Türkiye'de yeni kabine göreve başladı. Kabineyle ilgili birçok tartışma var elbette, ancak oldukça uzunca bir süredir ilk kez bir eğitim bilimcinin Milli Eğitim Bakanı olarak atanması kanımca önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk hocanın Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı dönemindeki çalışmaları çok takdir toplamıştı. Ziya Selçuk hocayı, Çoklu Zeka Kuramı'nın eğitim biliminde kullanılmasın yönündeki çalışmalarının yanında eğitimde yeni yaklaşım ve kuramların kullanılmasını destekleyen bir anlayışa sahip birisi olarak tanıyoruz...
İşe nasıl başlayacak, neleri düzeltecek veya düzeltebilecek tartışmaları arasında ilk açıklaması geçtiğimiz gün eğitim ajanslarına düştü. TC Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un ilk açıklamasının satır aralıklarında oldukça önemli olduğunu düşündüğüm 3 nokta:
- Beklenti yarattığımızın ve riskin de farkındayım. Biz süpermen değiliz, bizim bu konudaki süpermenliğimiz bu meselenin farkında olan herkesin işbirliği yapmasının farkında olmamız.
- Bize biraz izin verin, biz biraz çalışalım. Hemen bizden bir şey beklerseniz eski hataları yaparız. İnanın bu 50 senelik bir mesele… 2 ay içinde yaklaşık 3 yıllık bir program açıklayacağız…
- Eğitim sistemi kopya olmayacak. Eğitim ithal edilebilen bir şey değildir…
Türkiye’de eğitim adına düzeltilmesi gereken çok şeyin farkına varıldığı görmek sevindirici… Ve kanımca işe yeni bir planlama ile başlanacağı da ortada…
Ancak esas olan bunlar bize yansımasının nasıl olacağıdır…
Yukarıdaki ifadelerin son cümlesi eğitim adına yapılması gerekenleri ortaya koyuyor… Her ne kadar eğitim sistemimizin genel ortaöğretim kademesi çok yakından Türkiye eğitimine bağlı olsa da “eğitim ithal edilen bir şey değildir…” Bu nedenle kendi eğitim sistemimizi kendimizin oluşturmamız gerekliliği aşikar…
Türkiye ile tarihsel ve kültürel bağlarımızı güçlü tutmak, bu değerden beslenmek oldukça önemlidir ancak bir ülkenin eğitim sisteminin, bir başka ülkeden birebir kopya olması da kabul edilebilir değildir. Zaten bu eğitim de değildir…
Aslında benzer bir durum bizde de yaşanmaktadır. 4’lü koalisyon hükümetiyle beraber her alanda beklentiler artmış durumdadır. Bu beklentilerin başında gelen alanlardan birisi de eğitimdir…
Evet, yeni eğitim yılına sıkıntılarla başlanması mümkündür. Ancak eğitimde ciddi bir zihniyet ve vizyon değişikliği yaşandığı da aşikardır. Bugün gözle görülür bir değişim olmasa dahi uzun vadede hayata olumlu yansıyacak eğitim anlayışının temellerinin atıldığını söylemek mümkündür.
Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Cemal Özyiğit hocanın, birçok platformda dile getirdiği eğitim stratejik planı, eğitim adına kararlı ve tutarlı adımlar atmak için hayati bir olgu olduğunu düşünenlerdenim.
Kısaca, Türkiye ve KKTC ekseninde henüz planlama aşamasında olsa da, eğitim adına yeni yaklaşımların ortaya konacağı dönemlerin arifesindeyiz. Bunun için ödevlerimizi iyi yapmalı, önümüzdeki yıllara iyi hazırlanmalıyız. Aksi durumda yeniçağın getirdikleri bizi ezip geçecek ve çağdaş dünyadaki yerimizden daha da uzaklaşmış olacağız…
Aklınızda Bulunsun
Çocuğunuz Hangi Oyunu Oynuyor?
Bugünkü bilgilerimize göre öğrenme, beyinde bir değişiklik meydana getirmektir. Başka bir ifadeyle, bir çocuk ne kadar çok şey öğrenirse beyninde o kadar çok ve belirgin izler oluşur. Bu izlerin de en kalıcıları oyun oynarken gerçekleşir. Çünkü çocuklar bu sırada oynamakla öğrenmek arasında ayrım yapmazlar, oynarken öğrenirler.
Peki, ama çocuklar artık hangi oyunları oynuyorlar? “Lingiri”, “pirili” ya da “beş taş”… Yoksa bunlardan daha farklı oyunlar mı?
Ne yazık ki sokak oyunlarının yerini artık dijital oyunlar aldı… Hem apartman duvarları ile örülen kentsel yaşam, hem de teknolojik gelişme elektronik oyunları kaçınılmaz kılıyor… Artık hemen her evde birden fazla; cep telefonu, bilgisayar, oyun tableti (PSP), oyun istasyonu (play station) veya benzeri dijital cihaz var. Bir de bunlara internet bağlantısı eklenince korkunç bir dijital oyun dünyası evlerimizin içine giriyor.
Galiba yapılması gereken şey, çocuklarımızla gerçek oyunlar oynamaya vakit ayırmaktır. Onları bu dijital dünyadan biraz olsun uzak tutacak gerçek oyunlarla buluşturmalıyız. Nasıl yaparız bilemiyorum ama yapmak zorunda olduğumuza hiç kuşkum yok…
Yeni Sınıflar
Bu haftaki fotoğrafımız farklı yaklaşımlarda oluşturulmuş sınıflardan. Resimdeki okulun içinde hiç duvar yok. Dolayısıyla da bildiğimiz anlamda sıraları ve masaları olan geleneksel sınıflar da yok. Sadece geniş öğrenme alanları var. Çocuklar farklı öğrenme alanlarında gruplar halinde çalışıyorlar.