“Türk’ün Lordosla İmtihanı” yaklaşık 1 yıl önce bu köşede söz konusu davayla ilgili olarak yazdığım yazının başlığıydı.
Önce davayı hatırlayalım;
Kıbrıslı Türkler’in de yakından bildiği, Maraş’ın neredeyse tamamının sahibi olarak anılan 84 yaşındaki Andreas Lordos, önce AİHM’de bir dava açar.
Talep şu anda askeri yönetim altında olan Kapalı Maraş’taki mallarının iadesidir.
Süreç içindeki gelişmeler, Lordos’u iç hukuk yolu olarak AİHM tarafından da tanınan, Taşınmaz Mal Komisyonu’na yönlendirir.
Ve yaklaşık 1 yıl önce Lordos, burada sadece mallarının kullanım kaybından dolayı 115 milyon Euroluk bir tazminat talebinde bulunur.
Ancak temel talebinin, evine geri dönüp burada Kuzey’de yaşamak olduğunu da her fırsatta ortaya koyar.
İç tüzüğü gereği Taşınmaz Mal Komisyonu’nun Lordos davasıyla ilgili 21 gün içinde bir karar üretmesi gerekiyordu.
Ne var ki, 1 yılı aşmasına rağmen, şimdi dava yine bir erteleme sürecinde.
2 ay içinde davalı taraf olarak Türk tarafının görüşünü vermesi bekleniyor.
TMK’nın önünde 2500 davar var.
Özellikle Tapu Dairesi’nde yaşanan sıkışklıkla birlikte, bu davaları hızlı sonuçlandırması kolay olmuyor. Ne var ki, AİHM TMK’yı iç hukuk yolu olarak tanırken, “güvenilir ve etkin” olarak tanımladı. Bu alanda bir örnek dava olan Demopulos kararı, Kıbrıs Türk tarafı açısından son derece hayati bir öneme sahipti.
Dava önemli bir eşik yarattı.
İşte şimdi Lordos davası da böylesi bir öneme sahip bir dava. Karar ne olursa olsun mutlaka Kıbrıs sorununda bu karardan sonra farklı bir eşik oluşacak.
Lordos davası TMK’nın bugüne kadar karşılaştığı en pahalı ve en kritik dava.
Karar vermekte gecikmesi, AİHM karşısında Türk tarafını zor durumda bırakabilir. Nitekim Rum tarafı aslında Türk tarafına siyasi olarak bir avantaj sağladığını düşündüğü TMK’nın işleyişinden memnun değil. En küçük açığı kullanmak için çalışma hassasiyeti gösteriyor.
Türk tarafı ise bugüne kadar Kapalı bölgede iade ile ilgili bir karar üretmedi, bu kadar yüksek bir tazminat, üstelik sadece kullanım kaybı için ödenecek bir tazminat vermedi.
Yani her durumda oldukça zor bir karar.
Karar vermek de vermemek de... Verilen kararı sindirmek de...
Üstelik bunun arkasının geleceği de biliniyor.
Yani bu tazminatı ödese Kapalı Maraş’taki statüsünü yok sayıp mallarını iade bile etse, Lordos diğer malları için de harekete devam edecek.
“Bu sadece örnek bir dava” diyor.
“...aslında Andreas Lordos davası, buz dağının sadece görünen yüzü!
Bir taraftan Kıbrıs Türk tarafını çözümsüzlük karşısında sınava tabi tutarken, bir taraftan da “işgal”i hukuk karşısına çıkararak, bir başka sınavla karşı karşıya bırakıyor.
Komisyon, AİHM karşısında mevcudiyetinin sınavını verirken, ya işgali tanıyacak, rekor tazminatları karşılayacak ve Kapalı Maraş’ın eski sahiplerine verilmesi kararını üretecek, ya da mülkiyet davaları sürecinde kaydedilen gelişmenin gerisine düşme tehlikesini göze alacak...” diye yazmıştım bir yıl önce.
Ve yine aynı köşede,
“...Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, mülkiyet başta olmak üzere, birçok alanda Kıbrıs Türk tarafını köşeye sıkıştırmaya devam ediyor.
Yıllar yılı kronikleşip, çözümsüzlükten, hele de “evet”ten rant çıkaran, ayrı bir ganimet dönemi yaratan Türk politikası, artık “evet”in de yetersiz kaldığı bir noktaya doğru hızla ilerliyor...” demiştim.
Sanırım 1 yıl sonra o “evet”in ne kadar yetersiz kaldığını artık daha açık görebiliyoruz.
O kadar hızlı ilerliyor yani süreç.