13. yüzyıl başlarında Anadolu’ya hakim olan Selçuklu Devleti, Orta Asya’dan göç edip gelen Türkmen boylarını obalara bölerek Anadolu’da otoristesinin zayıf olduğu Bizans ve Moğol sınır bölgelerinde, yani ‘Uç’larda iskan ediyordu. Stratejileri de, Bizans ve Moğol tehlikelerine ve saldırılarına karşı sınır bölgelerini öncelikle Türkmen boylarının koruması, gerektiğinde de Selçuklu ordusunun müdahale etmesi idi.
Dolayısıyla, Selçuklu sultanı kritik gördüğü ‘Uç’ları yönetmek üzere Türkmen obalarının beylerinden ‘Uçbeyi’ atardı; obalar da genelde yarı bağımsız olarak varlıklarını sürdürürdü. Ancak, Selçuklu devleti Türkmenleri kendilerine bağımlı olmayan, başıbozuk, dağınık ve asi olarak görüyor, kendileri için güvenilmez ve tehlikeli sayıyordu; Selçukluların düzeninin ve çıkarlarının korunması için Türkmen beylerinin tasfiyesinden de geri kalmazlardı. Selçuklu’nun uçbeyi olarak atadığı Türkmen oba beyi ise kendi ahalisinden çok Selçuklu Devletini yönetenlere kulak verir, ahalisine rağmen de olsa, Selçuklu’nun çıkarları için mücadele ederdi.
Gel zaman – git zaman… Az-uz da gidilmedi yani Kuzey Kıbrıs’a varmak için! Çağdaş siyasi yapılanma çok değişti ama stratejinin mantığı halen aynı… Türkiye’nin güney güvenliği Kıbrıs adası ile bağlantılı, özelikle de adanın kuzey yarısı ile bağlantılı… Türkiye’ye göre, güney sınırları Bizans kökenliğini öne çıkaran Kıbrıslı Rumlar ile onların ‘Bizanslı Ana’sı Yunanlıların tehdidi altındadır. Kıbrıslı Türklerin bu ‘Uç’ta yerleşik olması Türkiye için bir güvence; her ne kadar da bu Kıbrıslı Türklere pek güvenmiyor olsa da, onları kendine karşı tehlikeli asiler olarak görse de… Çare, Selçukluların kullandığı yöntem; yarı-bağımsız KKTC’ye bir Uçbeyi atamak ve mızırlık edenleri de tasfiye etmek… ‘Uçbeyi’ Denktaş döneminde Türkiye’nin kafası rahattı; ona karşı çıkanlar tasfiye edildi, tehdit edildi…
Ordu ile başı dertte olan AKP Türkiye’de yönetim erkini eline aldığında, “Komşu devletlerle sıfır sorun” politikasını uygulayarak, ordu içinde tasfiyelere başlayacağı zemini yarattı. Denktaş bu tasfiyelerden ilk nasibini alanlardandı… AKP Türk Silahli Kuvvetleri’ni kendi vizyonuna göre yapılandırıdıktan sonra, “Komşu devletlerle sıfır sorun” politikası sona erdi. Bu aşamada Türkiye’nin güvenliği için Kıbrıs’ın önemi yeniden canlandı. Ama Kıbrıslı Türklere güven yok, Kıbrıs’a kaydırılan Türkiye kökenli nüfusa bile güven tam değil… Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması ve bölgedeki çıkarlarının temin edilmesi, hele ki Doğu Akdeniz’de enerji merkezi olma vizyonuna ulaşabilmesi için Kıbrıs’ta ‘Uçbeyi’ geleneğine geri dönüldü…
MHP destekli AKP Hükümeti bu nedenlerle Ekim ayında yapılacak olan KKTC Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimlerine tüm heybeti ile girdi… Şimdiki CB Akıncı ile dalaşmalarının nedeni, Akıncı’nın Uçbeyi gibi davranmaması ve Kıbrıs adasında Kıbrıslı Türklerin barış içinde sürdürülebilir müreffeh geleceği için Kıbrıslı Türklere liderlik etmeye ağırlık verdiğine dair siyasi çıkışlarıdır. Akıncı özelinde durum bu ama genele bakıldığında Türkiye’nin derdi sol siyasetten bir siyasinin KKTC CB olarak seçilmesidir; onların siyasetinin odağında Kıbrıslı Türkler var, Kıbrıslı Türklere liderlik etmek var. Yani, onlardan Uçbeyi olmaz… Dolayısıyla, sağ siyasetten birisini Türkiye’nin KKTC CB olarak seçtirmesi gerekiyor ki, Kıbrıslı Türklere lider değil, Türkiye’ye Uçbeyi olsun. Ekimde yapılacak CB seçimler bu ikilemi sonuçlandıracak.
Dolayısıyla, güç aslında Kuzey Kıbrıs seçmenindedir. Ya kendilerine, kendileri için bir lider seçecekler, ya da Türkiye için bir Uçbeyi… Ancak, ne olacağı çok da bilinmez değil… Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu evvel ahirden beri Denktaş’ın Taksim vizyonuna sıcak bakmadı, baksalardı Denktaş KKTC ilanını Meclis kararı ile değil, halk oylaması ile yapardı; meclis kararını bile baskı ve tehditle çıkartabilmişti. 2004 referandumu rastgele bir sonuç değildi; Kıbrıslı Türklerin adada kendi kimliği ile var olmak, diğer halk ile birlikte adayı eşit sorumluluk ve katılımcılık ile paylaşmak ve yönetmek ve adada sürdürülebilir müreffeh geleceğini kendi tayin etmek kararlılığı idi o sonuç… Türkiye de bunu biliyor, onun için Kıbrıslı Türklere güvenmiyor ve Kıbrıs adasının kuzeyinde Türkiye için Uçbeyi gibi görev yapacak bir sağ siyasetçiyi CB seçimlerinde kendi adayı olarak destekliyor. Ama, şansının zayıflığını bildiğinden olacak ki sol adaylara ve özellikle öncelerden beri takıştığı Akıncı’ya afra-tafra yapıyor.
Kuzey Kıbrıs seçmeni seçim süreci ilerledikçe seçeceği CB adayının önceliğinde kendisinin olması gerektiğine dair kararını daha güçlü bir şekilde verecek, dünyaya ifadesini de seçim günü yapacaktır. Kıbrıslı Türklere de dümen suyunda giden bir uçbeyi değil, tufan yaratacak bir lider gerek…