Gerçi ‘Euro’ya geçelim’ talebimden yakın geçmişte vazgeçtiğimi ilan etmiş, 7 Ağustos’taki yazımda “Artık Euro’ya geçmeyelim” diye yazmıştım ama konu kapanmadı.
Aksine bakıyorum TL değer kaybetmeye devam ettikçe ‘çıkış yolu’ arayanlar çoğalıyor.
Kolay mı?
Zaten pandemi var. Gelirler düştü. Giderler karşılanamıyor. İnsanlar elde avuçta varsa onunla idare etmeye çalışıyor. Olmayanlar ise zaten aç, çaresiz.
Üstüne üstlük TL her sabah değer yitirmeye, cepte kalanın değerini daha da zibil etmeye, borç hanesindeki rakamları da şişirmeye devam ediyor.
Sterlin 10 TL’ye, Euro 9 TL’ye dayanmış ve bunun yılsonuna kadar nereye varacağı kestirilemiyorken, ‘Stabil para birimi’nin dillendirilmesi sürpriz değil.
Keşke bu konuyu siyaset de gündemine alsa, çıkış yolu arasa, bilirkişilerden oluşan heyetler bilgiye dayalı raporlar hazırlasa, bunlar teknik düzeyde de, kamusal alanda da tartışılsa ve bir ‘ortak akıl’ üretilebilse…
Ne güzel olurdu, değil mi?
* * *
Merkez Bankası Başkanı Rifat Günay basın toplantısı yaptı ve bazı tespit ve öneriler sıraladı.
Tespitlerinin çoğuna katılmakla beraber, Günay’ın ‘çözüm’ diye sunduğu, ‘devletin küçülmesi’ diye aslında ‘özelleştirme’yi ön plana çıkardığı görüşleri desteklemek mümkün değil.
En azından benim için değil…
‘Devletin küçültülmesi’ meselesi zaten yeni bir talep ya da beklenti değil. Lakin bu mantıkla, bu ekonomik modelle devleti küçültmek olası değil. Partizanlık kısmının önlendiğini varsaysak bile, ‘kamuyu pratikte nasıl küçülteceğiz’ sorusunun yanıt kimsede yoktur.
Zaten KIBTEK, Telefon Dairesi gibi daire ve kurumların özelleştirilmesinin dışında kimse bir reçete de sunamadı bugüne kadar.
Varsa eğer bir reçete ve Merkez Bankası Başkanı biliyorsa eğer, kamuoyuyla paylaşabilir.
Lakin ‘kamunun büyüklüğü’ teorisi üzerinden yapılan ve ‘küçültülmesi’ni hedefleyecek bir ekonomik akılla toplumun yaşamakta olduğu sorunlar giderilemez.
Olsa olsa TC’nin KKTC’ye ayırdığı kaynak azalır, başka da bir şey olmaz.
Geçmişte de denendi. KTHY özelleştirildi. Öncesinde Turizm İşletmeleri, ETİ, Sanayi Holding tasfiyeleri yaşandı.
Ne oldu? Ekonomik anlamda devlet rahatladı mı? Başımız göğe mi erdi?
Konuyla alakalı değil ama şu soruyu da yeri gelmişken sorayım: Mesela geçmişte bu kurumlar elden çıkarılır ya da kapısına kilit konulurken ve şimdi de elektrik ve telekomünikasyonun, hatta kooperatiflerin özelleştirilmesi savunulurken, mesela Tütün Endüstrisi Kurumu gibi bazı KİT’ler için neden kimse bir şey söylemiyor?
Enteresan değil mi?
* * *
Keşke Merkez Bankası Başkanı Günay bir yandan küçülme ve özelleştirmeden dem vurup, diğer yandan da ‘para politikası’ konusunda “elimizden hiçbir şey gelmediği” gibi zaten bildiğimiz cümleler kurmak yerine ‘stabil para birimine geçiş’ konusunda bir şeyler söyleseydi.
Keşke ‘toplumun yaşamakta olduğu TL kökenli mali sorunlara merhem olabilir mi olamaz mı’ diye siyasi değil ama teknik açıdan, hukuki açıdan konuyu değerlendirseydi Başkan…
Yoksa para basmayan, faiz belirleyemeyen, ekonomiye dokunacak hiçbir enstrümanı olmayan bir Merkez Bankası’nın ve ülke yönetiminin ‘elinin kolunun bağlı’, yani ‘çaresiz’, yani ‘zavallı’ durumda olduğunu biliyoruz.
Ve TL kazanıp Sterlin ve Euro harcanan bir yerde istikrar, yatırım iklimi ve toplumsal huzur olamayacağını da biliyor herkes…
Lakin bir ‘sihirli güç’ 1990’lı yıllarda bile bir süre gündemi meşgul eden ‘stabil para birimi’ meselesinin tartışılmasını engelliyor sanki…
Oysa TL kaynaklı sorunların çözülebilmesinde Euro veya Sterlin veya Dolar veya bir başka değeri kolay kolay değişmeyen bir para birimi kullanmak çıkış yolu olabilir.
Hatta sadece KKTC için değil…
Belki de Türkiye’nin de ekonomik anlamda kurtuluşu Euro’dan geçiyordur!
AB üyeliği ve Euro-zone zaten Türkiye’nin 1970’lerden beri hedefi değil mi zaten?
Hem AB ile bozulan ilişkiler düzelir bu yolla belki, hem de Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta hepimizi perişan eden ‘istikrarsız para sorunsalı’ndan kurtuluruz böylece…
Madem biz tek başımıza geçmiyor/geçemiyoruz, o zaman Türkiye geçsin Euro’ya, biz de peşinden gideriz.
Olmaz mı?