“ ‘Türkleri’ hedef almak: Karadziç, soykırımın temellerini nasıl atmıştı…”

Sevgül Uludağ

Emir Sulcagiç

Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde uluslar arası ilişkiler dersleri vermekte olan Emir Sulcagiç, aynı zamanda “Mezardan kartpostallar” başlıklı Srebrenika soykırımını ilk elden anlattığı kitabın yazarıdır. Emir Sulcagiç’in bu makalesi, aslında Colombia Üniversitesi’nde verdiği “Balkanlar’dan çıkarabileceğimiz dersler” başlıklı bir seminer için yazmış olduğu notlardan kaleme alınmıştır. Emir Sulcagiç’in bu önemli makalesini YENİDÜZEN okurları için derleyip Türkçeleştirdik. Emir Sulcagiç şöyle yazıyor:

***  İlk kez bana “Türk” dendiğinde henüz 14 yaşındaydım. Bu bir hakaret, bir sövme olarak kullanılmıştı. Ben o ana dek tarih derslerinde Türklerin yabancı işgalciler olduğunu öğrenmiştim. O güne kadar hayatımda hiç gerçek bir Türk görmemiştim.

***  Ancak mesaj açıktı: İddia edilen “Türklüğümden” ötürü, daha az değerli, daha az insandım…

***  İlerleyen yıllarda kimliğim – kimliğimiz – yeniden kurgulandırıldı ve tek bir öğeye indirgendi, “Türkler”di bu – başka hiçbir şeyin önemi yoktu, kim ya da başka ne olduğumuzun hiç önemi yoktu. Böylece varlığımız, Bosna-Hersek ve Sırbistan’daki Sırp elitler için ölümcül bir tehdit olarak görülmeye başlanmıştı.

***  Boşnak Müslümanları yeniden tanımlayıp insanlıktan çıkarma ve ondan sonra da soykırıma yönelik şiddetin meşru bir politika olarak ortaya konması çabalarının merkezinde Radovan Karadziç vardı.

***  Radovan Kardziç rejimi, Nazizm veya Stalinizm gibi totaliter bir rejim değildi ancak bu rejim, yalnızca öldürmek için vardı – Sırp olmayanları ya da daha spesifik konuşursak Müslüman Boşnaklar’ı fiziksel olarak ortadan kaldırmaktı amacı…

***  Karadziç’le ilgili mahkeme kararından bazı alıntılar yapayım – bu alıntılarda, savaş esnasında Bosna’nın doğusunda Rogatica’da neler yaşandığı sıralanmaktaydı:

“Geceleri askerler duvarlara vuruyorlar, kapıları şiddetli biçimde itip açıyorlar, tutukluların yüzlerine el fenerlerini tutuyorlar, gelişigüzel biçimde genç kızlar ve kadınlar arasından birilerini seçerek onları sorguya götüreceklerini söylüyorlar ancak onları, tecavüz etmeye götürüyorlardı. Öteki tutuklular, kadınlarla genç kızların imdat çığlıklarını duyabiliyorlardı. Yedi yaşındaki küçücük kızlar, 13 yaşındaki bir oğlan çocuğu neredeyse her gece – ikibuçuk ay boyunca – okuldaki sınıflara götürülüp kampın koruma görevini yürüten polisler ve askerler tarafından tecavüze uğramaktaydı…”

***  İşte bu nedenle Lahey’deki mahkemenin Srebrenika soykırımı için vermiş olduğu ömürboyu hapislik cezası, memnuniyet verici bir adımdır; sembolizm önemlidir. Ancak sonuçta bunun pek bir anlamı yoktur çünkü Karadziç’in ömür boyu yarattıkları, kendinden fazla yaşayacaktır. Onun soykırıma özgün katkısı, neredeyse tek başına soykırımının sürdürülebilirliğini sağlaması, bunun kamu yararına bir şey olduğu şeklinde bir çerçeve çizmiş olmasındandır.

***  Karadziç, aşırı sağ gruplardan marjinal bir kişilik değildir. Geniş bir milliyetçi hareketin tam merkezinde idi ve Bosna ve Hersek bölgesinde Sırp olmayan herkesi ortadan kaldırmaya yönelik soykırımsal bir stratejiyi ölümüne izlemiştir.

***  Karadziç’le bir telefon konuşması yapan Sırp milliyetçi ve daha sonra Federal Yugoslavya Cumhurbaşkanı olacak olan Dobrica Cosic, Karadziç’in çabalarının Sırp milliyetçiliğinin merkezinde olduğunu belirtmişti…Cosic, Karadziç’e, “Siz tarihi bir süreci tamamlıyorsunuz… Basitçe söylemek gerekirse iki kavram vardır, Güney’deki Slavların birleştirilmesi vardır ve bir de Sırplar’ın birleştirilmesi vardır… Güney’deki Slavların birleştirilmesi, tarihsel olarak başarısız olmuştur ancak Sırplar’ın birleştirilmesi başarısız olmamıştır. Tarihsel olarak bunu ya şimdi tamamlayacağız ya da ortadan kalkacağız…”

***  Sırp Cumhuriyeti’nde yaşayan Sırplar’ın yüzde 60’ı, Karadziç’i bir kahraman olarak görüyor – bu sonuçlar Al Jazeera Balkanlar’ın yaptırdığı 2018’deki bir kamuoyu yoklamasında ortaya çıkarıldı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın, Lahey Adalet Divanı’nı ve savaş suçlarına yönelik kovuşturmalar hakkında Sırbistan’da 2012’de yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasında bu yoklamaya katılanların yüzde 50’si, gerek Karadziç’in, gerekse onun askeri komutanı Ratko Mladiç’in haklarında getirilen savaş suçları suçlamalarından sorumlu olmadıklarına inanmaktaydılar.

***  Karadziç’in soykırım projesine böylesine kitlesel ve hevesli bir desteğin gerçekliğini kabul etmemiz mümkün olmayabilir. Ancak bu, Karadziç’in 20nci yüzyıl Sırp tarihinin en önemli kişilerinden birisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

 

“BOĞAZLANACAKSINIZ…”

***  Boşnak Müslümanlar’a karşı soykırımsal şiddette Karadziç’in merkezde olması, birbiriyle iç içe geçen iki süreçte yatır: Bu da Boşnak Müslümanlar’ın kimliğinin yeniden kurgulandırılması ve onların yok edilme niyetinin kitlelere yayılması…

***  Kimliğin yeniden kurgulandırılmasından kastımız, kurban olarak seçilmiş olan grubun, “siyasi toplumun dışında” olarak gösterilmesidir – bu da “neredeyse insan üstü bir güce sahip bir düşmanın varlığının devamının, siyasi toplumun varlığını tehdit eden bir unsur” olarak gösterilmekle veya

Siyaset bilimci Maureen S. Heibert’in tanımına göre “insan-altı” ya da “insan olmayan” bir unsur olarak gösterilmesidir.

***  Karadziç’in Boşnak Müslümanlar’ın kimliğini yeniden kurgularken elinin altında zengin imajlar ve zengin bir miras vardı – 19ncu yüzyılın başlarından Yugoslavya Krallığı’nın ortaya çıkışına ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar “Balkanlar’daki Müslümanlar bazen bir tür etnik bir “beşinci sütun” olarak görülmesi vardı, bunlar geçmiş bir zamana ait ve hiçbir zaman milli devletlerin planlı geleceğine başarılı biçimde entegre olamayacak” bir grup olarak gösterilmekteydi – bunu tarihçi Cathie Carmichael, “1800’lerden bu yana Slav Müslümanları’nın etnik temizliği ve Sırp ile Karadağ süreçlerindeki rolü” başlıklı makalesinde kaleme almıştı…

***  Boşnak Müslümanlar’ın kimliğindeki İslam elemanı, bu kimlik yeniden kurgulanırken çoğunlukla başvurulan bir eleman olmuştur. Böylece Sırp elitler Yugoslavya’nın yıkıntıları üzerinde kurulacak Sırp devletlerinden fiziksel olarak ortadan kaldırılması gereken ölümcül bir tehdit olarak bunu kullanmışlardır.

***  Şiddet henüz başlamadan önce de, şiddet başladıktan sonra da “Türk” motifi çok belirgindi. Benim geldiğim yer olan Bratunaç’ta, duvarlara yazılan grafittilerde “Müslümanlar, Balicalar (Boşnaklar için aşağılayıcı bir terimdir bu), Türkler – gidiniz, boğazlanacaksınız!” deniyordu. Brcko’daki Luka toplama kampında tutuklulara gardiyanlar “Bir Türk çetesi, hayali bir halk, var olmayan bir halk” diye hitap etmekteydiler – bu sözler, Karadziç’e yönelik mahkeme kararında da belirtilmektedir.

***  Ve Zvornik’te hiç Müslüman kalmayınca, Boşnak Sırp Ordusu’ndaki Drina Bölüğü – ki bunlar Srebenika’da üç yıl sonra soykırım operasyonunda önemli bir rol oynayacaktı – şöyle bir duyuru yapmışlardı: “Zvornik belediyesine paramiliter örgütlerin gelmesiyle, özellikle de paramiliter lider Arkan ve onun arkadaşlarının gelmesiyle birlikte, bu bölge Türkler’den kurtarılmıştır…”

***  Karadziç’e yönelik mahkeme kararında Drina Birliği’nin raporundan alıntı yapılmaktadır ve şöyle dedikleri söylenmektedir: “Belediye nüfusunun yüzde 60’ı Türkler’den oluşmaktaydı ve şimdi bunlar temizlenmiştir ve etnik olarak tümüyle saf bir Sırp nüfus, onların yerine yerleştirilmiştir.”

***  Bu niyet henüz 1991 sonlarından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştı – yazar Robert Donia, Karadziç hakkında kaleme aldığı kitapta da bundan “kayıp etme söylevi” olarak söz etmektedir. Karadziç, Boşnak Devlet Güvenlik Servisi’nin kaydettiği dostları ve müttefikleriyle telefon konuşmalarında, Müslümanlar’ın “kayıp edilmelerinden” zevkle söz etmektedir.

***  Bir telefon konuşmasında Karadziç, “Arkadaş, Saraysbosna çevresinde 20 bin silahlı Sırp’ın bulunduğunu biliyorlar herhalde. Bu normaldir, kesinlikle ortadan kaldırılacaklar! Saraysobna, 300 bin Müslüman’ın öleceği bir eritme potası olacaktır” diyordu.  “Onlar normal değildir. Bilemiyorum. Şimdi onlara açıkça söylemeliyim: Be insanlar, adı batasıca şansınızı zorlamayınız – Bosna-Hersek’te üç yüz, dört yüz bin silahlı Sırp vardır. Ne düşünüyordunuz? Kan döküleceğini ve Müslüman ahalinin ortadan kaldırılacağını anlamıyorlar…”

***  Bu telefon konuşmasından birkaç gün sonra Karadziç, Bosna parlamentosunun bir oturumunda da benzer bir tehditte bulunmuştu: “Bosna-Hersek’i cehenneme çevireceğinize ve büyük olasılık Müslüman ulusun yok olacağına inanmazlık etmeyiniz – çünkü Müslüman ahali eğer burada savaş çıkarsa, kendi kendini savunamayacaktır!”

***  Karadziç aynı zamanda soykırım girişiminin örgütsel yönlerinde de merkezi bir rol oynamıştır. 12 Mayıs 1992’de Boşnak Sırp parlamentosu tarafından kabul edilen “Sırp Halkı’nın Altı Stratejik Hedefi”nde rejimin genel olarak soykırım vizyonu görülebilirken, daha az bilinen bir başka doküman daha vardı. Bu da “Olağanüstü Koşullarda Bosna Hersek’teki Sırp Halkının Örgütlenme ve Operasyon Organları’na yönelik Talimatlar” adını taşıyordu ve bundan “A Variasyonu ve B Variasyonu” olaak da söz edilmekteydi – bu doküman da Karadziç’in Sırp Demokratik Partisi SDS’in üst düzey yetkilileri tarafından kaleme alınmıştı.

***  Söz konusu doküman, soykırıma başlangıçta önemli bir araçtı: Öncelikle, bir dizi yerel ve bölgesel darbeler için ve “devlet aparatının kritik bölümlerini ele geçirerek, hükümetin kontrolü bırakmasını sağlamak” için bazı talimatlar içermekteydi. İkinci olarak da Sırplar’ın üzerinde hak iddia ettiği bölgelerden Sırp-olmayan nüfusun hangi araçlar ve yöntemlerle oradan kaldırılacağına ilişkin bir çerçeve çizmekteydi.

***  Bir başka deyişle Karadziç, soykırımın tüm yönleri bakımından merkezi bir figürdü: bu niyetin tasarlanmasından, kurban olarak seçilen grubun kimliğinin yeniden kurgulanmasına ve nihayetinde de bunun örgütlenmesinde…

 

SREBRENİKA’DAN CHRISTCHURCH’E…

***  Günümüzün Müslümanların “ötekileştirildiği” entelektüel havalarında, Avrupa’da aşırı sağın büyümesinde, ABD’nin Müslümanlar’ı açıkça uygarlık düşmanı olarak ilan etmesinde, ölümcül İslamofobia’da, bu teşvik edilmektedir ve biz bunun benzeri şeyleri Yeni Zelanda’da Christchurch’te yaşananlarda gördük… Tüm bunlar uzun süredir pişirilmekteydi ve Karadziç’in bunlara katkısını ölçmemiz ise mümkün değildir…

***  Karadziç, cinayetleri öngören aşırı görüşlerin normalleştirilmesi ve 21nci yüzyıl başlarında ana akımda kökleştirilmeye çalışılmasında öncülük etmiştir. Cosiç’le bir diğer sohbetinde Karadziç, şu öngörüde bulunmuştu: “Avrupa milliyetçiliklerinin ateşlenmesi daha zaman alacak… Onlar millietçilik zamanının artık geçtiğini düşünüyor…”

***  Halen Avustralya’da RMIT Üniversitesi’nde profesör olan ve 1992De Prijedor’daki tutuklama kamplarından geçerek hayatta kalmış olan Hariz Haliloviç yakın geçmişte kaleme aldığı bir yazıda Batı’daki aşırı sağın Karadziç ile Boşnak soykırımına gerek görsel, gerekse sözlü atıflarda bulunmalarının “uluslar arası bir kültürel ve dinsel çatışma söylemini” ortaya çıkardığını, “ayrıca paylaşılan bir metodolojiyi de içerdiğini, bunun da cinayetler için arzulanan bir çerçeve yaratmaya yönelik açık bir çaba olduğunu” belirtti.

***  Dünyada kitlesel cinayetler işleyenler, birbirlerinden çok şey öğrenirler, sosyal yapılarını karşılıklı bir temele dönüştürürler… Karadziç hatırlamanın nefret olduğu, geçeğin şiddet olduğu, yalanın özgürlük olduğu bir dünya sunmuştur bizlere…

***  Fiziksel görünümleri bakımından Avrupalı İskandinavlar’dan, Almanlar’dan veya Hollandalılar’dan pek farkları olmayan Boşnak Müslümanlar, hiçbir zaman yeterince beyaz ve yeterince Avrupalı olarak addedilmeyeceklerdir, bunun nedeni İslam miraslarıdır. Ancak bu bir Boşnak veya bir “Türk” sorunu değildir – başka gruplar da eşit derecede insanlıktan çıkarılma ve kimliklerinin yeniden kurgulanmasıyla karşı karşıyadır.

***  Ben bir “Türk” olarak ağır bir bedel ödedim. Yıllarca mücadele ettikten sonra, soykırım niyetinin, bu niyeti taşıyanda olduğunu anladım ve kendi “Türk” kimliğimi kucakladım. Ancak her zaman uyanık olmalıyız çünkü soykırımsal ideolojiler, her zaman yeni “Türkler” aramaktadırlar.

Şu andaki tek soru ise şudur: “Acaba aranızdaki sonraki ‘Türk’, kim olacaktır?”

(BALKAN INSIGHT – Emir Suljagiç’in yazısından derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – 15.4.2019)