Türkiye'ye sırtlarını dayayarak çalıyorlar!

Cenk Mutluyakalı

Çalıyorlar!

Bunu toplumun geleceğini çalmak olarak okuyunuz lütfen...

Gençlerin değil sadece henüz doğmamış bebeklerin bile geleceğidir çalınan...

Üstelik bunu Türkiye'ye sırtlarını yaslayarak yapıyorlar.
Ne yapsalar, ne etseler, “Türkiye’yle birlikte” diye övünüyorlar çünkü…
Güvenceleri bu!

***

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu'nda en az 24 milyon dolar "zarar"dan söz ediliyor.

Mahkeme kayıtlarına yansıdı bu durum...

Öyle söylenti, iddia, yaygara falan değil.

***

Bu ülkeyi yönettiğini iddia eden anlayış her fırsatta "Türkiye'yle birlikte" diyor ya...

Kendilerine böylesi bir rol biçiyorlar…

Hükümete böylece tutunuyor, makamlarını böylece koruyor, varlıklarını böylece sürdürüyorlar…

O zaman sormak gerekiyor.

"İhalesiz yakıt alarak bu toplumun milyonlarca dolarını iç ederken bunu Türkiye'yle birlikte mi yaptınız?"

"Sınavsız, münhalsiz, ölçüsüz istihdamda eşinizi, dostunuzu, yandaşınızı, hısımınızı, akrabanızı istihdam ederken bunu Türkiye'yle birlikte mi yaptınız?"

"Ercan'ı teslim ettiğiniz şirkete 59 milyon Euro tazminat öderken bunu Türkiye'yle birlikte mi yaptınız?"

***
Mahkeme kararı “kurum zarara uğratıldı” demiyor yalnızca…
“Bu zararı azaltmak için hiçbir çaba gösterilmedi” notunu da düşüyor.
Açık açık!
Göz göre göre!
Yirmi liralık “reçete” için doktorları elleri kelepçeye mahkemeye çıkaranlar, 24 milyon dolar kamu zararı karşısında “makam arabaları”nda geziyor.

8 milyon dolar da ayrıca ödeme yapılıyor, güneyden elektrik almak için!
Nefret diliyle, düşmanlaştırmayla, milliyetçilikle örtüyorlar ardından onca kiri, utancı, sorumsuzluğu…

***

Parti kurultay tarihini bile Türkiye'ye bildirmekle övünürken acaba onca vurgunu, usulsüzlüğü, yandaşlığı da bildiriyor musunuz, merak ediyorum.
Yine merak ediyorum, Türkiye'deki hükümet, destekçisi olduğu, dizayn ettiği, başımıza getirdiği bu "kadro"nun marifetlerine ortak mı?

Bunun bedeli nedir acaba?

Elektrikte hatırlı şirkete ihalesiz sözleşme mi?

Limanların verilmesi mi?

Kayıtsız şartsız her talimatın "görev" kabul edilmesi mi yoksa?

***

Kamu kaynaklarının uğratıldığı zarar bu ülkeye "pahalılık" olarak geri dönüyor.

İstihdamlar da öyle ihalesiz alımlar da...

Geleceğimizden çalıyorlar.
Son 50 senede hep “ganimetten” yediler.
Şimdi de hazineden…
Poz poz geziyorlar sonra…


Failler ne oldu?

Polis daha birkaç gün önce açıkladı.

10 ayda 831 kadın "şiddet" şikayeti ile polise başvurdu.

Korkunç bir istatistik bu!

Her gün en az 2 kadın şiddet görüyor ve bunlar yalnızca polisi arayacak cesarete sahip olanların rakamları...

Bir de polisi arayamayanlar var.
Şiddetin örtülü yüzü…
Yine de "kadına yönelik şiddet"le ilgili tam bir eylem planı yok.
Caydırıcılık da yok maalesef…

***

Böylesi bir tablonun ardında, gazetede bir başlık okuyorum.

"Eşini darp ederek, ölümle tehdit ettikten sonra kayıplara karışan ve olaydan 23 gün sonra yakalanan kişi teminata bağlanıp serbest bırakıldı."

Gidip öldürsün diye mi?

"Serbest" bırakmadan önce cebine biraz da para koysalardı keşke!

"Kendine iyi bak" diyerek (!)

Bu nasıl olur?

***

Adam zaten kaçmış, 23 gün saklanmış, yakalanmış.

Şiddet iddiası var, ölüm tehdidi var, darp var.

"Teminatla serbest" ne?

Cezaevi ya da hücreler dolup taştığı için mi tüm bunlar...

***
Bir de şu…

831 kadın şiddet şikâyetiyle polise başvurdu da ne oldu?

Asıl merak ettiğimiz bu!

Şiddete uğrayanlar değil...

Bu şiddetin failleri ne oldu?

Kim bu failler?

Her birkaç ayda bir "şiddet gören kadınların" istatistikleri yayınlanıyor.

Sonuçların yayınlanması asıl önemli olan...

Bu başvurular sonucu soruşturmalar ne oldu?

Nerede bu kadınlar şimdi?
Yeni bir "istatistiğe" konu olmak için bekliyorlar mı?

Korunuyorlar mı yoksa?
Şiddeti uygulayanlar ne yapıyorlar, bunu anlattınız, anlayalım lütfen...


Batan geminin faturaları

Yunanistan tam bir “iflas” yaşamıştı.
Son Atina ziyaretimde bu büyük yıkımın izlerini gördüm.
Yeniden ayağa kalkmak, yatırım yapmak, modern bir ülke yaratmak çok kolay olmayacak.
Başları tokuştuğu için ders alıyorlar.
Atina’da şunu fark ettim.
Nerede olursanız olunuz, sipariş verdiğiniz zaman masaya önce fatura geliyor.
Üzeri barkotlu…
Kahve istiyorsunuz, garson geliyor, masanıza önce faturayı bırakıyor.
Kahveler ardından geliyor.
Her defasında…
Para ödediğimiz ve fatura almadığımız tek bir mekân olmadı.

***
Kıbrıs’ın kuzeyinde “kayıt dışılık” artık kurumsallaştı.
Birisinden fatura isterseniz, sanki küfretmişsiniz gibi yüzünüze bakıyorlar.

Mesele küçük esnaf da değil…
Doktordan avukata kadar böyle!
Çoğu “kredi kartı” da kabul etmiyor zaten…
Nasılsa denetim yok, biliyorlar.


800 bin sterlinlik satış

Avrupa gazetesi manşetinden sordu: “Tatar vergi ödedi mi?”
Televizyon kanalını sattı ya…
800 bin sterlinden söz ediliyor.
Özersay da haklı: Yeni bir servet beyanı şart!

O kadar para verilmişse, ayrıca tartışılır, “bu paraya yenisini kurardı” çünkü…
Servet bu…
Faiziyle bile neler yapılmazdı…
Elbette alıcının kendi tercihidir.
Ancak…
“Satıcı” en üst makamdan biriyse eğer…
Hesabı da verilmelidir.