Türkiye’de Bugün, Kıbrıs’ta Yarın!...

Kutlay Erk


Türkiye’de darbe girişiminin üzerinden bir hafta geçti… Henüz toz toprak oturmadı ama Türkiye daha çoook toza – toprağa boğulacağa benziyor… Ve Türkiye’nin en azından gelecek on yılı, her darbede yaşandığı gibi, ekonomik, sosyal ve iç – dış siyaset alanlarında iyi gelişmeyecek.

Bu darbe, bir ideolojinin başka bir ideolojiye karşı kalkışması değildi; aynı ideolojinin yoldaşlarının ülke yönetimi için güç kullanımında girdikleri yol ayrımında ‘köşe kapmaca’ idi… Hakim klik, şimdi artık temizlik yapacak; Türkiye’de insan hakları, demokrasi, hukuk askıda… Bütün bu hengame içinde atıl kalan diğer siyasi ideolojilerin partileri ve ordunun Kemalist kanadı edilgen kalmış durumda…

Bundan sonra ne olacağı üzerine değişik senaryolar yazılabilir ama kesin ne olacağını daha Tanrı peygambere de söylememiştir… Rejimin hışmına uğramış ve uğrayacak olanların sayısı az – buz değil; onların öfkeli kalabalığı ile edilgen ve suskun kalmış tarafların uyanmasının sinerji yaratması halinde, toz-topraktan göz gözü görmeyebilir de… Ne olacaksa gerçek ve halk demokrasisi için olsun…

Türkiye, Kıbrıslı Türkler için her anlamda önemli bir ülke; kaderde, yadsınamaz bir ekonomik – sosyal – siyasal işbirliği zorunluğu da var… Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs sorunu çözümü bağlamında Türkiye’yi siyaseten sarsabilecek özelliğe sahiptir; Türkiye de Kuzey Kıbrıs’ın üzerinden silindir gibi geçecek güce sahiptir… Ama taraflardan hangisi sahip olduğu özelliğini kullanmaya kalksa, kaybeder; taraflar sahip olduğu özellikleri dengeler içinde kullanmak zorunluğundadır. İşte şimdi Kuzey Kıbrıs insanın yarınları için bu dengeyi yeniden tasarlama ihtiyacı ortaya çıkmıştır, çünkü en az on yıl daha Türkiye tarafının neyi, nasıl ve niçin yapacağını öngörmenin olasılığı düşüktür. Ve Kıbrıslı Türkler için kaybedilen zaman ve öngörülemeyen gelişmeler tehlikelidir. Kıbrıs Türk siyaseti için özne Kıbrıslı Türkler olmalıydı, şu anda “vallahi billahi” Kıbrıslı Türkler olmalıdır.

Dolayısıyla, Kıbrıs sorununu acilen çözmek şimdi Kıbrıslı Türkler için daha fazla önem kazanmıştır. Türkiye ile Kıbrıs sorunu bağlamında zorunlu işbirliği artık dengesiz ilişkiler içinde ve Türkiye’nin çözmek zorunda kalacağı daha büyük sorunların gerisinde ve gri bölgede kalacaktır. Bu da Kıbrıslı Türkler için olumlu bir durum değildir. Türkiye’nin garantörlük hakkının talep ve hassasiyeti mutlaka devam edecektir. Kıbrıslı Türklerin de son altmış yılda yaşadıklarına bakıldığında ve Kıbrıslı Rumlar arasında fanatizmin kuluçkadan çıktığı da görüldüğünde, Kıbrıslı Türklerin adada güvenle sürdürülebilir yaşamının sağlanması ihtiyacı da bir gerçekliktir. Bu ihtiyacının karşılandığına inanmadığı bir anlaşmaya Kıbrıslı Türklerin referandumda “hayır” demesi de meşru olacaktır.  

Ancak, garantilerin 1960’takinin aynısı olması da artık tartışılmalıdır. Uluslararası emperyalizm, jeo-stratejik konumu nedeniyle Kıbrıs’ta NATO’nun üç ordusunun doğrudan ama ‘yeni devletin garantörü’ statüsü ile yerleşmesini Sovyetler Birliği’ne karşı bir önlem olarak tasarlamıştı. Bu önlem, 1960’a girerken Türkiye’de ordu ile sorunu olan ve darbenin geleceğini okuyabilen Adnan Menderes hükümeti için de çok çekici idi; “Seksen sene sonra Türk askeri yeniden Kıbrıs’ta” reklamları ile bir ulusal onur payesi vererek orduyu yatıştırma şansını deneyecekti… O günlerin uluslararası ve yerel siyasi ortamda, asker marifetine bağlı garantörlük sistemi gerçekleşti. Bugünlerde de, ordu içinde yaşananlar nedeniyle ve aynı ulusal onur değerlendirmesiyle, 1960 kurgusunu değişmek Türkiye hükümeti için olası gibi görünmüyor ama devamı da Kıbrıslı Rumlar tarafından kesin reddediliyor. Ve bu nedenle çözüm ertelenecekse, Kıbrıslı Türkler haklarını uluslararası hukuk zemininde ve kuşku götürmez bir şekilde sağlamanın çaresine bakmalıdır. Amaç bir an önce, adadaki iki halkın da varlığını ve tüm insanlarının sürdürülebilir yaşamını koşulsuz sağlayacak bir anlaşma olmalıdır.

Bu aşamada, Kıbrıslı Rumların Türkiye’deki yeni dönemi dikkate alması ve strateji değiştirmesi de gerekiyor. Şimdiye kadar Türkiye’nin AB projesini rehin alan bir arsızlık siyaseti stratejisi uyguladılar… Ancak, bu saatten sonra Türkiye’nin AB üyeliği projesini konuşmak boşuna… Kıbrıslı Rumlar, onlarca yıl arsızlık ede ede, “daha fazla kazanım için Hayır - Evet’i betonlaştırmak için Hayır” deyip çözümü reddederek bu güne dayandılar… Şimdi Türkiye’ye kendi koşullarını dayatacakları silahları da yitti… Uzatmanın kazanım getirmediğini, aksine, kayıplarla tehdit ettiğini Kıbrıs halkları artık anlamış olmalı… Evet Kuzey Kıbrıs insanı için, ama Güney Kıbrıs insanı için de adanın siyasi sorununa çözüm, halklarına barış, yaşamına sürdürülebilirlik artık arsızlıkla değil, gerçekçilik ve mütevazilikle aranmalı ve bulunmalıdır. 

Türkiye’nin bugünü, Kıbrıs’ın yarınına bir ışık tutuyor… Bu ışık, Kıbrıslıların onlarca yıldan beri kaybettiklerini bulmakta yardımcı olabilecektir. Ama eğer, Kıbrıs sorunun doğrudan tarafları kaybettiklerini karanlıklarda aramaya devam edecekse, Türkiye’nin on yıl kadar sonraki yarını aydınlık olabilir ama Kıbrıs hala daha karanlıklarda kalabilir. Kıbrıs’ın Kuzey’inde ve Güney’inde zeki ve kararlı ve yurtsever siyasetçileri şimdi belli olacak…