Türk demokrasisi...

Demokrasinin çok çeşitli tanımı yapılabilir. Hepsi tanımı yapana göre bilimseldir. Demokrasi en başta bir kültürdür, yaşam biçimidir. Bu nedenle demokrasiyi kendi kültürüne ve yaşam biçimine uyarlayamayan toplumlarda demokrasi de tam teşekküllü çalışm

      

 

Demokrasinin çok çeşitli tanımı yapılabilir. Hepsi tanımı yapana göre bilimseldir.

Demokrasi en başta bir kültürdür, yaşam biçimidir.

Bu nedenle demokrasiyi kendi kültürüne ve yaşam biçimine uyarlayamayan toplumlarda demokrasi de tam teşekküllü çalışmaz, çalışamaz.

Türkiye son yıllarda buna en yakın örnekleri veriyor.

KKTC’deki demokrasi Türkiye’den çok mu ileride?

Değil. Ama bugün bizim hiç bir demokrasi tanımına uymayan sözde demokrasimizden bahsetmeye niyetim yok. Hele parti içi başkanlık yarışında bile devlet olanaklarını bu denli hoyratça kullanan bir iktidar varken söyleyecek, yazılacak birşey de kalmaz.

Türkiye demokrasisi bugünlerde önemli sınavlardan geçiyor.

1-   Kürt sorunu: Bu sorun Türk demokrasisinin en önemli sınavıdır. Türkiye Kürt sorununu, Kürt halkının temel istemlerini karşılamak kaydıyla çözüme kavuşturabilirse demokrasisinin önü de açılacaktır. Bu sorun çözülmeden Türk demokrasisi güdük kalmaya mahkumdur.

2-   Anayasa: Türkiye artık 12 Eylül Anayasa’sını çöpe atmalı ve sivil bir Anayasa hazırlamalıdır. Bunu yaparken de özellikle iktidar dayatmacı anlayıştan uzak durmalıdır. Bütün tarafların hassasiyetlerini dikkate alacak, geniş bir demokrasi anlayışıyla, özgürlükçü bir Anayasa hazırlanmalıdır.

3-   Din ve inanç özgürlüğü: Türkiye bu konuda önemli mesafeler almış olmasına karşın henüz yeterli değildir. Özellikle Türkiye coğrafyasında azınlık durumunda olan hristiyanlar, museviler, süryaniler ve islamın sünni mezhebi dışındaki mezheplerden olanlar özellikle aleviler bugüne kadar hep baskı hissetmişlerdir. Okullarda zorunlu din derslerinin olması ve bu din ve mezheplerin bugüne kadar dikkate alınmaması bu insanlara doğal bir baskı oluşturmaktadır. “Mahalle baskısı” olarak nitelenen çevre baskısı ise başlı başına bu insanların bütün yaşamları boyunca hissettikleri, yaşadıkları bir duygudur.

4-   Eleştirilemeyen Kurumlar: Türkiye’de bazı kurumlar yıllarca eleştirilememekteydi. Ordu ve Diyanet bu kurumların başında geliyor. Ordu son yıllarda önemli oranda bu “dokunulmazlığını” yitirdi. Ama diyanet de o oranda güçlendi. Türkiye demokrasisi bu sınavı başarıyla geçebilmek için bütün kurumların eleştirilemez olmasının önüne geçmelidir.

5-   Özgür Medya: Demokrasinin olmazsa olmaz kuralı medyanın özgür olmasıdır. Bir ülkede medya özgür olamazsa, devlet medyası iktidarın, ötekiler de sahibinin sesi ve iktidar tarafından baskı altına alınmak sretiyle iktidar yanlısı olarak hareket ederse o ülkede tam bir demokrasiden bahsedemezsiniz. Bu çok ama çok önemlidir. Çünkü kitleleri yönlendiren ana güç medyadır .

 

Bu başlıkları daha da uzatabiliriz. Ama sanırım esas olarak bu başlıklar tüm konuları kapsamatadır. Bugünlerde Türkiye’de tartışılan bu konulara iktidar ve muhalefetin yaklaşımlarına kısaca bakacak olursak herkes sınıfta kalmıştır.

Ana muhalefet sosyaldemokrat CHP hala demokrasiyi hazmedememiştir. Sevgili arkadaşım Birgül Ayman Güler’in TBMM’deki çıkışı tam da hazımsızlıktır. Sosyalist Enternasyonal üyesi, Sosyaldemokrat bir partinin Milletvekili ne söylediğine sakin kafayla bir daha baksın ve ne demek istediğini kendi kendine yanıtlasın. Bırakınız gençliğinde sosyalist, şimdilerde sosyaldemokrat Milletvekili olmasını, aydın bir insan olarak bile söylenmeyecek sözler söylemiştir.

Elbette Birgül’ün söyledikleri bütün CHP’yi bağlamaz, ama Meclis’te konuşurken bu ırkçı sözler üzerine CHP sıralarından yükselen alkışlar asıl CHP’yi yönetenleri düşündürmelidir.

İktidar partisi AKP ise kendini Avrupanın “Hristiyan Demokrat” nitelemesine benzer “Müslüman Demokrat” olarak tanımlamaktadır.

Avrupa’nın Hristiyan Demokrat partileri en az sosyaldemokratlar kadar demokrattırlar. Hristiyanlıkları değil, demokratlıkları öndedir. Zaten bütün dünyanın örnek aldığı Avrupa demokrasisi içinde başka türlü ayakta kalmaları da mümkün değildir.

AKP’de ise Müslümanlık, demokratlıktan önce gelir. Erdoğan son zamanlarda her fırsatta yıllarca eleştirilemeyen tek parti dönemi ile o dönemin ideolojisi olarak nitelenen Kemalizmi eleştiri bombardımanına tutmaktadır. Ama “ecdadına” laf söyletmemekte, televizyon dizilerine bile çatarak, bu yönde yasal önlem almaya çalışmaktadır. RTÜK yasasının değişmesi ve bu tür yayınların “cezalandırılması” hatta “yasaklanması” için öneri hazırlandığı basına yansıdı. Düşünün demokratik bir ülkede televizyon dizileri bile yasaklanacak.

Erdoğan’ın kendi partisi içindeki “tek adamlığı”, parti yetkililerinin Erdoğan’dan bahsederken mutlaka onu “yüceltmesi”, partili bakan ve milletvekillerinin “Başbakan ne derse o” demeleri hep demokratlığın ölçütüdür. Yeni Anayasa hazırlanırken yaşanan başkanlık sistemi tartışmalarına yaklaşımı ise tam “ben yaparım olur” yaklaşımının ürünüdür.  

Demokrasilerde “yalnızca benim için demokrasi” olmaz, “herkes için sınırsız demokrasi” esastır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri