Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs: Komünizm ve Anti-Komünizm

Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs: Komünizm ve Anti-Komünizm


Şevki Kıralp
sevkikiralp@gmail.com

Türkiye ve Yunanistan iki NATO üyesi devlet, Kıbrıs ise üç NATO devletinin garantörlüğünde bağımsız bir devlet iken 1963-64 ve 1974 trajedileri yaşandı.  Bunlar elbette tek başına Komünizm ve anti-Komünizm arasında bir mücadelenin ürünü değildi. Bununla birlikte, hem Türkiye’de, hem Yunanistan’da Komünizm devlet tarafından baskı altına alınmış, Kıbrıs’ta ise Makarios Komünizm’i serbest bırakmıştı. Yunanistan’da ve Türkiye’de Sosyal Demokrasi ise Amerikan karşıtı, ya da Sol’da alışılagelmiş tabiriyle “anti-Emperyalist” eksen ile milliyetçilik eksenini arasında kalmıştır. Her üç ülkede de Komünizm’in büyümemesi için ciddi çabalar sarf edilmiştir.  

Komünizm Türkiye’de büyüme şansını 1960’lı yıllara kadar bulamazken, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’da Komünistler ile Milliyetçiler arasında bir iç savaş patlak vermişti. İngiltere ve Amerika Milliyetçileri desteklerken Yunan Komünistleri yalnız kalmış ve Milliyetçilerin savaşı kazanması sonrasında Yunanistan’da Komünizm yasadışı ilan edilmişti (Clogg 1980). 1926’da kurulan Kıbrıs Komünist Partisi, sınıfsal temelli ve anti-Kolonyal bir bağımsızlık mücadelesi tasarlamış, bunu da etnik ayrıştırıcılıktan uzak bir Kıbrıslı yurtseverliğiyle birleştirmişti. Fakat 1931 yılında Kilise’nin örgütlediği Enosis kampanyası Kıbrıs Komünizmi’ni gölgede bırakmıştı (Tombazos 2010). 1941 yılında kurulan AKEL ise, uzun bir süre Enosis yanlısı bir tutum sergiledi. Yunan İç Savaşı süresince AKEL’in Enosis’i savunmasının önemli bir sebebi vardı. Yunan Komünistleri Yunanistan’ı “Emperyalist” güdümlü milliyetçilerden, AKEL ise Kıbrıs’ı İngiliz sömürgeciliğinden kurtaracak ve Komünist Kıbrıs ile Komünist Yunanistan birleşecekti.  Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi ve Kıbrıs Komünizm’i anti-Kolonyal mücadele zamanında, Enosis’i savunmasına rağmen kendisini EOKA’nın hedefinde buldu (Druçotis 2005).

1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. 1961 yılında Makarios Kıbrıs’ı Bağlantısızlar Hareketi’ne üye yaptı. Amacı Kıbrıslı Türklerin veto haklarını sınırlandırmak için kendisine uluslararası destek bulmaktı. 1963’te anayasal değişiklik talebi gündeme gelince, AKEL Kıbrıs Türk toplumunu “Kıbrıs’ı mahvetme planları kuran Emperyalizm’e karşı işbirliği yapmaya” ve Makarios’u desteklemeye çağırdı. 1964 yılında ABD Acheson Planı’nı gündeme getirerek Türkiye’ye Karpaz Yarımadası’nda egemen bir üs bölgesi vermek koşuluyla Enosis’in gerçekleşmesini önerdi. Makarios buna karşı çıktı, “Kıbrıs’ın tamamı Yunanistan’a katılmadan Enosis olmaz” iddiasıyla ve Kıbrıslı Türklerin veto haklarının sınırlanması koşuluyla bağımsızlığı sürdürme politikalarına yönelmeye başladı. AKEL ise “Enosis’e Evet, NATO’ya Hayır” şeklinde bir yaklaşım benimsemiş ve Makarios’a destek çıkmıştı. Ayrıca Kıbrıs’ın tamamen NATO güdümüne girmesini engellemek isteyen Sovyetler Birliği de Makarios’un bağımsızlık politikasını desteklemiş ve teşvik etmişti (Clerides 1989;  Druçotis 2008; Kızılyürek 2005).  Ortodoks bir din adamı olmakla birlikte, Makarios hem Kıbrıs Komünizmi’ni yanına almış, hem de uluslararası alanda Komünistlerin desteğini kazanmıştı. 

1960’ların ortalarında hem Türkiye’de hem Yunanistan’da Sosyal Demokrasi güçleniyor, Kıbrıs Sorunu ise her iki ülkede de Amerikan karşıtlığı oluşturuyordu. Tabi Kıbrıs Sorunu nedeniyle diğer ulusa karşı antipati besleme eğilimi de artıyordu. Yunan Sosyal Demokratlarının lideri olan Başbakan Yorgos Papandreu, Makarios’un istemediği bir çözümün kabul edilmemesi için Türk-Yunan ilişkilerini zedelemeyi göze almış ve ABD’ne karşı çıkarak kendi kuyusunu kazmıştı. Öte yandan CHP kendisini ve Türkiye’yi “Orta’nın Solu” yörüngesine doğru kaydırmaktaydı. Türkiye’yi Kıbrıs’a askeri müdahale yapmaktan alıkoyan Johnson Mektubu ise, Türk halkının Amerikan karşıtlığının kıvılcımı olmuştu. Derken 1965 yılında Yunanistan “Aspida” (kalkan) meselesi ile çalkalandı. İddialara göre, Başbakanın oğlu Andreas Papandreu, Sovyet güdümlü gizli bir Komünist örgüt kurmuş, devletin ve ordunun kilit kadrolarında Sovyet güdümlü Komünist ekipler oluşturmuş, demokrasiyi yıkarak Komünist bir rejimle iktidara gelmeye hazırlanıyordu. Papandreu Hükümeti’nin Yunan Kralı tarafından düşürülmesiyle başlayan Komünist avı Yunanistan’ı NATO sempatizanı Albaylar Cuntası’nın darbesine kadar sürüklemişti (Papandreu 2006; Ahmad 2007). Burada ilginç olan, her iki ulusun Sosyal Demokratlarının da “Kıbrıs bizimdir ama Amerika karşı tarafı tuttuğu için alamıyoruz” mantığıyla hareket ederek hem Milliyetçi hem Solcu duruma gelmeleriydi.  

Türkiye’de iktidar sürekli olarak Ecevit ve Demirel arasında el değiştiriyordu. Halk ise Komünizmi ve ABD karşıtlığını içselleştirmeye başlamıştı. Üniversite öğrencileri öncülüğündeki Solcu gençler, “6. Filo”, ABD askeri personeli, NATO ve özellikle de ABD aleyhine pek çok eylem düzenlediler. Fakat Türkiye de Komünist avına çıkmakta gecikmedi. 1971 Muhtırası sürecinde Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve arkadaşları can verirken Sosyalist kökenli Türkiye İşçi Partisi kapatıldı (Ahmad 2007). O yıllarda Kıbrıs Türklerine baktığımız zaman ne kitlesel bir Solculuktan bahsetmek mümkündü, ne de kamuoyuna yansıyan bir ABD karşıtlığından. Kantonlara yerleşen toplum Kıbrıs siyasetinden uzaklaşınca Rum Solu ile Kıbrıslı Türklerin de bağlantısı kesilmişti.

1973 yılında Yunanistan’daki üniversite gençliği hem Sol’un, hem Amerikan karşıtlığının hem de Cunta’ya karşı direnişin önderi durumundaydı. Direnişçiler “Faşist” ve “Emperyalist aracı” olarak gördükleri Cunta’ya karşı gösteriler düzenleyerek üniversiteleri işgal edince Cunta üniversite gençlerinin üzerine tankları sürmüş ve pek çok genç katledilmişti (Clogg 1980). Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs üçgeninde Komünizm’in kontrol altına alınamadığı tek yer Kıbrıs idi. Çünkü devletin başı ile yerli ve sınır ötesi Komünistler arasında sıkı bir ittifak oluşmuştu. Rum Komünizmi Kıbrıslı Türklere silah çekilmesini desteklememiş ve özellikle AKEL, tarihi boyunca bu tür eylemelerden bilinçli olarak uzak durmuştur. 1974 yılına geldiğimiz zaman Cunta’nın darbesine en başta AKEL ve EDEK direnmişti. Rum Komünizmi “NATO yandaşı” olarak gördükleri Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs politikalarına ve yine NATO uzantısı olarak gördükleri EOKA B terörüne karşı çıkmışlardı. Fakat bu “anti-Emperyalist” yaklaşım kantonlara sığınan ve yaşam koşulları bozulan Kıbrıslı Türklerin haklarını iyileştirme temelli bir sınıfsal mücadeleyi, ya da iki toplumlu bir yurttaşlık mücadelesini ihmal etmişti (Tombazos 2010). 

Belirttiğim üçgen içerisinde Komünizm’i baskı altına alma projelerinin son aşaması ise Kıbrıs’taydı. Yunan Cuntası’nın lideri Yuannidis ve EOKA B anti-Komünist çizgide buluşmuşlardı. Artık ikisi için de Makarios’un Komünistlerden bir farkı kalmamıştı çünkü yerli Komünistler, Bağlantısızlar ve Sovyetlere dayanarak NATO’ya sırt çeviren Makarios’a Atina bile söz geçiremez olmuştu. Makarios rejimi anti-Komünist olmadığı için Cunta tarafından EOKA B’ye önemli oranda maddi yardım yapılıyor ve Muhafız Ordusu’ndaki Yunan Subaylar aracılığıyla anti-Komünist ve Makarios karşıtı faaliyetler düzenleniyordu. Terör hem Makarios’u hem Komünizm’i yıpratmayı hedeflemiş, 1974’teki darbe sonrasında Kıbrıs’ta da Komünist avı başlamış, fakat Türk müdahalesi ile Cunta’nın kendisi de av durumuna düşmüştü (O’Malley & Craig 2001). Kıbrıs’taki kan gölünün kurbanları ise elbette sadece Komünistler değildi.

Sonuç olarak, Türk ve Yunan Komünizmi NATO’ya sırt çevirmeye çalışmanın bedelini baskı altında kalarak ödemişti. Türk ve Yunan Sosyal Demokratları ise Kıbrıs Sorunu nedeniyle sadece ABD’ye değil, karşı ulusa da gücenmiş ve milliyetçi politikalar izlemişlerdi. Kendisine yönelik NATO sempatizanı bir devlet baskısı bulmayan tek Sol Kıbrıs Solu idi. Makarios’un Kıbrıs Solu’nu baskı altına almak için bir sebebi yoktu çünkü kendisi de NATO’ya sırt çevirmişti. Fakat Kıbrıs Solu da EOKA B ve darbe aracılığıyla yıpratılmış ve baskı altına alınmıştı. Kıbrıs Solu Bağımsız ve Birleşik Kıbrıs ilkesini benimsemiş, fakat bunu hayata geçirecek koşullara öncelik tanımamıştır. Çünkü “birleşik” dedikleri Kıbrıs’ın Türkleri ile bütünleşerek sınıfsal mücadele yürütebilme şansına ulaşamamışlar ve bu koşullara zemin hazırlayacak bir mücadeleyi “anti-Emperyalist” dedikleri mücadelelerinin geri planında bırakmışlardı. O yıllarda bir korku yumağı halinde olan Komünizm ve anti-Komünizm mücadelesinden ise, iyi ki, günümüzde artık eser yoktur. Çünkü Soğuk Savaş bitmiştir. Kısa bir süre öncesine kadar, Avrupa Birliği’ne üye bir devlette AKEL ve lideri Hristofyas iktidarda iken, sınırları NATO’nun en güçlü ordularından biri tarafından korunan KKTC’de Sosyalist kökenli CTP daha önce olduğu gibi yine iktidara gelmiştir.

********************************************

Kaynakça:

Ahmad, F. 2007. Demokrasi Sürecinde Türkiye. çev: Fethi, A. İstanbul: Hil Yayınları.
Clerides, G. 1989-1992. My Deposition. (Vol. I: 1989; Vol. II: 1989; Vol. III: 1990; Vol. : IV : 1992). Lefkoşa: Alithia.

Clogg, R. 1980. A Short History of Modern Greece. Cambridge: Cambridge University Press.

Druçotis, M. 2008. İlk Bölünme: Kıbrıs 1963-1964. çev: Çakıroğlu, A. Lefkoşa: Galeri Kültür Yayınları.

Druçotis, M. 2005. EOKA: Karanlık Yön. Çev: Yıldırımbora,Ö. Lefkoşa: Galeri Kültür Yayınları.


Kızılyürek, N. 2005. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti : Doğmamış Bir Devletin Tarihi.
İstanbul : İletişim  Yayınları.

Mavratsas, K, V. 1999. Helen Milliyetçiliği’nin Kıbrıs’daki Yönleri. çev:Yıldırımbora,Ö.  Lefkoşa: Galeri Kültür Yayınları.

O’Malley, B., Craig, I. 2001. The Cyprus Conspiracy: America, Espionage and The Turkish Invasion. New York: I.B. Tauris.

Papandreou, A, G. H. 2006. Δημοκρατία στο Απόσπασμα [Namlu’nun Ucundaki Demokrasi] Atina: Livani. 

Tombazos, S. 2010. ‘AKEL: Between Nationalism and Anti-Imperialism’. In: Aktar, A., Kizilyurek, N., Ozkirimli, U., 2010. (ed). Nationalism In the Troubled Island. pp. 218-236.

Dergiler Haberleri