Türkiye’nin 2015 AB ilerleme raporu 1 aylık gecikme ile açıklandı. Raporun açıklanması Türkiye’deki seçimler nedeniyle 1 ay geciktirildi. Bunun amacı seçim sürecinde iktidar partisi AKP’ye zarar vermemektir. Çünkü raporun içeriğinde hemen hiç olumlu bir şey yoktur.
2015 Türkiye-AB ilerleme raporunda, “Barış sürecine kaldığı yerden devam edilmesinin acil bir zorunluluk olduğu” belirtildi, siyasi kutuplaşmanın arttığına dikkat çekildi.
İlerleme raporunda, siyasi kutuplaşmanın arttığına dikkat çekildi.
Raporun özet kısmında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iç ve dış politikayla uğraşmaya devam ettiği, bu durumun da Anayasal yetkilerinin üzerine çıktığı eleştirilerine yol açtığı ifade edildi.
Ayrıca, yolsuzlukla mücadelenin de yetersiz kaldığına, yolsuzluğun yaygın şekilde sürdüğüne vurgu yapıldı.
İlerleme raporunda, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü konularında Avrupa standartlarına ters düşüldüğü belirtildi.
Raporda “Sivil toplum halen aktif ve kamusal alana müdahil olmaya artarak devam ediyor ancak örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller endişe verici” deniliyor.
Ayrıca “Yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri sarsılırken yargıçlar ve savcılar güçlü siyasi baskı altında. Hükümetin, devletin içerisindeki sözde ‘paralel yapı’ mücadelesi, yargı bağımsızlığına zarar verici oldu” değerlendirmesi yapılıyor.
Bu yöndeki değerlendirmeler daha da sıralanıyor. Bu durumda Türkiye’nin AB üyeliği askıda kalmaya devam edecek. Çünkü AB normları bu yöndeki olumsuzlukları tolere edebilecek kadar geniş değil.
Demokratikleşme, basın yayın organlarının özgür ve bağımsız yayın hakkı, sivil toplumun örgütlenme özgürlüğü v.b. konularda AB en küçük bir tolerans göstermez, gösteremez.
Özellikle yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı AB normlarında olmazsa olmazdır.
Bu durumda Türkiye’nin AB üyelik sürecinde bırakınız Kıbrıs sorununun çözümünün ön şart olmasını, yukarıda sıralanan eleştiriler de AB için olmazsa olmazdır ve Kıbrıs sorunu çözülse bile bu konular düzeltilmeden
Türkiye’nin AB üyeliğinin önü açılmaz.
Mülteci akınından sonra AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı arttı. Hem de çok arttı. Türkiye olmadan AB mülteci akınıyla başa çıkamaz.
Buna rağmen Türkiye’ye verilebilecek tavizler sınırlıdır. Ancak ilerleme raporunun yayınlanmasını 1 ay bekletebilirler. Ama içeriği ile oynayamazlar, içeriğini yumuşatamazlar. AB’nin yapısı buna müsait değildir.
Bu nedenle Türkiye-AB ilişkileri yeniden tanımlanmalıdır. Çünkü bu rapordan sonra hala üyelik müzakereleri yapılıyor diyemeyiz.
Türkiye ya AB normlarına uygun dönüşümleri yaşama geçirecek ve AB ülkelerindeki demokrasiler gibi bir demokratikleşme süreci yaşayacak, ya da eski Türkiye’nin sözcüleri gibi “AB’ye üye olacaksak adam gibi üye olacağız” söylemlerine geri dönecek.
Zaten AKP iktidarının ilk günlerindeki demokratikleşme heyecanı da son dönemde yok olup gitti. Artık demokratikleşme, çözüm süreci, özgür basın söylemlerinin yerini, eski Türkiye’nin terör örgütleri, iç ve dış düşmanlar, paralel yapı gibi nefret söylemleri ve siyasi kutuplaşma aldı.
Türkiye bu yapısıyla AB üyesi olamaz.
Hala AB üyesi olmak ister mi onu da bilemiyorum. Bu durum Kıbrıs sorununun çözümünü de elbette etkileyecektir. O nedenle bu konuda nasıl bir yol izleneceğini yeni AKP hükümetinin kurulması ve icraatı belirleyecektir.
Bekleyelim, önümüzdeki günlerde göreceğiz.