Bazı KıbrıslıTürkler’in Türkiye Cumhuriyeti’ne seyahatlarine getirilen kısıtlama konusunu yaklaşık yedi ay önce bu köşede konu etmiştik.
Ama ayni konu kamuoyunda yeniden gündeme geliyor. Bu kısıtlamanın ne anlama geldiği ve bundan kimin sorumlu olduğuna dair bir tartışma halen devam etmektedir. Hatta, bu uygulamadan neredeyse KKTC makamlarının sorumlu olduğunu ima edenler veya bu yönde iddiada bulunarak hükümeti eleştirenlerin olması konuyu yeniden ele almamızı gerektiriyor. Şimdi konu, Dr. Okan Dağlı’nın havaalanından geri çevrilmesiyle daha da açıklık kazanmıştır.
Kısıtlamanın nedeninin ‘Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılan faaliyetler’ olduğu ve bu kısıtlamanın kapsadığı kişilerin, Türkiye’ye seyahat gerçekleştirmeden önce TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne başvurarak vize almaları gerektiği, Dr Okan Dağlı’ya havaalanında imza karşılığı tebliğ edilen bildirimden anlaşılmaktadır. O nedenle bu konuyu yeniden bazı sorular sorarak ele alacağız:
- TC Hükümeti’nin yabancılara vize uyulaması veya seyahat kısıtlaması getirmesi ne anlama geliyor? Buna yetkisi var mıdır?
Diğerleri gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin de ülke topraklarına girişin hangi koşullarda mümkün olup olamayacağını belirleme yetkisi vardır. TC dışişleri bakanı sayın Çavuşoğlu haklı olarak, bunu egemenlik hakkıyla ilişkilendirmiştir. Bu söylemde eleştirilecek bir tarafın olmağı çok açıktır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin böyle bir kısıtlama yapması, belirli bir kritere göre bazı KıbrıslıTürklere vize uygulaması başlattığı anlamına gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yabancıların ülkeye vize ile veya vizesiz girme koşullarını düzenleme yetkisi vardır. Bu yetkiyi kullanırken herhangi bir makamdan izin alması gerekmiyor.
- Bu kısıtlamadan kim sorumludur?
Bu kısıtlama nedeniyle örneğin havalanındaki görevliyi eleştirmenin bir anlamı yoktur. Ayni şekilde, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’ta görevli büyükelçisinin, ya da diğer görevlilerinin böyle bir kısıtlamaya karar verip uygulanmasını sağladıklarının düşünülmesi de bir egemen devletin karar alma süreçlerini bilenlerin ileri süreceği bir iddia olamaz. Bu konu Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin idari bir işlemidir ve bunun uygulanmasında başından sonuna kadar görev alan görevlilerin sorumlu tutularak hedef yapılması yanlıştır. Bu görevlilerin hükümet politikalarını uygulamakla mükellef olduklarını ve başka türlü davranmalarının mümkün olmadığını unutmayalım.
- Bu kısıtlamada KKTC makamlarının herhangi bir yetki veya sorumluluğu var mıdır?
Bu konunun gündeme geldiği ilk günden beri KKTC makamları ‘uygulamadan haberleri olmadığını’ açıkladılar ve halen ayni tutumlarını sürdürüyorlar. Onların böyle bir kısıtlamadan haberdar olmamaları bir suçlama konusu yapılmamalıdır. Kamuoyunun da yakından izlediği gibi, bu konuyla alakalı KKTC yetkilileri ‘konuyu araştıracaklarını’ ve ‘durumun düzeltilmesi için çaba göstereceklerini’ her defasında açıklamış oldular.
Dr. Okan Dağlı olayında Dışişleri bakanı sayın Hasan Taçoy ‘bu duruma bir çözüm bulunması için girişim yapacağını ve girişiminin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağını’ samimiyetle açıkladı. Belli ki o da bu durumdan hoşnut değildir ve bir çıkış yolu aramaktadır. Bu gerçeğe rağmen, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın veya Dışişleri Bakanı’nın eleştirilmesi ve bu durumdan sorumlu tutulmasına dair gizli-örtük tutumlar, yersiz bir bir siyasal üstünlük kurma arayışı nedeniyle ‘bağcıyı dövme’ hikayesini andırıyor. Hükümeti eleştirmenin yolu, onun sorumlu olduğu icraatlara odaklanmayı gerektirmez mi?
- Bu uygulama hangi ölçüte dayanmaktadır?
Bu uygulamanın dayandığı ölçüt resmen açıklanmamıştır. Ama Okan Dağlı’ya ve diğer örneklerde yer alan kişilere havaalanında imza karşılığı tebliğ edilen bildirime göre, kısıtlama bir kritere dayanıyor: ‘Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılan faaliyetler’.
Aslında girişine izin verilmeyen kişilere ‘ülkeye kesinlikle giremezsiniz’ denmiyor. Bu kategoride yer alan kişilerin Türkiye’ye seyahat etmeden önce TC Elçiliği’ne vize başvurusu yapmaları zorunlu hale getiriliyor.
Bu vize başvurusunda, diğer devletlerin vize uygulamasında olduğu gibi, seyahatin nedeninin, konaklama süresinin ve konaklama yerinin sorgulanması rutin bir düzenlemedir.
- Bu kısıtlamayı uygulama yöntemi doğru mudur?
Esas sorun burda başlıyor. TC devleti, KKTC vatandaşlarına şimdiye kadar ülkeye giriş için vize almayı zorunlu kılmamıştı. Eğer bu uygulama değişmişse, bu değişikliğin TC Büyükelçiliği aracılığıyla ve uygun yöntemlerle kamuoyunun bilgisine getirilmesi izlenmesi gereken prosedürü oluşturuyor.
Bu yapılmadığı için bazı kişiler mağdur edilecek şekilde havaalanından geri çevrilmiş, mali bir kayıpla karşı karşıya bırakılmış ve belki de kendileri için önemli olan bir faaliyete katılamadıkları için manevi zarar görmüşlerdir.
Bu ‘seyahat kısıtlaması’ konusu kamuoyunda artık bilinir hale geldiyse de, şeffaflık ve idarenin sorumluluğu gereği, ya Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği’nin ya da TC yetkili makamlarından alacakları bilgiye dayanarak, KKTC’nin ilgili makamlarının, Türkiye’yi ziyaret edecek olan KKTC vatandaşlarının izlemesi gereken prosedür hakkında bilgilendirme yapması en doğru yoldur.
- Bu kısıtlamanın anlamı ve amacı nedir?
Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, federal çözüm hedefine bağlı kalan, bu nedenle Türkiye’nin Kıbrıs’ın ‘iki ayrı devlet altında bölünmesi’ projesine destek vermeyenlere karşı bir tepkisi vardır. Bu tepki nedeniyle oluşan siyasette bazı KıbrıslıTürkler’in payına düşen ise Türkiye’ye girişlerinin vizeye bağlı kılınması ve belki de bu yolla girişlerinin engellenmesidir.
Bu açıdan bakıldığında bu kısıtlama sadece siyasal bir yaptırım anlamına gelmektedir.
Zaten KKTC hükümeti dahil, hiç kimse Dr. Okan Dağlı ve diğerlerinin Türkiye Cumhuriyeti aleyhine faaliyetler içinde olduklarına inanmıyor.
Dr. Okan Dağlı ‘fikir ayrılıklarımızın olduğu çok doğru ama Türkiye aleyhine hangi faaliyetler içinde olduğumu açıklasınlar’ diyor. Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri böyle bir açıklama yapar mı?
Hiç sanmam. Çünkü, onlar da bunun doğru olduğuna inanmıyor!
- Bu kısıtlamaya karşı ne yapılabilir?
Türkiye Cumhuriyeti’ne seyahat edecek olan KKTC vatandaşlarının, mevcut koşullarda seyahatlerini planlamadan önce TC Büyükelçiliği’ne başvurarak, Türkiye’ye seyahat etmek veya sadece havaalanalarını transit geçiş noktası olarak kullanmak için vize alma ihtiyaçlarının olup olmadığını sorgulamaları bir sürprizle karşılaşmamaları için yararlıdır.
Bu sorgulama sonucunda, ‘vize başvurusu yapmanız gerekir’ denebilir. Ama bazı kişilerin vize başvurusuna yönlendirilmesi sonucunda başvurularının reddedilmesi de mümkündür.
Peki, böyle bir durumda ilgili kişinin ‘seyahat özgürlüğünün engellendiği’ ileri sürülebilir mi?
Bence, Türkiye Cumhuriyeti’nin vize vermeyi reddetmesi durumunda bu karar, eğer kişi Yeşil Hat üzerinden geçerek güneydeki bir havaalanı/deniz limanından yurtdışına çıkışı mümkünse, seyahat özgürlüğünün engellendiği anlamına gelmeyecektir.
Ama, Yeşil Hat’tan geçerek Kıbrıs dışına çıkışı, bazı yasal nedenlerden ötürü mümkün olmayanlar için durum oldukça farklıdır.
Bu durumda olanların yapacağı ilk şey herhalde avukatlarına danışmak olmalıdır.