BM Kıbrıs’taki Barış Gücü’nün görev süresini bir kez daha uzattı. 1964’ten bu yana her 6 ayda bir uzatıyor. ‘Dünyanın hala devam eden en eski ikinci çatışmalı ülkesi’ Kıbrıs. 1 numarada Ortadoğu var, ikinci de biz. Barış Gücü bu yüzden hala ‘yeşil hat’ta koruma görevi yapıyor.
Kıbrıs sorunu soğuk savaş döneminden miras kaldı dünyaya. İsrail-Filistin uzlaşmazlığı da öyle. Barış Gücü’nün görev yaptığı en eski iki sorun bu coğrafyada.
‘Paylaşılamayan çıkarlar’ var, malum.
Eskiden NATO ile Varşova paktları arasındaydı kavga. Yani kapitalist dünya ile sosyalist blok arasında. Şimdi bu boklar yok ama başka güçlerin çıkarları var. Küresel, bölgesel, ülkesel.
Doğu Akdeniz’in sadece gazı, petrolü değil önemli olan. Bölge birçok bakımdan ‘stratejik’ diye okunuyor. Afrika-Asya-Avrupa üçgeni burası. Ondan olmalı.
Büyük şirketler, süper ekonomik ve askeri güce sahip devletler bölgeye dair kıza-orta-uzun vadeli kim bilir hangi planları yapıyorlar. Biz bilemiyoruz tabii bunları. Bilemiyoruz. Mesela ABD 50 sene sonrası için ne öngörüyor Akdeniz’in bu bölgesinde? Rusya’nın 25 yıl sonraya ilişkin planları neler?
Tahmin yürütmek olası, lakin ‘budur’ diye adını koymak, kimin ne öngördüğünü kestirmek imkanlar dahilinde değil.
007 James Bond modeli casuslarımız olmadığına, devletlerin derin yerlerinden özel istihbaratlar alamayacağımıza göre, tahmin yürütme ya da fal bakma dışında bir seçeneğimiz var mı?
***
Var aslında!..
Boş vermek…
Başka ülkelerin Kıbrıs ve bölgeyle ilgili ne istediğini, ne planladığını ciddiye almamak.
Amerika’sı, Rusya’sı, Fransa’sı, Almanya’sı, Çin’i ne tür projeler üzerinde çalışıyor diplomatik, askeri ve ekonomik bakımdan bölgeyle ilgili, hiç umursamamak.
Neden?
Çünkü bunlar ‘pasif’ kalmak anlamı taşıyor. Kıbrıs sorunu ‘dış güçler’in iteklemesiyle çözülecek diye yeterince bekledik zaten.
Bölgeye ilgi duymayan kalmadı neredeyse.
Tümünün çıkarları kesişecek de Kıbrıs’a çözüm gelecek.
Böyle bir düşünce Nasreddin Hoca’nın göle maya çalmasından farklı değil. Hatta o bile değil. En azından Hoca mayayı olsun çalmış göle.
Son BM raporunda da ‘federal çözüm’ için süratle müzakere masasına çağrılıyor taraflar. Ekim’deki cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası 5’li konferans gündeme gelecek.
Diğer yandan Türkiye ile Yunanistan bir diğer ‘incir ipi’ haline gelmiş Ege adaları nedeniyle gerilmeye devam ediyor. Şimdi diplomatik yollardan çözüm için masaya oturmayı planlıyorlar.
Ege’ye bakarken Kıbrıs’a dokunmamaları mümkün mü?
Son Libya-Türkiye deniz anlaşması sonrası Doğu Akdeniz’deki egemenlik meselesi Ege ile tamamen entegre oldu. Yani Atina ile Ankara Ege’yi çözecekse bir şekilde Lefkoşa’ya da ihtiyaçları var.
Tersten söyleyelim bir de: Türkiye ve Yunanistan aralarındaki gerilimi aşağıya çekip kendi çıkarları çerçevesinde adımlar atmak istiyorlarsa Kıbrıs sorununda da ilerleme olmalı.
Ege için kurulmakta olan masayı yakından izlemek ve “Biz de varız” demek lazım.
O ‘pasif’ pozisyondan çıkmak, bu adayı herkesin insanca yaşayabileceği, belirsizliklerin ortadan kalktığı, huzur veren bir ‘bütün ülke’ yaratmak en çok bizim ellerimizde.
Bunun farkına varsak, gerisi kolay…