Turizmde geleceği kurtarmak için ne yapmalıyız?

Serkan Soyalan

Ocak-Temmuz döneminde turistik konaklama tesislerinde ortalama doluluk oranı %41,9 olarak gerçekleşti. Bu oran, 2023 yılının aynı döneminde %39,6 idi. Dolayısıyla, bu yılki doluluk oranlarında %5,8 oranında bir artış söz konusu.

Peki bu yüzdelikler yeterli mi?

Bu soruyu cevaplamadan önce Kıbrıs’ın güneyindeki verilere de bakalım.

Kıbrıs Otelciler Birliği (PASYXE) Başkanı Thanos Michaelides, Ağustos ayında otel doluluk oranlarının %80-85'e ulaştığını belirtti. Michaelides, yaz sezonunun şu ana kadar rezervasyonlarda geçen yıla göre hafif bir düşüş olmasına rağmen tatmin edici seviyelerde olduğunu ekledi.

***

Tarihi bu kadar zengin, iklimi bu derece güzel Kıbrıs’ın kuzeyindeki yüzdelikler, turizme gereken önemi göstermememizin ve doğru yönetemememizin bir sonucu. Burada sorumluluk bireyden başlayarak yerel yönetimlere ve hükümete kadar uzanıyor.

Birey öncelikle kendisi için temiz bir çevre yaratmalı. Tarihi eserleri korumalı, saygılı olmalı.

Öte yandan turistlerin ilgi odağı olan tarihi yapılarımızın hali içler acısı… Müzelerimiz toz içinde, kırılan yerinde duruyor, tamir edilmiyor. Antik kentlerimiz ot içinde, turisti çağırmıyor. Bilgilendirici, tanıtıcı pek bir şey yok. Biz buralarda gelen turiste ne sunabiliyoruz? Buralara da gözümüz gibi bakmalıyız ve tanıtımları için de yoğun bir çalışma içine girmeliyiz.

***

Ülkemizi ziyaret eden turist sayısının düşük olmasının bir diğer nedeni de pahalı uçak biletleri. Zaten tanınmamış yapısından dolayı Kuzey Kıbrıs’a geliş yolunda birçok sıkıntı mevcutken, çok pahalı biletler de turistlerin rotalarını daha makul yerlere yönlendirmesini sağlıyor. Kısıtlı olanaklar sunan uçuşlarda da uzun saatlere varan rötarlar da yolculuğu çekilmez kılıyor.

Başka bir ülkeden Kıbrıs’ın kuzeyine ulaşımın olduğu gibi, ada içindeki ulaşım da başlı başına bir dert. Biz yurttaşlar dahi yollara çıkmak istemiyoruz. Her şeyi göze alıp da ülkemize gelen bir turist, bir yerden bir yere gitmek için, turiste de hizmet edebilen toplu taşıma aracı bulmak istese, ne yazık ki bulamayacak. 

Halbuki konforlu otobüsler, minibüsler, belki hafif raylı sistemler olsa hem turistler daha iyi hizmet alacak, hem de yurttaş bu ulaşım araçlarını tercih edeceğinden, trafikte bir rahatlama olacak.

Bunlar olmadığından ve olanlar da tam anlamıyla amaca hizmet edemediğinden ülkeye gelen turistler, ya taksi hizmeti alarak, ya da araç kiralayarak trafiğe çıkıyorlar. O zaman da güvenlikten yoksun yollarımızın altyapı eksiklileri karşılarına çıkıyor… Ve diğerleri; çukurlar, asfaltı çürümüş yollar, aydınlatması olmayan yollar, çizgileri silinen yollar, hatalı kavşaklar, kaldırımsız yollar, bilinçsiz ve saygısız sürücüler, kırık-dökük, renkleri kaçmış yarıcı levhalar…

***

   Bunların yanında otellerimiz de pahalı. Ucuz konaklama imkanları sunan tesislerimiz de çok kısıtlı. Konaklamanın yanında, piyasadaki pahalılık turisti de olumsuz etkiliyor. Yediğinden içtiğine, alışveriş yaptığı ürüne kadar, kendi ülkesi fiyatlarıyla kıyaslama yaparak harcamasını yapıyor ve bu kıyaslama sonucunda da bizler, öncelikli tercihlerinden çıkıyoruz.

   Bir de yurttaşların yaşadıkları topraklara sahip çıkmaması ve sevmemesi eklenince, buralar içinden çıkılmaz bir kördüğüme dönüşüyor.

   Neden mi bunu söylüyorum?

   Çünkü mahallemizi, sokağımızı, doğamızı, denizimizi, dağımızı, taşımızı gözümüzü kırpmadan kirletenler bizleriz. Çöplerimizi doğaya bırakanlar bizleriz. Ağaca, doğaya zarar verenler, yok edenler, sökenler, yakanlar da bizleriz. Bahçemizden topladığımız çöplerimizi, budadığımız ağacın dallarını, kapımızın önüne çıkarıp, ‘nasılsa birileri alacak’ diyerek, kaldırım üzerine yığanlar da bizleriz.

   Güzelim ormanlarımızı katledip, oraları betona boğanlar da bizleriz. Atıklarımızı denize boşaltanlar da. Bunları daha sayfa sayfa yazabiliriz.

   Ama garip olan, turistlere tadını çıkarmaları için sunacağımız denizlerimiz ve doğamızın bir albenisi kalmadığını, çevre kirliliği yaşadığımızı ve havamızın kirli olduğunu da söyleyen bizleriz.

***

   Niyet edip de Kıbrıs’ın kuzeyine gelmek isteyen ve “Cennetten bir ada” olarak anılan buraları bir araştırmaya duran kişinin karşısına ilk çıkacak olan görseller arasında, dağa düşen füzenin görüntüsü, Teknecik Elektrik Santrali’nin bacasından yükselen kara kara dumanlar, Güngör Düzenli Katı Atık Depolama Tesisinin yanarken görüntüleri, patlayan askeri mühimmat deposu, trafikte çarpışmaların görüntüleri, eylemler, kavgalar ve daha niceleri çıkıyor.

   Bu coğrafyanın güzelliklerini keşfetmek adına buraya gelmek isteyen turistleri ağırlamak istersek, çok ciddi bir turizm politikasıyla yarından tezi yok çalışmaya başlamalıyız. Yaz sezonunu tamamlamış olabiliriz, ancak yılın her ayına yayacağımız turizmimiz ile hem ekonomimizi güçlendirebiliriz, hem de yeni turizm destinasyonları yaratabiliriz. Mevcut halimizle bu imkansız. Bari geleceği kurtaralım.

***

  Gelen turistlere Osmanlı’nın, Venedikliler’in, Lüzinyanlar’ın izlerini sürebilecekleri güvenli yürüyüş yolları yaratalım, mutfak kültürümüzü tadacakları daha fazla ve makûl fiyatlarla işletmeleri çoğaltalım, daha fazla müze ve sergi salonu açalım. Tarihi dokumuzu koruyalım, onları turistleri ağırlayabileceği gibi düzenleyelim.

   Kentlerimize marka değer kazandıran, uluslararası sanat etkinlikleri düzenleyelim, bunu da turizmin içine katalım. Sanatı sokağa taşıyalım.

   Mağusa ve Lefkoşa suriçilerinin tarihi dokusunu koruyalım, oralardaki butik otelleri çoğaltalım, bu işletmelerin ayakta kalmalarını destekleyelim.  Bunlar gibi daha yapacak onlarca iş var. Yeter ki bu belirsizliği ortadan kaldıralım ve olması gereken için harekete geçelim.

   İnanın turistik konaklama tesislerinde ortalama doluluk oranı yüzdelikleri kendiliğinden artacaktır.


11 Eylül’ün yıldönümü

İnsanlık tarihin en büyük ve en ölümcül saldırısının yıldönümüdür bugün. 2001’in 11 Eylül’ü insanlığın kana bulandığı tarih olarak, yer buldu tarih sayfalarında.

New York’ta “İkiz Kuleler” olarak da bilinen Dünya Ticaret Merkezi’ne teröristlerce kaçırılan ilk yolcu uçağının çarpmasıyla birlikte pür dikkat televizyon başına geçtiğimi ve canlı yayınları takip ettiğimi hatırlıyorum. Yaşanan olayı ilk başlarda bir uçak kazası olarak yorumlasak da, ardından gelen ikinci uçağın da kulelere çarpmasıyla, işin renginin çok farklı olduğuna kanaat getirmiştik.

Korku dolu gözlerle yaşananları takip ederken, bu olaydan sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da biliyordum.

Olmadı da…

Bu saldırılarda 2996 kişi öldü, 24 kişi kayboldu ve öldü sayıldı… 25000’e yakın kişi yaralandı… Saldırı sonrasında çıkan büyük yangını söndürmeye ve yaralıları kurtarmaya çalışan 340 itfaiyeci de hayatını kaybetti…

Sonrası ise “Terörizme Karşı Savaş” başlığıyla Afganistan’da başlayan savaşı, kaosu ve kargaşa yıllarını getirdi.

Fazlaca komplo teorileri de kuruldu bu saldırılar üzerine. Kimi teoriye göre Amerikan hükûmetinin bir operasyonu olan saldırılar, kimisine göre FBI’ın işi…

Tarihin bu en kanlı saldırısının yıldönümünde, daha bir yüksek sesle dünya barışını haykırmalıyız…    Bir daha yaşanmaması dileğiyle…