Meclis’te geçen 32 yıl… DP Milletvekili Serdar Denktaş, anılarıyla, kırgınlıklarıyla, vefasızlıklarla, kazandığı dostluklarla, Meclis Kürsüsü’nde geçen 32 yılın ardından aktif siyasete veda etti.
Fayka Arseven KİŞİ
Kendi söylemiyle de evet onun seveni de çok oldu, kızanı da… 32 yıldır Meclis kürsüsündeydi.
“Gelip geçenleri, göçüp gidenleri” gördü. Doğduğu andan itibaren siyasetin içindeydi. Birçok olaya tanık oldu.
Uzun süre DP Genel Başkanlığı yaptı, DP Milletvekili olarak aktif siyasete veda etti. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için hazırlanacağı açıklamasını yaptı.
Son dönemde DP yetkilileri ile ters düştü, ‘beni, partiden uzaklaştırmak istiyorlar” dedi.
“Parti çocuğum gibidir. Ama yönetimin bugünkü tavrı beni rahatsız ediyor mu? Ediyor” ifadesinde bulundu, kırgınlığını dile getirdi.
DP Milletvekili Serdar Denktaş samimi açıklamalarını YENİDÜZEN ile paylaştı.
“İçimde burukluk var mı? Var. Meclis’te 32 yılım geçti ama artık orada olmayacağım. O kürsüyü özleyecek miyim? Özleyeceğim.”
- YENİDÜZEN: Uzun yıllardır aktif siyasette yer aldınız. Şimdi tekrardan milletvekili adayı olmamaya karar verdiniz. Neler hissediyorsunuz?
- Denktaş: Siyaseti bırakmış değilim, milletvekilliği görevimi sonlandırdım. Siyasetten ne kadar uzaklaşmaya çalışsam da o beni gelip, yakalıyor. Ama seçim stresini çekmemek güzel bir duygu. Arkadaşların heyecanla uğraştığını dışarıdan izlemek güzel bir duyguymuş. Rahattım.
İçimde burukluk var mı? Var. Geçtiğimiz gün Meclis’e şöyle bir baktım ve öyle ayrıldım. Artık milletvekili olarak gitmemek üzere biraz burukluk yaşadım. Meclis’te 32 yılım geçti ama artık orada olmayacağım. O kürsüyü özleyecek miyim? Özleyeceğim.
- YENİDÜZEN: 32 yıl siyasetin içerisindeydiniz. Unutamadığınız birçok şey var ama sizi en çok etkileyen ne oldu?
- Denktaş: 32 yılda bir sürü insan ile çalıştım. Geçip gidenler, göçüp gidenler oldu. Her anı farklı benim için. 1990’ndan itibaren Meclis konuşmalarıma ait tüm tutanakları aldım. Onlara bakarak bir kitap hazırlığı içerisindeyim. Belki o zaman aklıma gelir ama şimdi düşününce birçok olay var. En güzeli birçok dostluklar edindim, güzel tartışmalı günler yaşadık. Ama dostluklara etki etmedi.
Genel Kurul’dan çok kulis tartışmaları beni çok etkiledi. Çünkü gerçekten düşüncelerin konuşulduğu yer kulis oluyor. 32 yıl oralarda geçti, hayatımın yarısından fazlası pişman mıyım? Hayır, değilim. İyi ki o tecrübeleri edinmişim.
- YENİDÜZEN: Vefasızlık hissettiğiniz oldu mu?
- Denktaş: Çok… Ama siyasetin gereğidir.
“28 yıl bu partinin ideolojisini yerleştirmeye çalıştık. Ondan tamamen kopulduğunu, farklı bir noktaya yüründüğünü görüyorum. Ümit ederim sırf seçimler içindir.”
- YENİDÜZEN: Son dönemde DP yönetimi ile de ters düşüşünüz oldu. Eleştirileriniz de oldu.
- Denktaş: Ters düşme değil, bir şekilde yönetim beni uzaklaştırmak istiyor. Üzüldüğüm şeyler de oldu. Adaylara bir kamp yapıldı. Oraya eski arkadaşlardan da davetler vardı, beni davet etmediler. Dolayısıyla bunlar beni üzdü mü? Üzdü. Birkaç yerde de bundan şikayetçi oldum. Duydular herhalde ki geçen gün Girne’deki aday tanıtımına davet ettiler. Başka bir programım vardı diye gidemedim.
28 yıl bu partinin ideolojisini yerleştirmeye çalıştık. Ondan tamamen kopulduğunu, farklı bir noktaya yüründüğünü görüyorum. Ümit ederin sırf seçimler geldiği içindir. Ama seçim sonrası eski rayına oturur. Aksi takdirde üzüleceğim.
“Üzülüyorum”
“Bir grup belki ‘Türkiye nasıl olsa gönderir’ diye düşünmektedir ama bu şekilde hareket ettikçe zaten o ‘kendi kendimizi idare etme, irade buranındır’ gibi söylemler boşa düşüyor. Yurtdışına satmaya çalıştığınız eşit egemenlik çöpe atılıyor. Bunlar da beni üzer.”
- YENİDÜZEN: DP sizinle özümsendi. ‘Denktaş’ın partisi’ diye anılıyor.
- Denktaş: Ondan kopartmaya çalışılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yönetimin tavrı, tabii o dönem aldıkları sözlerle şimdi yollarına devam ediyorlar. Bunlar beni üzüyor mu, üzüyor.
Asgari ücretin tespitinde izledikleri yöntem… Herkes rakama karşı çıktığımı düşünüyor. Rakamla alakası yoktur. Bugünkü koşullarda 7 bin de yetmez. Ama izlenen yöntem; maliye ile hiç istişare edilmedi, oturulup konuşulmadı.
Oysa maliye bir bütçe öngörüsü yapar bu yeni asgari ücretin etkisinin ne olacağına yönelik. Bunlar hiç düşünülmedi. Ben üstün körü baktığımda görüyorum ki 1 milyar bir ek açık getirecek. Bu 1 milyar 2 milyara yaklaşacaktır. Zaten açığın var demek ki 4 milyarı geçecek senin açığın. Bu nereden karşılanacak? Vatandaşın başına patlayacak. Harçlara zam, şuna buna zam…
Bir grup belki ‘Türkiye nasıl olsa gönderir’ diye düşünmektedir ama bu şekilde hareket ettikçe zaten o ‘kendi kendimizi idare etme, irade buranındır’ gibi söylemler boşa düşüyor. Yurtdışına satmaya çalıştığınız eşit egemenlik çöpe atılıyor. Bunlar da beni üzer.
Yoksa parti içerisinde 28 yıl birlikte büyüdüğümüz, partinin çeşitli kademelerinde görev yapan arkadaşlar var. Onları terk etmem onları yok saymam mümkün değil. Parti çocuğum gibidir. Ama yönetimin bugünkü tavrı beni rahatsız ediyor mu? Ediyor.
- YENİDÜZEN: Bununla ilgili herhangi bir adım atmayı düşünüyor musunuz?
- Denktaş: Yok. Hele şimdi yapmam mümkün değil. Ama seçim sonrası bunları daha açık kendileri ile oturup konuşacağım. Eğer parti çizgisinden dışarı çıkıyorsa ben bu partide 28 yılımı harcadım diye ama uygulamalar, fikirler, yaklaşımlar bizim kurmaya çalıştığımızın dışına kaymış ise oradayım demenin artık anlamı kalmaz.
“Beni seven çok sever, kızan, çok kızar”
“Doğruyu söylemek ne Türkiye’ye sevildi, ne kendi yurttaşımıza…”
- YENİDÜZEN: Türkiye’ye karşı hep bir tavrınız, asiliğiniz oldu. Biraz da TC tarafından ‘istenmeyen adam’ oldunuz.
- Denktaş: Birine karşı değil. Kıbrıs Türk halkının çıkarları için bir duruş sergiledim. Benim için önemli olan Kıbrıs Türk halkının çıkarlarıydı. Zaman zaman bu çıkarlar Türkiye ile örtüşür, zaman zaman ayrışır. Ayrıştığı noktada Türkiye’nin çıkarına olacak bir şey ise bizim aleyhimize gibi görünen o an orta ve uzun vadede o aleyhimize olan bizim de lehimize dönüşebilir. Ona çok fazla ses çıkarmadım. Ama görüyorsam ki öyle bir durum yok ve bu tamamen Kıbrıs Türkü’nün zararına bir olaydır orda da sözümü esirgemedim. Duruşumdan geri adım atmadım. Bu çok sevilmedi. Çünkü bir grup da siyasi var ne olursa olsun, hiç kendi geleceğimizi düşünmeden ‘evet’ demeye alışkın. Onlar daha makul oldu. Doğruyu söylemek de bu sadece Türkiye’ye yönelik değil, kendi vatandaşımıza da doğruyu söylemek çok sevilmedi. O yüzden beni seven çok sever, kızan, çok kızar.
- YENİDÜZEN: 32 yılda çeşitli bakanlık görevlerinde de bulundunuz. Kamu düzeni istenilen noktada mı, bunun değiştirilmesi mümkün mü?
- Denktaş: 16 yıl bakanlık yaptım. Zaman zaman aşılma noktasına geldik. Bir kamu reformu örneği benim bakanlıktan ayrılıp, komite başkanlığına geçmeme neden oldu. Ama o dönemde tüm sendikalarla teker teker, grup grup ve en sonunda toplu bir şekilde oturup uzlaşarak bir kamu reformu yasası hazırladık. Komiteden geçirdik, Meclis Genel Kurulu’na geldiğimizde hem UBP hem CTP yaklaşımı ile bu ertelendi, Meclis tatile girdi, sonra zaten hükümet bozuldu.
O gündür bugündür tozlu raflarda kaldı.
Bazı yanlışlarımızı düzeltmemiz evet mümkün. Popülist yaklaşımlardan koparak, kısa bir süre hareket edebilirsin. Ekonomik açıdan da çok hatalarımız var. Onları da iradeye bağlı olarak düzeltmek mümkündür. Bu düzeltmelerin bir kısmına Türkiye’den bürokratlar karşı çıkacaktır, ikna etmek mümkündür. Eğer burada mutabakat sağlarsak. Dolayısıyla ben ümidimi kaybetmiş değilim.
Veda konuşmamda da söyledim; bazı şeyleri düzeltmek bir bakanın günlük işleri devam ederken halletmesi mümkün değil. Töreni, kabulü, diğer bürokratik işler var. Dolayısıyla dıştan, konunun uzmanı, profesyonel ekiplere kalıplaştırılmış görevler verilmelidir. Kamu reformu nasıl yapılabilir? O profesyonel ekip de mutabakatlar sağlayarak, çeşitli gruplarla o hazırlığı yapabilmelidir.
Ya da ekonomideki hatalarımızın düzeltilmesi, TL’nin sürekli değer kaybından oluşan ek zararların ortadan kaldırılması için bir çalışma yapılması. Tüm bunlar yapılabilir ama bakanlardan ve mevcut bürokratlardan beklersek bunu mümkün değil. O nedenle ilgili bakan ve hükümet profesyonel bir ekibe görevi vermeli onun hazırladığını da uygulamaya koymaya hazır olmalıdır. Yoksa hazırlarsın, dosya verirsin, dünya kadar AB yasaları var dosyalarda duran, yürürlüğe girmesi? O noktada irade gerekir. O irade de varsa önümüzdeki 10 yıl içerisinde hem ekonomik hem kurumsal yapıda düzelmeler yaşanabilir ve yaşanmalıdır.
“Son 4 yılda 3 başbakan değişti. 3 başbakanın altında kabine değişiklikleri yaşandı. İlginçtir aynı partinin bakanı bile değiştiğinde bürokratlar değişiyor. İstikrarı bozan odur.”
- YENİDÜZEN: Bu düzensizliğin partizanlıkla ne kadar alakası var? Yıllardır aynı partiler aynı isimler… Hükümetlerde aynı partiler… Neden bu düzenlemeler yapılamadı?
- Denktaş: Çok… Son 4 yılda 3 başbakan değişti. 3 başbakanın altında kabine değişiklikleri yaşandı. İlginçtir aynı partinin bakanı bile değiştiğinde bürokratlar değişiyor. İstikrarı bozan odur. Yoksa aynı isimlerin Meclis’e gelmesi değil, hükümetlerin sürekli olamamasıdır. Bürokrat atamalarında da liyakate değil, particiliğe, ‘benim adamcılığa’ önem verilmesi sıkıntıyı büyütüyor.
Son Maliye Bakanlığı dönemimde oradaki aynı müdür ve müsteşar ile devam ettim, değiştirmedim. Çünkü onlarda kurumsal bir hafıza var. Maliye’nin içerisinden yetişmiş elemanlar… Siz bunları dışlarsanız ve ‘benim adamdır’ diye yeni birini atarsanız zaten orası çöker. Aynı bürokratlarla taksit, taksit maaş ödenmeden artı bütçeye gelmişseniz orada bütün mesele orada devleti bilerek yönlendirebilme yeteneğinizdir. Devletin neresinde ne var bilirseniz, nereye dokunabileceğinizi bilirseniz ve bürokratlara o yönlendirmeyi yapabilecek bir kişiliğe sahipseniz işler doğru noktaya gider.
Seçilip, oraya atananları, ‘benim düğünüme geldi bir tik vereyim, cenazeme geldi, seçiyim de benim kızı işe alsın’ düşüncesi ile seçerseniz ve bu tür makamlara getirirseniz orada da işler baddos olur. Şimdi yaşadığımız gibi.
- YENİDÜZEN: Siz bunlarla ne kadar karşılaştınız?
- Denktaş: Çok… Maliye Bakanlığı’na geldiğimde partimden beklenti neydi, bütün bürokratları temizleyim bizim adamları alayım. Bizim adamlar da kapının önünde bekliyordu. ‘Böyle bir şey olmayacak’ dedim. Bu tepkiye neden oldu, karşıma geçtiler, partiden istifa ettiler. Ama mesele zaten bunları göğüsleyebilmektir. Bu geçmişte de yaşanmıştır.
92 yılında ‘partizanlığa son’ diye yola çıktık. Meydanlarda konuşma yaptığımızda ve partizanlığa son vereceğimi söylediğimde dağlar Mehmetali çağırdı. İktidara geldiğim gün ama aynı kişiler kapımıza gelip ‘hadi bakalım ben sana destek verdim, şimdi sen bana ver’ dedi. Partizanlık mı bu evet partizanlıktır. Ama hemen cevabı var; ‘partizanlık değil, particiliktir’. Partici olma başka bir şeydir.
Üst düzey kurumsal hafızaya sahip olma, bürokrasiyi değiştirmek değildir ne partizanlık, ne particilik. Particilik iki eşitin arasında partili olana biraz daha yakın davranırsın onu particilik olarak algılayım ama iki eşitin arasında arada dağlar kadar fark varsa ‘particimdir’ diye daha az değerli olanı öne çıkarırsınız o zaman o çalışan değeri yüksek olan kişi de der ki; ‘ne anlarlar bu işten. Bu kadar uğraşacağıma kendime bir dayı bulayım.’ Dayı bulmak ülkemizde kolay. Çünkü küçük ülkeyiz. Ama iş yapmak, iş yaptırmak en zor olanı.
Umarım bu seçimde insanımız kime oy vereceğini düşünürken o daha önce söylediğim ‘benim düğünüme, cenazeme geldi’ meselesinden ziyade kim bu devlete ne verebilir, geleceğimize, çocuklarımıza diye düşünür ve oy kullanır. O zaman daha farklı bir yere ulaşırız.
“En uyumlu hükümet Talat ile oldu”
“Sayın Talat ile Annan Planı sonrasında ‘hoşgörü hükümeti’ diye kurduğumuz hükümet sanırım en uyumlu çalışan hükümetti.”
- YENİDÜZEN: DP hep hükümet kurma aşamalarında kilit parti olma görevindeydi. Birçok kez de koalisyonlarda yer aldınız. En rahat hangi dönemde çalıştınız, uyum sağladınız?
- Denktaş: Sayın Talat ile… özellikle Annan Planı sonrasında ‘hoşgörü hükümeti’ diye kurduğumuz hükümet sanırım en uyumlu çalışan hükümetti. Talat ile aramızdaki dostluğun vatandaşa nasıl olumlu yansıdığını da o dönemde gördük. Referandum döneminde küs olan baba-oğul o dönemde barışmayı yeğledi. Niye? Çünkü iki farklı fikir ama son derece dostane son derece birbirine güvenen bir üslupla görev süresi yürüttü. Üstelik azınlık hükümetiydi.
Hüseyin Özgürgün ile bir noktaya kadar uyumlu bir hükümet yaşadık.
“4’lü hükümet devam edebilseydi bugün daha farklı ekonomik yapımız olacaktı, pandemiye rağmen…”
4’lü hükümet bence çok uyumlu çalışan bir koalisyondu. Ama farklı dürtülerle o da yıkıldı. 4’lü hükümet devam edebilseydi bugün daha farklı ekonomik yapımız olacaktı, pandemiye rağmen… Ama farklı dürtüler, yaklaşımlar o istikrarı bozdu.
- YENİDÜZEN: Annan Planı döneminde heyecan yaratan bir açıklamanız olmuştu, yanlış da algılanmıştı.
- Denktaş: Annan Planı ile ilgili ilk mutabakat mektubunu Ertuğruloğlu imzalamama noktasındaydı. O gün burada bin canlı yayına çıkmıştım. Canlı yayında anlatıyordum bir telefon geldi. Tayyip Erdoğan’ın çok yakın danışmanı olan Cüneyt Zapsu aradı. İzin istedim programdan ve telefona baktım. ‘Mutabakat imzalandı’ dedi. Ben de canlı yayında ‘o beklenen imza atıldı’ dedim. Kuğulu parkta bekleyen kalabalık o imzanın çözüm olduğuna yönelik algıdaydı. Ancak imza Annan Planı’nı görüşmeye başlanması adına atılan bir imzaydı. Ortalık kalktı, oturdu. Sonradan da imzalandıydı, imzalanmadıydı tartışması yaşandı. Aslında mutabakat imzalanmıştı. Ama bunun çözüm olduğunu düşünen ve benim yalan söylediğimi düşünen büyük bir kitle bana o dönemde inanılmaz kızdı. Bilgi nerden gelmişti; bu konuyu takip eden Tayyip Erdoğan’ın en yakınından ve ilgili yerdeydi o da… İmzalanan ne? Görüşmelerin başlaması için mutabakat metni. Beklenen ne? O imza ile çözümün olacağı. Oysa öyle bir şey yoktu.
“Kıbrıs konusunda ortak söylemimiz olmalı”
“Cumhurbaşkanı Kıbrıs sorununun hiçbir yerinde değil. Fotoğraf çekip, sosyal medyada paylaşıyor.”
- YENİDÜZEN: Kıbrıs konusuyla da yakından ilgilendiniz. Doğuştan beri Kıbrıs sorununun içerisindeydiniz. Bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhurbaşkanı Kıbrıs sorunun neresinde?
- Denktaş: Hiçbir yerinde. Resim çekip, sosyal medyada paylaşmakta. Geçmiş yıllarda, kamplar çok farklı noktalardaydı. İki toplumlu, iki kesimli federasyon tezini Denktaş BM’ye kabul ettireceğinde buna karşı çıkan sol bir müddet sonra Denktaş’ın kabul ettirdiği iki toplumlu, iki kesimli federasyon tezine sahip çıkıp, Denktaş da bunun yürümeyeceğini görerek oradan uzaklaştı bu sefer federasyoncular, anti federasyoncular oluştu. Arada Denktaş gitti, Talat, Eroğlu, Akıncı geldi. Bu süreç içerisinde ama iki görüş arasındaki fark oldukça daraldı. Şimdi oturup kendi içimizde biraz samimiyetle, kapalı kapılar ardında hiç tribünlere oynamadan konuşsak, tartışsak mutabık bir nokta bulunacak. Bundan eminim. Bunu başarabilsek ve hep bir ağızdan sadece onu tartışmaya başlasak dünyayla ve yaptığımız bireysel temaslarla güneyle, Türkiye ile çok daha iyi bir noktaya varabileceğiz. Ama maalesef Kıbrıs sorunu iç politikayı da ilgilendirdiği için o kamplaşmayı daha da artırmak iki tarafın da göreviymiş ve çıkarınaymış gibi… Ama artık anlayalım ki çıkarımıza değil. İç siyasete de bizim bunu mutabık şekilde anlatmamız lazım.
‘Be arkadaşlar doğru ve çıkış yolu son bir deneme olarak ortaya konulacaksa bile şudur’ diyerek her tarafın aynı şeyi söylemesi en doğru olandır. Başarılabilir mi? Bence başarılabilir. Çok yaklaştık artık CTP ne diyor; siyasi eşitlik vazgeçilmez ilkeleridir. Diğer taraf ne diyor; egemen eşitlik. Ne demekse eşit egemenlik. Egemenlik tek olsun biz içinde eşit olalım?
Bunları yakınlaştırmak tek bir söyleme indirgemek bence artık mümkün. Ama bu girişimi yapan bir taraf yok. Sebep iç siyaset; ‘ne diyeceğim taraftarıma’ düşüncesi. Oysa ki artık taraftarınıza diyeceksiniz ki; ekonomik, sosyal yaklaşımlar, vatandaşlık meselesi var. Bunların üzerinden tartışmalarımızı yapalım. Devlet, egemenlik, siyasi eşitlik değil. Bu konularda ortak nokta bulunabilir. Açıkçası emeklilik dediğim dönemde uğraşım bu olacak. Taraflarla görüşerek ortak söylemi ortaya çıkmasını sağlamak. Güney bizimle dalga geçer noktaya geldi. Egemenlik iddiası yaptığınızda iradenin bizde olduğunu gösterecek bir tutum da sergilemek durumundayız. O var mı yok? O zaman egemenlik söyleminin altı boş olur.
‘Çözüm hemen şimdi’ veya ‘federasyondan başka çaremiz yok’ ama federasyonu seninle birlikte kurmak isteyen biri yok karşında. Her iki tarafta da boşluk vardır. Böyle kaldığı sürece gün gelir biri bizim dışımızda karar verecek, biz de uyacağız ve üstelik öyle bir karar yaşanmaz olacak.
O nedenle önümüzdeki 4 yıl buna müsaade eder ve o mutabakatı saplama yönünde en azından görüşülebilir. Kapalı kapılar ardında ama mutabakata vardığımızda hep birlikte hep bir ağızdan konuşursak önümüz açılır.
“Cumhurbaşkanlığı adaylığı aklımda”
“Yeniden bir kez daha Cumhurbaşkanlığı adaylığını denemek aklımda vardır. O gün geldiğinde ortama bakarız.”
- YENİDÜZEN: Aktif siyaseti bıraktınız ama siyaset yapmaya devam edeceksiniz. Kıbrıs soruna yönelik ilgiliniz bu yönde çalışma hazırlığınız var. Tüm bunlar Cumhurbaşkanlığı’na adaylık hazırlığı mı?
- Denktaş: Elbette yeniden bir kez daha adaylığı denemek aklımda vardır. Dener miyim, denemez miyim o gün belli olur ama bütün bunları o güne kadar uğraşıp yapmamı engellemez. O gün geldiğinde ortama bakarız vatandaş ‘gerek yok’ noktasındaysa aday olmama gerek yok, şart da değil. Ama aklımda mıdır adaylık? Evet. Bu söylediklerimin dışında kendi örgütsel yapımı oluşturmak için bir uğraş içinde olacak mıyım? Evet. Memleketin iç meseleleri ile de uğraşacak, fikir üretecek miyim, sözü mü söyleyecek miyim? Evet. Bütün beklediğim üstümdeki milletvekili gömleğinin çıkmasıdır. Ondan sonra daha rahat hareket edebileceğim.
- YENİDÜZEN: Ağır bir gömlek miydi milletvekilliği, tüm bunlara engel miydi?
- Denktaş: Tabi çünkü bir yerde tarafsınız. Söyleyeceğiniz söz nitekim bir asgari ücret konusundaki farklılık bile yakın arkadaşım, çocukluk arkadaşım Koral Çağman’ın alınmasına sebep oldu. Ama milletvekili gömleğim olmadığında bunu söylediğimde çok daha rahat herkesi eleştirebilecek ve destek verebilecek noktada olurum.