Asya ile Avrupa arasındaki ‘köprü ülke’ Türkiye, kritik bir dönemden geçiyor.
Sık sık darbelerle yaralanan ve bir türlü ‘Batı tipi’ne ulaşamayan demokrasisi bu dönemde bir başka çıkmaza doğru gidiyor Türkiye’nin…
Zaten ‘üçüncü dünya ligi’ seviyesinde olan demokrasi düzeyi ve özgürlükler çok daha kötüye doğru yol alıyor.
Son 10 yılda hep ‘Batılılaşma’ projesiyle dünyada kendine yer açarken ‘AB üyelik hedefi’ sayesinde pozitif bir algı yaratan Ankara, şimdilerde tek bir ‘açılım’a kalmış gibi görünüyor: Yarım yamalak da olsa henüz kopmayan Kürt açılımına…
Diğer yandan ve en kötüsü ise, ‘Yeni Türkiye’ olabildiğince dini bir devlet görünümüne bürünüyor.
Bu durum ‘görüntü’ ile de kalmıyor. Yasal, idari, sosyal bakımdan sürekli bir ‘İslami yönetim’e doğru evriliyor Türkiye…
**
Türkiye insanı mutlu değil…
Siyasal iktidar gücünü pekiştirdikçe, faturayı yoksul Türkiye halkları ödüyor.
Ekonomik bakımdan ülke geçmişe göre bir istikrar havası yakalamışsa da, gelir adaletsizliği alabildiğine hakim…
Bir yanda ‘kral’ hayatı yaşayanlar varken, diğer yanda ‘yoksulluk sınırı’nın altında her gün ölenler var!
Demokrasi elbisesi sürekli daraldıkça daralıyor, siyasal partiler ve sivil toplum örgütleri toplumun önünü açamıyor.
Türkiye medyası özgürlükler bakımından ‘dünya sıralamasının en sonları’nda yer bulabiliyor. Gazeteciler susturulmuş, medya tamamen holdinglere ait ve dolayısıyla iktidara angaje durumda…
Birkaç alternatif internet gazetesi ve ‘ana akım’ olmayan gazete, TV ve radyo dışında ülke gerçeklerini yansıtan, farklı görüşlere yer veren yayın organı yok.
Sanatçının, aydının önü kesilmeye devam ediyor. Fazıl Say’ın başına gelenlerin her gün yenileri yaşanıyor. İktidara karşı çıkanın sesi kısılıyor, hiçleştirme operasyonuna maruz kalıyor.
**
Türkiye Kıbrıslı Türkler için herhangi bir ülke değil…
Bugüne kadar hep ‘anavatan-yavruvatan’ retoriğine sıkıştırılmış, evrensel ‘halkların kardeşliği’ prensibi yerine etnik milliyetçi ‘vatan-millet’ söylemiyle kuşatılmış, günün sonunda bir çeşit ‘bağımlılık’ ve ‘ast-üst’ ilişkisi olarak okunan bu ilişki biçimini tersine çevirmenin tam da zamanı şimdi!..
Zira Türkiye insanının Kıbrıslı Türklere ihtiyacı var!..
Bu ‘ihtiyaç’ kavramı parasal, maddi bir ihtiyaç değil…
Bir tür ‘dayanışma’ ihtiyacıdır bu…
**
‘Sosyal mühendislik’ çabaları Kuzey Kıbrıs’ta da uygulanmak istendi, ancak çoğu ters tepti.
‘Laik’ Kıbrıslı Türkler ne yaşam biçimlerinden taviz vermeye niyetlidir ne de ‘demokrasi’ sınırlarının daraltılmasına…
Özgürlükleri azaltma değil, çoğaltma yönünde adımlar atılıyor, bu yönde bir devinim var. Siyasal yapılarıyla, sivil örgütleriyle, medyasıyla ‘geriye’ değil, ‘ileriye’ doğru bir ivme söz konusu… Bölgenin karışıklığına, istikrarsızlığına ve KKTC’nin nev-i şahsına münhasır konumuna rağmen ‘ilerici’ dinamikler toplumu ‘aydınlık’ bir noktada tutabiliyor.
Kıbrıslı Türklerin bu aydınlığı, barışçı tutumu, laik duruşu bölge halkları için bir şanstır.
Türkiye halkları dahil…