Uluslararası toplumun onaylamadığı her çözümde hayat hakkınız bir başkasının çizdiği sınırlar kadardır.
Kıbrıs’ın kuzeyi için o sınırları Ankara çiziyor.
Yıllanmış soruna dair çözüm formülleri üretmekle kalmıyor; Kıbrıslı Türklerin kendi liderini seçmesini de engelliyor.
Seçimlere, parti kurultaylarına, bakanlar kuruluna müdahale ediyor.
Türkiye'de bir seçim var ve Kıbrıslı Türkler sanırım bu seçime mecburen "taraf."
Siyasetimiz de sivil toplum da bireyler de bu seçime taraf olmak zorunda…
Olmak zorunda çünkü yarı/m yurdumuzu Türkiye'deki iktidar yönetiyor.
Sözümüz balla değil dayatmayla kesiliyor; seçmediğimiz insanlar tarafından yönetiliyoruz ve rotayı “tek adam” tanımı ile özdeşleşen Erdoğan çiziyor.
***
Hep deriz ya, "Bu memleket bizim biz yöneteceğiz."
"Müdahale etmeyiniz" deriz.
Şimdi şöyle bir itiraz gelebilir: “Kendine yapılmasını istemediğini niye başkasına yapıyorsun?”
Eğer kendi yurdumuzda, irademize ve demokrasimize müdahale olmasaydı, bu seçimi "Türkiye'nin seçimi" der, izlerdik.
Kim seçilirse seçilsin "eşitlikle, muhabbetle, saygıyla” bir ilişki talep ederdik.
Öyle değil.
Ankara, Lefkoşa'ya yerleşti.
***
Şunu da söyleyelim.
Kıbrıs’ın gücü Türkiye’deki seçimin sonucunu etkilemeye yetmez.
Türkiye’nin adaya müdahalesiyle eş bir tablo yok ortada…
Çünkü askeriyle, bürokrasisiyle, sermayesi ve nüfusuyla Kıbrıs’ın kuzeyine yerleşen bir Türkiye var, terazi eşit tartmıyor bu anlamda…
Yine de Kıbrıslı siyasetçinin, ilericinin, yurtseverin Türkiye seçimine dair mutlaka bir sözü, tavrı, duruşu olmalıdır.
***
Türkiye'nin "iktidar değişikliği"ne ihtiyacı var.
Çok daha önemlisi Türkiye avaz avaz “zihniyet değişikliği”ni çağırıyor.
20 senendir ülkenin tepesine oturan “tek adam” var.
Yeter!
Cengiz Çandar'ın deyimiyle "Türkiye, 'Tek Adam' rejiminden çıkacak ve ihtirası olmayan, yetkilerini paylaşmaya hazır, istişareye açık, tek dönemle yetinecek, namuslu ve dürüst bir Cumhurbaşkanı seçecek…”
Yeni biri seçilse de Kıbrıs'a dair yaklaşımında radikal farklar olacağını düşünmüyorum.
Ama en azından – ve umarım - Kıbrıs'taki iradeye çok daha saygılı yeni bir yönetim gelecek; dayatmayacak, diyalogla ilerleyecek, buralara Cumhurbaşkanı ya da Başbakan atama yönüne gitmeyecek, laikliği sarsmayacak, külliye yapımına odaklanmayacak, muhalif Kıbrıslı Türkleri hava alanlarında nezarete almayacak, korku ve itaat siyaseti gütmeyecek.
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiye’nin “baskın, etkin ve fiili” yönetimi vardır.
O nedenle Kıbrıs, Türkiye’nin seçimine taraf olmalıdır.
Bunu yalnızca “bir tarafı işaret etmek” anlamında da algılamayınız!
Türkiye seçimindeki tüm aktörlere – ve özellikle de Kılıçdaroğlu’na - Kıbrıs’ın ayrı bir ülke olduğu, onca yakınlığına rağmen kendi kimliği, kültürü, sosyal dokusu ve değerleriyle Türkiye’den ayrıştığı dile getirilmelidir. Kıbrıs ülkesinin kurucu unsuru olarak Kıbrıslı Türklerin dünyaya bağlanma ve Avrupa Birliği üyesi bir devlete katılma ideali mutlaka anlatılmalıdır.
Kıbrıs “varlık” mücadelesiyle Türkiye’nin seçiminde kendine yer bulmalıdır.
Dış politika ve Kıbrıs!
Bir hatırlatma yapalım…
‘Millet İttifakı’nın 30 Ocak 2023’te açıklanan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nde “Dış Politika” başlığı altında şu ifadeler yer alıyor.
“Uluslararası hukuka saygılı ve evrensel değerlere dayalı bir dış politika izleyecek, başta komşularımız olmak üzere ülkelerin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşılıklı saygı, iç işlerine karışmama, uyuşmazlıkların barışçı yollarla diplomasi ve diyalog ile çözülmesi ilkelerini bu politikanın esası yapacağız.”
Bu temel yaklaşım Kıbrıs için de geçerli olursa eğer hem Kıbrıs hem de Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiye sorununa çözüm üretilebilir.
“Mutabakat Metni”nde Kıbrıs’la da ilgili şu madde yer almıştı:
“Milli davamız olan Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla KKTC’nin ve Kıbrıslı Türklerin kazanılmış haklarını koruma ve iki toplumun egemen siyasi eşitliğini sağlama hedeflerini gözeteceğiz.”
Burada da “kazanılmış haklar” önemlidir ve söz konusu “eşitlik” uluslararası toplumun kabul edeceği (federal) bir çözümle pek ala sağlanabilir.
Çadırda eğitim!
“Önceliğimiz okul değil külliye” diyen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz.
“KKTC yönetimi” toplumun önceliğini dile getirecek iradeye, cesarete, siyasete sahip değil.
Ne talimat gelmişse o yönde adım atıyorlar.
Deprem sonrası kimi okullarda eğitim “çadırlarda” sürecek.
Kıbrıs tarihinde çadırda eğitim var, savaş yıllarında…
Kıbrıslı Rum öğrenciler savaşta 100’den fazla okulu terk etmek zorunda kalmış, 1974-1975 ve hatta 1975-1976 yıllarında çadırlarda eğitim görmüştü.
Adanın kuzeyinde terk edilen o okullara Kıbrıslı Türk öğrenciler yerleşmişti.
Uzun yıllar ve halen çoğunlukla bu okullar kullanılıyor.
İlkokullarda örneğin 112 okulun 89’u 1974 öncesinden kaldı.
“Çadırda eğitim” adına tarih kendini tekrar etti.
Sebebi savaş değil…
İradesizlik, beceriksizlik ve yönetimsizlik bu kez…
Neden diğer okul ya da sınıflar, farklı saatlerde kullanılmıyor?
Deprem güvenliği olmayan sınıflarla ilgili şunu anlamıyorum; çadırlarda ders yapmak yerine örneğin bölgedeki diğer özel okullar ya da üniversitelerin sınıf ve salonları neden kullanılmıyor?
Diğer okul ya da salonların kullanılmadığı öğleden sonrası saatlerde bu yapılabilir.
Yeni okullar inşa edilene kadar böylesi yaratıcı formüller üretilebilir, özellikle saatler konusunda biraz daha esnek hareketle rutinin dışına çıkılabilir.