten...
“İnsan neleri susmuyor, nelere susmuyor ki...”
* * *
İllaki susmak değil mesele, konuşmak da işe yaramıyor, bağırmak da!
Çığlık çığlığa eksiliyor ömrümüz.
* * *
Bir 'zehir' içirmişler ki savaştan beri 'yüreğimiz karışıyor' sürekli...
Kendimizi kusuyoruz en fazla!
O ‘kir’in içinde biçarelik de var bencillik de...
Köpük köpük esaret de var içinde, aç gözlülük de!
* * *
Bedel ödemekten ürkek konforlu isyankârlarla, sessiz sedasız yoksullar arasında tarifsiz bir uçurum büyüyor. O uçurumda kayboluyor soluğumuz. Yer yerine yabancı, gök düşüne!
* * *
Yeni çocukların bilemediği eski çocukluklardan akıyor yalan bir tarih… Sevişmelerin sövüşmelerle kucaklaştığı bir ömrün kıyısından bayağılık boşalıyor. Umudu ve hayatı özensizlik kuşatıyor genelde... Umursamazlık varsa, bir sebebi de kırıklıktır…
Göz kapakları ağır, yürekler ürkek…
* * *
Birisi karanlığa uzansa keşke, bin yıldız koparsa gökyüzünden, bıraksa ömrümüzün içine…
Işıldasak biraz…
Umutlansak…
“Yarınlar daha güzel olacak, çok daha güzel…” diyebilsek…
“Başarabiliriz, hepimiz, birlikte…”
Işıklı mavilere adasak şarkılarımızı yeniden…
Adalı mavilere…
* * *
İçimden bir Ahmet Erhan bağırıyor şu günlerde…
“Tünel karanlık,
tren yorgun,
raylar eski,
gönlümde sonsuz bir kaçma isteği…”
* * *
Bölük pörçük bir ada…
Kırık dökük bir aynadan yüzünü asıyor…
Çığlık çığlığa geçiyor zaman…
Saatler sabahı çalarken…