Türkiye Cumhuriyeti devletinde bugün eğer hiçbir kuruma dair ortak bir güven duygusu kalmamışsa ki kalmamıştır, seçim sonuçlarının meşruiyeti vatandaş gözünde her şekilde tartışılır olmaya mahkumdur.
Öyle bir noktaya gelindi ki, sandığın sonucu AKP olursa karşıt unsurlar bu sonucu güvenilir bulmayıp, durumu ‘sandık sahteciliği’ ile açıklamaya kalkacak, tersi durumda ise AKP ve destekçileri, ‘bir cemaat düzeneği’ diyerek sonucu itham altında bırakacak.
Ve işin acı tarafı, Türkiye’de artık hiçbir kurum, kimsenin diğerini, sonucun adaletine ikna edebilecek güce ve argümanlara sahip değil.
Türkiye Yüksek Seçim Kurulu...
Yargı...
Polis...
Hangisinin hangi dediğine, kaç kişi inanıyor bugün?
Gezi’nin polisi AKP’nin, 17 Aralık’ın polisi cemaatin!
Ergenekon sanıklarını mahkum eden yargı ‘tu kaka’, mahkumları salıveren yargı ‘çok yaşa’!
Yüksek Seçim Kurulu’nun kim tarafından sevilip kim tarafından sevilmeyeceğini, şu anda kestirmek kolay değil, çünkü bu yazının kaleme alınmakta olduğu şu anda, Türkiye’deki seçim sandıkları henüz kapanmış değil.
Düşünün, Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ve yolsuzlukların deşifre edildiği bir bant kaydı düştü önce internete.
Ve sonrasında birbiri ardına pek çok bant yayınlandı.
Son olarak yayınlanan bantta ise Suriye’de savaş çıkartmak için provokasyon yapmak gibi çok ama çok önemli bir iddia deşifre edildi.
AKP karşıtlarının, bu bant kayıtlarının gerçek olduğuna dair hiçbir şüphesi yok.
AKP taraftarlarının ise tam tersine, montaj olduklarına dair en ufak bir şüphesi yok.
Ve yine işin acı tarafı, ‘montajdır’ diyen ‘yetkinler’ de, ‘montaj değildir’ diyen ‘yetkinler’ de nereden baktığınıza bağlı olarak güvenilir, ya da değil.
Diğer tüm olaylarda olduğu gibi burada da bir ‘son nokta’ koyacak kurum ya da kuruluş yok.
***
Peki bir ülkenin insanları bu kadar kesin ve keskin bir biçimde bölünmüşken, seçim neyi, nasıl tamir edecek?
Diyelim ki AKP bu seçimden yara alarak çıktı!
Ve bu yara, önümüzdeki dönemde kartopu etkisiyle büyüdü ve bir sonraki genel seçimlerde AKP, sahip olduğu iktidarı kaybetti.
Peki sonra ne olacak?
Şimdi AKP tarafından ‘ikna’ edilemeyen kesim, o gün geldiğinde AKP taraftarını nasıl ‘ikna’ edecek?
İster beğenelim ister beğenmeyelim, ister aynı fikirde olalım ister olmayalım, AKP’nin de destekçileri var ve bu insanlar da Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıdırlar.
Ve onların da hayata baktıkları, etraflarında olup bitenleri izledikleri pencereleri var.
Dolayısıyla AKP’yi sandıkta zayıflatmak, tek başına Türkiye’nin sorununu çözmeye muktedir değil.
AKP denen siyasi yapının Türkiye siyaset sahnesinde bu kadar güçlü bir biçimde yer edinmesinin nedenlerinden biri de, kendileri ve hakları hep ‘görmezden gelinen’ bazı insanların artık ‘görünür’ kılınmasıydı.
Bugün AKP’nin iktidarına talip olanlar, ülkenin bu kez ‘eski usul’ bölüneceği ‘yeni’ bir ‘demokrasi’ anlayışı hedefindeyse, Türkiye’de aydınlık bir gelecek beklentisine girmemekte fayda var.
Çünkü bu ülkede şu anda en çok ihtiyaç duyulan şey, herkese ve her kesime eşit mesafede duran, herkesin ve her kesimin haklarını aynı hassasiyetlerle koruyan ve kollayan bir devlet yapısıyla, bu devlete koşulsuz güven duyan insanlar bütünüdür.