‘Anavatan-yavruvatan’ ilişkilerinde hep aynı silsile takip edilecek değil ya...
“Türkiye nezle olsa KKTC zatürree olur” deyişini tersine çevirmek de mümkün...
Tabii ne nezle, ne zatürree olsun kimse...
Ama bu zaten lafın gelişi...
Mesela İstanbul borsası tepetaklak mı gitti?
Bizde borsa-morsa olmasa da piyasamız bundan ‘katmerli’ şekilde etkileniyor.
Döviz zaten malum: Türkiye’de kurlar kıpırdadığında buradakiler zıp zıp zıplamaya başlıyor, zembereği kurulmuş oyuncak gibi!..
**
Ankara-Lefkoşa ilişkisi böyle genelde...
Yasa mı yapılacak?
Aç, bak, TBMM’de yapılan muadil yasa varsa, önce copy-paste yap, sonra ‘yerel’ versiyonunu yazmaya çalış.
AB uyumlu yasalarımız dahil, birçoğu aslında TC uyumlu... Zira Türkiye zaten yıllardır, çok uzun yıllardır, 1980’lerden bu yana AB’ye uymaya çalışıyor.
Hazır Türkçe yasa varken, bundan elbette yararlanmamız lazım. Tabii gerekli değişiklikleri yapmak kaydıyla...
Dolayısıyla iki ülke ilişkilerinde genelde Türkiye önden gider, KKTC ise ona uyar.
Yani KKTC, TC’nin izindedir bir başka deyişle...
**
Bu sefer böyle olmadı ama!..
Şimdi TC, KKTC’nin izinden geliyor.
Milliyet gazetesi Ombudsmanı Belma Akçura’dan öğrendik dün...
Türkiye’de bir ‘Medya Etik Komisyonu’ kuruldu.
TC Gazeteciler cemiyeti bu yönde karar üretmiş. Tüzük değişikliğine gidildi ve ‘Basın Senatosu’nun yaptığı ‘basını izleme görevi’ yeni oluşturulan bir komisyona devredildi.
Komisyonun Başkanlığı’na da yılların gazetecisi, bir dönem CHP Genel Başkanlığı da yapmış Altan Öymen getirildi.
Komisyonda medyadan, akademilerden, hukuk camiasından isimler yer alacak ve medya denetiminin gelişen şartlara uyumlu yapılmasına çalışılacak.
Türkiye’de medyanın siyasal ortamla bağlantılı olarak geldiği içler acısı durum da göz önüne alındığında Türkiye Medya Etik Komisyonu’nun önünde zorlu bir süreç olacağını kestirmek güç değil.
**
Kuşkusuz ‘kimin kimin izinde gittiği’ konusu değil mesele...
Mesele ‘doğru’ neyse, onu bulmak, onu takip edebilmek.
Avrupa’daysa Avrupa’dan, Türkiye’deyse Türkiye’den, Kıbrıs’taysa Kıbrıs’tan örnek alabilmek.
Hatta ‘kopya’ çekmek bile serbest, eğer ‘doğru iş’ yapılıyorsa...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de KKTC’deki Medya Etik Kurulu’nu değil, dünyadaki benzer ‘öz denetim’ oluşumlarını örneklemiştir kuvvetle muhtemel...
Tıpkı bizim Medya Etik Kurulu’nun oluşumunda olduğu gibi...
‘Amerika’yı yeniden keşfetmek’ yerine, dünyanın neyi nasıl yaptığına ve kimin doğru yaptığına bakmak, onara öykünmek, ülkedeki seviyeyi o noktaya doğru yönlendirmek çok önemli...
1 Nisan tarihinde Medya Etik Kurulu ikinci yılını doldurmuş olacak. Bu kısa sayılabilecek dönemde kurulun toplumsal bakımdan çok önemli bir boşluğu doldurduğu, en azından bu yönde ciddi ve kurumsal adımlar attığı kesindir.
Her ne kadar ‘etik denetim’ altına girme konusunda medyamızın bir kısmı zaman zaman direnç gösterse de, o ‘altın kural’ hiçbir şekilde değişmiyor.
“Etik kurallar bir gün hepimize lazım olabilir.”
Tıpkı adalet gibi, demokrasi gibi...