Türkiye’de ekonomideki sorunların büyümesi ve seçim sonrasında, tablonun daha da olumsuza gideceği endişesi, herkesi düşündürmeye devam ediyor.
Makro ekonomik göstergelerin oraya koyduğu tablo, bu endişeleri daha da artırıp, karamsarlığı büyütüyor. Bankaların, ticari, üretim ve tüketim kredilerinin kısıtlaması ve kredi kartları avanslarını çekmeye yönelik kısıtlama kararları da kaygı yarattı.
Seçim sonrası, ekonomide yaşanacak gelişmeler ve alınacak kararlar ile, piyasaların nasıl dengeleneceği, halkı zora sokacak acı reçeteler olup, olmayacağı merak ediliyor.
Uzmanlar, piyasaya devamlı olarak döviz sürerek baskılanan döviz kurlarının, seçim sonrasında, baskı kalktıktan sonra, hızla yükseleceği beklentisini taşıyor. Zaten, seçimler öncesi dönemde, kurların yukarıya doğru çıkışı başlamıştı
Döviz kurlarının artışı ile birlikte, geçen yıla göre daha düşük seyreden enflasyon rakamlarının da yeniden yükselişe geçeceği, borsanın düşeceği öngörülüyor.
Kur korumalı mevduattta, toplam büyüklük 2.4 trilyon TL yani yaklaşık 120 milyar dolar oldu. Faizler, enflasyonun çok altında kaldığı için, TL’ den kaçışı önlemek için devreye konan Kur Korumalı Mevduat sistemi için, Maliye Bakanlığı büyük bedeller ödüyor.
Türkiye’nin bir yıl içinde ödemesi gereken toplam dış borç geri ödemesi yaklaşık 200 milyar dolar düzeyindedir.Bu bağlamda, bu düzeylerde bir kaynak girişine gereksinim vardır. Dolar kurundaki yükselişler, dış borç yükünün, ülke ekonomisine maliyetini artırmaktadır.
Merkez Bankası'nın rezervleri düşmeye devam ediyor . net rezervler, eksi 0,2 milyar dolara geriledi. Bu durum, 21 yıl sonra gerçekleşti. Rezervler de, son 2 ayda yaklaşık 25 milyar dolar düşüş görüldü.
Rezervlerdeki erime, Merkez Bankası’nın döviz kurlarına müdahale gücünü de azaltmaktadır.Kurlara müdahale edecek rezerv kalmaması da, kurların fırlayacağı algısını tetiklemektedir.
Türkiye’ de, finansal kuruluşlar dışındaki özel sektörün yaklaşık 87 milyar dolarlık net döviz pozisyon açığı bulunuyor.Olası yüksek kur artışları, bu kesimi riskli bir duruma getirebiliyor.Böylece, bu işletmelerin, küçülme, iflas ve personel azaltma yollarına gitmelerine neden olabiliyor.
Böylesine bir durumda, işsizlik, insanların ve şirketlerin gelirlerindeki azalma, borçlarını ödemede zora girmelerine, Bankacılık sektörünün de alacaklarını tahsil etmede sorun yaşamasına yol açabilir.
Bir ülkenin aldığı kredileri ödeyememe riskini ifade eden ve kredi talebinde bulunan ülkenin finansal güvenirliğini anlatan Kredi risk primi(CDS) Türkiye için, 700 düzeyine yaklaştı. CDS primi, kredi veren ülkenin alacaklarının geri ödenmemesi durumuna karşı sigortalanması için kullanılır.
Bu primi belirleyen temel unsur, siyasi ve finansal istikrardır.CDS yükselmesi, ülkeye gelecek yatırımların azalması demektir. CDS yükselmesi, ülkenin kırılganlığını gösterir.Finansal istikrar sağlanırsa, CDS düşer..CDS primi 300 puan üzerindeki ülkeler, aşırı kırılgan ekonomiye sahip ülkeler olarak nitelendirilir.
Yılın ilk dört ayında yaklaşık 380 milyar TL’ye ulaşan bütçe açığı büyük tehlike oluşturuyor. Depremin getirdiği ek külfet, seçim ekonomisinin uygulanması, kur korumalı mevduat, döviz ve enflasyonun artışının kamu maliyesine getirdiği ilave yükler, bütçe açığını büyütüyor.
Bütçe açığının yıl sonuna kadar daha da büyümesi riski ve açığın yönetilmesi için, getirilecek vergi artışları ve ek vergilerle, halka ağır bedeller ve acı reçeteler uygulanması halinde, vatandaşlar daha da fakirleşecektir.
Öte yandan, Merkez Bankası politika faizi yüzde 8.5 iken, TL mevduat faizlerinde uygulanan azami faiz oranları yaklaşık yüzde 35-40 düzeylerine geldi. Bazı bankaların uyguladığı İhtiyaç ve tüketici kredilerinde ise, yıllık azami faiz oranları da yüzde 45-50 düzeylerine gelmiş durumdadır.Demek ki, piyasalar, Merkez Bankası politika faizinin çok üstünde faizler uygulamaktadır.
Kredi notlarının düşmesi, yükselen Kredi Risk Primi ve düşen doğrudan yatırım girişleri, dış kaynak ihtiyacını günden güne artırıyor.Bütün bu olumsuzluklara karşılık,Merkez Bankası rezervlerinin eksiye düşmesi, yakın gelecekte, TL’nin değer kaybetme beklentisini artırıyor.
Türkiye ekonomisinde bu manzara yaşanırken, Kuzey Kıbrıs piyasasında, mal ve hizmet fiyatlarının büyük çoğunluğu dövizle fiyatlandığı için, döviz kuru yükselişleri, bizi Türkiye’ ye nazaran çok daha olumsuz etkilemektedir.
Döviz artışı, halkımızın halihazırda içinde bulunduğu ekonomik koşulları günden güne daha da kötüleştiriyor, döviz borcu olanları paniğe sevkediyor. Ülkemizdeki malların çoğunluğunun yurt dışından dövizle alınması, kurlardaki artışlarla birlikte, fiyatları da yükseltmekte ve piyasada pahalılık yaratmaktadır.
Döviz artışından kaynaklanan pahalılık, üretimi az olan ülkemizi, Türkiye’ den daha fazla etkilemektedir. Sadece geçen yıl bile, bizdeki toplam enflasyon, Türkiye’ den yaklaşık yüzde 30 daha yüksek çıkmıştı.
Dövizin artması ve Türk Lirası’ndaki değer kaybı ve yaşanan pahalılık nedeniyle, Ülkemizdeki Nisan ayı enflasyonu oldukça yüksek çıktı. Döviz artışı ile birlikte, önümüzdeki aylarda enflasyon oranının( pahalılık) daha yüksek çıkması beklenebilir.
Bütün bu ekonomik gelişmeler, maalesef iyimser düşünmemizi engellemektedir.Umarız, önümüzdeki zamanlarda alınacak tedbirlerle, ekonomik görünümün iyileşmesi sağlannır ve günden güne fakirleşen dar gelirliler bir nebze olsun rahatlar.
Yazımı gazeteye gönderdiğim zamanda, Türkiye’ de henüz 2. tur seçim sonuçları belli olmamıştı.Bakalım seçim sonuçları, ekonomik parametreleri nasıl etkileyecek, hep birlikte göreceğiz.