*** “Ermeni cemaatinin sadece malvarlığı değildi yağmalanan, kadın ve çocuklarının bir kısmı da Müslüman Osmanlılar arasında paylaşıldı...”
AHMET İNSEL
Yarın, 1915 yılında İstanbul’da Ermeni cemaatinin milletvekillerinin, yazarlarının, gazetecilerinin, avukatlarının, müzisyenlerinin, doktorlarının, bilim insanlarının önemli bir kısmının tutuklanıp Ayaş ve Çankırı’ya sürgüne gönderilmeye başladıkları 24 Nisan’ın 98. yıldönümü. Sürgüne yollananların arasında isim benzerliği nedeniyle tutuklanan küçük zanaatkârlar veya işi gücü olmayan yoksul Ermeniler de vardı. Sürgünlerin büyük bölümü ya sürgünde öldü ya çıkan tehcir kararı sonrasında yolda katledildi. Küçük bir kısmının İstanbul’a dönmelerine izin verildi. Birkaçı da tehcir yolunun katliamlarından, hastalıklarından, açlığından sağ kurtulmayı başardı.
24 Nisan 1915, bir ay sonra son derece kapsamlı, planlı biçimde başlatılacak olan Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde Ermeni varlığını önemsiz kılmak ve nihayetinde büyük ölçüde yok etmek politikasının işaret fişeğiydi. Bu sadece bir nüfus politikası değildi. Ermenilerin malvarlıklarına devletin ve Müslüman Osmanlılar’ın el koyması da bu politikanın bir parçasıydı. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde birçok ailede 1920’lerde gözlenen ani zenginleşmenin nedeni hızlı iktisadi büyüme değildi. Ermeni cemaatinin sadece malvarlığı değildi yağmalanan, kadın ve çocuklarının bir kısmı da Müslüman Osmanlılar arasında paylaşıldı. Müslümanlaştırıldılar. Tehcirden kurtulmak için Müslümanlığı seçen Ermeniler de vardı. Sonuçta öldürülerek, Suriye çölüne sürülerek, Müslümanlaştırarak, kalan malvarlığını müsadere ederek, Cumhuriyet’ten sonra korkutma, yıldırma ve kaçırtma politikasına aralıksız devam ederek, Anadolu coğrafyasında Ermeni topluluğu yok edildi. Bu topluluğun bu topraklardaki binlerce yıllık varlığının izlerini silmek için planlı programlı bir devlet politikası son yıllara kadar aralıksız yürütüldü.
1915 tehciri sadece Ermenilerin değil, Güneydoğu Anadolu’da Süryanilerin de büyük bir kırıma uğramasının tarihidir. Rumlar’a karşı Ege Bölgesi’nde 1914 öncesinde başlatılmış olan fiili tehcir politikası, çeşitli katliamlarla devam etti. Çeteci Rumlar’la mücadele bahanesiyle, Karadeniz Bölgesi neredeyse bütünüyle Rum ahalisinden 1923 öncesinde temizlenmişti.
İttihat ve Terakki yönetimi insanlığa karşı son derece ağır bir suç işlemişti ve soykırım tabiri o dönemde kullanılıyor olsaydı yapılanlar o tarihte soykırım olarak adlandırılmış olacaktı. Sadece İttihat ve Terakki yöneticileri değildi suçlu olan. Türk, Kürt, Çerkes... Müslüman Osmanlıların büyük bir bölümü, İttihat ve Terakki hükümetinin Anadolu’yu Hıristiyansızlaştırma politikasını destekledi. Katliamlara katılmasa da, müsadereden pay almasa da, yapılanları izleyerek, sessiz kalarak destekleyenler çoğunluktaydı. Taner Akçam’ın yerinde ifadesiyle, yeni Türkiye’nin varlığı bu yoklukla dağlandı. Bunun toplumsal bilinçte son derece vahim travmatik etkileri oldu ve bunun tezahürleri günümüzde devam ediyor.
Müslüman Osmanlılar arasında insanlığa karşı işlenmiş bu büyük suçu onaylamayanlar, desteklemeyenler ve bunun mücadelesini verenler de vardı. İHD yarın 24 Nisan anma etkinliğini bu insanlardan birinin, Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Bey’in (Ozansoy) Zincirlikuyu’daki mezarı başında toplanarak başlatacak. Daha sonra Ermeni topluluklarının Anadolu’da yaşadıkları 2300 köy ve kasabanın isminin yer aldığı bir pano Sultanahmet’te sergilenecek. Akşam ise Irkçılığa Karşı Dur De girişiminin Taksim Meydanı’nda düzenlediği anma törenine Avrupa’da ırkçılıkla mücadele girişimleri temsilcilerinden oluşan bir grup da katılacak.
Barış sadece Kürt sorunu konusunda gündemimizde değil. Tarihimizin onurlu sayfaları kadar, bu yüz kızartıcı sayfalarıyla da yüzleşmek, hatırlamak ve her şeyden önce ortak belleğimizle, vicdanımızla barışmak da bu barışın bir parçasıdır.
(RADİKAL – Ahmet İNSEL – 23.4.2013)
***
BİANET.ORG
“Kızıltepe’de toplu mezar kazısı...”
*** Ergenekon tutuklusu Atilla Uğur’un şüpheli olarak yer aldığı Kızıltepe faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında, Katarlı Köyü’nde kazı çalışmaları yapıyor. Kazıları yakınları kaybedilenler de takip ediyor.
Mardin’deki Kızıltepe Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında Katarlı Köyü’nde kazı çalışmalarına başlandı.
Kazı çalışmalarına savcılığın yanı sıra İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi’nden yetkililer ve yakınları gözaltında kaybedilen aileler katıldı.
Dün sabah başlayan kazı çalışmaları köyde 11 metrelik kuyu çevresinde yoğunlaştı.
İHD Mardin Şubesi Başkanı Erdal Kuzu, Radikal gazetesinden Mesut Hasan Benli’ye yaptığı açıklamada, “Kuyunun dibiyle bağlantı olan bazı dehlizler var. Oralarda inceleme yapılması amaçlanıyor. Yöre halkı burayı JİTEM’in ölüm merkezlerinden biri olarak nitelendiriyor. Bu nedenle yapılan kazı çalışmalarını dikkatle izliyoruz” dedi.
“Atilla Uğur tehdit etmişti”
Soruşturmadaki bir numaralı şüpheli, dönemin İlçe Jandarma Komutanı Atilla Uğur.
Çetin Birlik, Uğur’un İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde babası Abdulbaki Birlik ile ağabeyleri Zübeyir ve Kemal Birlik’in kaybolduğunu belirterek şunları söyledi:
“Ağabeyim Kemal, siyasi nedenlerle Kızıltepe Cezaevi’nde bulunuyordu. Orada koğuş sorumlusuydu. Arkadaşlarının bize söylediğine göre o dönemde ilçe jandarma komutanı olan Atilla Uğur birkaç defa yanına gelerek ‘Buradan sağ çıkmayacaksın’ diye tehdit etmişti.”
“Kemal ağabeyimin tahliye olacağı 29 Mart 1995’te babam Abdulbaki ve diğer ağabeyim Zübeyir cezaevine gitmişler. Ancak o günden sonra üçünden de haber alamadık. Babam ve ağabeylerimin bir askeri araca bindirildiğini görenler var.”
18 yıldır babası ve ağabeylerine ulaşmaya çalıştığını söyleyen Birlik, “Yörede yakınlarımızın öldürülüp buralarda bir yere gömüldüğü konuşuluyordu. 18 yıldır durmadan araştırıyoruz” diyor.
Kemal Birlik ile cezaevinden tahliye olduktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Zeki Alabalık’ın kızı Esra Alabalık da şunları söyledi:
“Ben babamı hiç görmedim. Babam da Kemal Birlik ile birlikte tahliye olmuş. Bize anlatılanlar, babam Zeki Alabalık’ın da Abdulbaki, Kemal ve Zübeyir Birlik ile birlikte gözaltına alındığı... 29 Mart 1995 tarihinden bu yana kendisine ulaşılmamış.”
52 kişi gözaltında kaybedildi
2008’de de aynı köyde kazı çalışması yapılmış ve iki kişiye ait kemiklere ulaşılmıştı. Ancak yapılan DNA çalışmasında bulunan kemiklerin kimlere ait olduğu tespit edilememişti.
Bu kapsamda Mardin İHD Şubesi aynı bölgede yeniden kazı yapılması için Kızıltepe Savcılığı’na başvurdu. Savcılık da başvuruyu kabul etti ve kazı çalışmalarını başlattı.
Soruşturma kapsamında 1993-1996 yılları arasında Kızıltepe’de yargısız infazla öldürülenler ile gözaltında kaybedilenler aranıyor.
İHD Mardin Şubesi’nin, gözaltında kayıplar ilgili olarak yayımladığı rapora göre kentte 1993-1996 arasında 52 kişi gözaltında kaybedildi.
(BİANET.ORG – 23.4.2013)