Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşti. Ortaya çıkan seçim sonuçları yalnız Cumhurbaşkanlığı görev süresini değil ama gerçekte Türkiye'nin çok daha uzun bir dönem, siyasi yaşamını doğrudan etkileyecek sonuçlar ortaya çıkartmış bulunmaktadır. Bu yaşanacaktır.
Öncelikle bu seçimlerde Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığına halk oyu ile seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı kutlarım. Bu seçim sonrası hali ile AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olduğu için Anayasal gerek nedeni ile bu makamlardan da ayrılması gerekiyordu.
Bu nedenle öncelikle parti içi süreçler işlemiş ve Sayın Ahmet Davutoğlu Kurultay kararı ile AK Parti Genel Başkanı ve daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak görev almış oldu.
Bu nedenle hem AK Parti Genel Başkanı hem de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olması nedeni ile Sayın Ahmet Davutoğlu'nu da kutlarım.
Sonuç itibarı ile Cumhurbaşkanlığı görevine halk oyu ile gelen Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık görevini alan Sayın Ahmet Davutoğlun' a, Türkiye’nin demokratik, ekonomik, sosyal, siyasal ve insanlarının da mutluluk içinde olacağı gelişmeler için görevlerini başarı ile sürdürmelerini dilerim.
Elbette ki demokrasilerde görevler kadar eleştiriler ve muhalefet etmekte demokratik görevdir. Saygın bir görevdir bu.
Bu nedenle seçimlerde başarı kadar, yani en fazla oyu almak kadar değerlidir 2. veya 3. gelmek veya seçimlerde yüzde bir oy almak....
Bu yüzden Türkiye'de ilk kez halk oyu yolu ile gerçekleşen seçimlerde aday olan ama seçimlerde 2. ve 3. gelen Sayın Ekmelettin İhsanoğlu ile Sayın Selahattin Demirtaş'ı gösterdikleri demokratik cesaret ve katkı nedeni ile kutlamak gerekir.
Sonuçta tüm bu devinim, Türkiye'nin demokratik gelişmesi için harcanan emekler ve enerjilerdir.
Seçim sonrası oluşan sıkıntılar da olmuştur. Ama demokratik dinamik bunları aşmanın en temel yoludur.Türkiye'nin tüm demokratik güçlerinin bunu da başarması için gereken birikim vardır.
KKTC ve Azerbaycan
Şimdi Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak ilk ziyaretini KKTC ve Azerbaycan'a yaparak 1 Eylül 'de KKTC'ye geldi. Bu iki ziyaret, yalnız bu üç ülke arasındaki gönül, ulusal, insani ve demokratik bağlar bağlamında önem taşımamaktadır.
Çünkü ayrıca, üçünün de ayrı ayrı içinde bulunduğu ve birbirine bağlı olan çözülmesi gereken ulusal nitelikli sorunları da vardır.
Azerbaycan'nın Dağlık Karabağ meselesi nedeni ile Ermenistan ile çok ciddi sorunu vardır. Türkiye Azerbaycan'ı Dağlık Karabağ meselesinde yürekten desteklemektedir. Ayni zamanda Türkiye'nin Ermeni halkına dönük geçmişte İttihat ve Terakki mantığının Osmanlı'nın son dönemlerinde yaptığı ve artık bir zulüm olduğu açık olan tecir meselesi ile evrensel olarak karşı karşıya kaldığı, önemli siyasi sıkıntıları vardır.
Her 24 Nisan'da tüm Dünya indinde başta ABD olmak üzere pek çok ülke ile Türkiye tüm siyasi, askeri, ekonomik ilişkilerini de sıkıntıya sokan olaylarla karşı karşıya kalmaktadır.
Şimdi Cumhurbaşkanı olarak seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan iken çok önemli bir adım atmış, Ermeni halkına o dönemde yaşamlarını kaybeden insanlar için taziyelerini iletmişti.
Bu Türkiye siyasi tarihinde bir ilkti. Ona bu yüzden, ilkel milliyetçilikle çok saldırı yapıldı. Ancak seçim sonucunda halkın buna itibar etmediği ortaya çıktı.
KKTC'yi de ziyaret ediyor.
Kıbrıs'ta da 1974 sonrası oluşan şartlara bağlı olarak KKTC ilan edildi. BM bu ilanı tanımadı. Buna tepki verdi. Azerbaycan'ın topraklarını savaş yolu ile ele geçiren Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'da oluşturduğu devleti de ayni şekilde BM tanımadı ve Azerbaycan da buna da şiddetle karşıdır.
Gönülbağı ne isterse olsun, bu siyasi nedenlerle de Azerbaycan'nın KKTC'ye çok mesafeli ve dikkatli duruşu olduğu da bir gerçektir. Onları kimse kınayamaz.
Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü de tüm dünyada Türkiye Cumhuriyetini siyasi ve diğer yanlarla meşgul etmekte ve pek çok alanda ayağına bağ oluşturmaktadır.
İşte bundan ötürü Sayın Recep Tayyip Erdoğan gerçekten de Türkiye'de Kıbrıs'ta çözümsüzlüğü çözüm olarak gören statükocu anlayışı sorgulayan ve farklı siyaset izleyen, buna bağlı olarak ta Kıbrıs'ta BM Parametrelerinde çözüm sürecini açıktan destekleyen bir Başbakan ve siyasi lider olmuştur.
Bu yüzden ona "Kıbrıs'ı satan insan" olarak çok saldırılmıştı. Ama bu ilkel milliyetçi saldırılar, tıpkı Ermeni halkına taziye bildirmesinde olduğu gibi halk indinde yer etmediği, tekrarlanan seçim başarısı ile ortaya çıktı.
Bunun çözüm sürecinde korku ifade eden Kıbrıs Rum siyasi liderlerine bu örnek olmasını dilerim. Kiliseden ,milliyetçi lakırdılardan korkmakla, yol yürünemeyeceğini artık anlamaları gerekiyor.
Bu yüzden Sayın Erdoğan'nın bu iki ülkeye yaptığı bu ziyaretlerin, gönül ve manevi bağlar dışında, her üçünü de etkileyen ve birbiri ile bağlantı oluşturan evrensel nitelikli çözülmesi gereken sorunlarla da uğraştığı aşikardır ve bunlarla Türkiye'nin de doğrudan bağı vardır.
Azerbaycan, Yunanistan, Türkiye , Kıbrıs
Bir hatırlayın. Yakın zamanda Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın Aliyev, Yunanistan'ı ziyaret etti. Bu ziyarette Yunanistan Cumhurbaşkanı Sayın Papulyas ile bir antlaşma imzaladı.
Bu Azeri gazının Yunanistan üzerinden Avrupa'ya aktarılması ile ilgili idi.
Bakın Türkiye'nin AB üyelik sürecinde tıkanan başlıklardan biri de Enerji alt başlığıdır.
Bunu da bloke eden "Kıbrıs Cumhuriyetidir" .Şimdi olayların birbiri ile bağı daha bir ortaya çıkmıyor mu?
Tüm bunların odak noktasında da Türkiye bulunmaktadır. Bir yandan Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü nedeni ile Yunanistan ile ilişkileri arzulanan düzeyde değil. Öte taraftan Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü nedeni ile çok hayati bir konu olan AB ile ilişkiler, sürekli başka olumsuz ve kötü niyetli odakların kaşıyarak yararlanmasına yol açacak şekilde sorunlu.
Ayrıca Azerbaycan'nın Dağlık Karabağ sorunu , gönül bağlarına karşın, KKTC olgusuna destek ile çelişki oluşturmaktadır. Bu da ilişkilerde istenen verimi, gönül bağlarına karşın üretememektedir.
Öte taraftan Türkiye'nin ; Ermenistan ile var olan ve tarihe dayalı sıkıntıyı aşmak ve evrensel ilişkilerindeki sorunları azaltması gerekiyor.
Diğer yandan da Azerbaycan halkının haklı davasının çözümünde ona yardımcı ve destek olması lazım. Ayrıca Kıbrıs Türk halkının adanın siyasi eşit toplumu olarak sorunun çözümü ile birlikte evrensel alanda yer almasını desteklemesi gerekiyor.
Üstelik tüm bunlar, dünyanın ve bölgenin enerji ve nakil yolları etrafında dönen ve bir yangın yerini andıran günümüz ortamında yaşanmaktadır.
Yani Azeri gazının Türkiye üzerinden geçip, Yunanistan'a ulaşması önemli bir olgu. Ayni zamanda Irak petrolleri ve Kafkas petrol ürünlerinin de bu alanda etken olması gerekiyor. İran gazının da bu alandan geçmesi söz konusu.
Bunun odağında Türkiye var.
Ama AB ile enerji başlığının görüşülmeye başlanması sürecinde sıkıntı var. Bunu kilit noktalarından biri de Kıbrıs sorunu. Kıbrıs'ta Çözüm sürecinin ilerlemesi, en azından enerji alt başlığının aşılmasını da sağlayabilir.
Yani bu işlere yalnızca , Türkiye'nin Azerbaycan ve Kıbrıs Türk halkı ile gönül ve diğer ulusal demokratik değerler bağlamında olan yakınlık ve dostluk bakışı ile bakmak yeterli değildir.
Azerbaycan ve Kafkas, Irak petrolleri yanı sıra, bu gelişmelerin diğer ayağı da Kıbrıs etrafında var olan gaz rezervleri ve İsrail gazı da vardı. Bütün bunların yol açtığı siyasi, ekonomik bağlar da bunlarla bağlantılıdır...
Dolayısı ise bu ziyaretler, ayni zamanda bizleri ve sıkıntımız olan Kıbrıslı Rumları, Yunanistan, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Suriye,Türkiye halklarını da doğrudan ilgilendiren, bire bir bağlantılı pek çok olayla da ilgili olguları da düşünmemizi gerekli kılmaktadır....
Dolayısı ile Kıbrıs sorununun çözümü, AB ile bağlantılı Türkiye'nin ilerlemesi ve ilgili tüm tarafların hak eşitliği bağlamında ve ulusal toplumsal onurlarını zedelenmeden, sorunların karşılıklı olarak halli ile ilgili demokratik ortamların gelişmesi çok önemlidir.
Bu gelişmelerin içinde de Türkiye'deki Kürt sorununun çözümü ve Irak'ın toprak bütünlüğü içinde sorunlarının aşılması olgusu da vardır.
İşte Sayın Erdoğan'ın KKTC ve Azerbaycan ziyaretleri nedeni ile bunlara değinmek istedim.
Çünkü Sayın Erdoğan'ın Kuzeyi ziyaretinin ertesi günü de Kıbrıs'taki iki liderin görüşmesi vardır.
Bu bağlamda Sayın Anastasiadis'e de büyük görev düşüyor.
Yalnız Kıbrıs sorunun çözümü ve Kıbrıs'ın etrafındaki gaz meselesi değildir olay. Ayni zamanda Yunanistan ve Azerbaycan Devlet Başkanlarının imzaladığı antlaşma çerçevesinde çok daha geniş bir şekilde halkların demokratik ilişkisi ve ekonomik gelişmesi ile bağlantılıdır olay.
Bu yüzden başta Anastasiadis olmak üzere, Kıbrıs Rum siyasi güçleri de sorumluluk taşımaktadır. Hem ortak yurdumuzun geleceği, hem de tüm bölge halkları için bu hayatidir.
Çünkü bu sorun aşılmazsa, tüm bu coğrafyada, bu sorunları karşılayarak, çıkarlarını gözetmek isteyecek olan başka güçlerin, Kıbrıs ,Yunanistan, Türkiye ,Azerbaycan ,Ermenistan , Suriye, Irak, Filistin ve İsrail halklarına hep çatışma, gerginlik ve askeri harcamalarını artırmak zorunda kalacakları koşullar kaşıyarak, bunları canlı tutacaklarını unutmamamız gerekiyor.
Sayın Erdoğan' hoş geldin derken ona, Kıbrıs sorunu, Kürt sorununun çözümü, Ermenistan meselesinin aşılması ve Azerbaycan'ın haklı davasının demokratik çözüm sürecinde ve Türkiye'nin AB ile sorunlarının aşılmasında yapıcı ve yaratıcı siyasetleri geliştirmesinde başarılar dilerim .