Onlarca yıldan beri, okullarda her sabah ‘Andımız’ okunarak günlük eğitim programı başlamaktadır.
Küçüğü, büyüğü tüm öğrenciler, yüksek sesle, “Türküm, doğruyum, çalışkanım, yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu özümden çok sevmektir. … Varlığım Türk varlığına armağan olsun“ içerikli bir andı ‘içerek’ günlük eğitimine başlıyor.
Bu ‘ant’ aslında ırkçı bir ideolojinin faşist uygulamasıdır. Türkçülük kavramını küçük beyinlere her sabah ama her sabah kazımaya çalışan, şuur altına ırkçı kavramları yerleştirmeye çalışan bir uygulamadır. Önce çocuğa Türk olduğunu her sabah hatırlatmak, sonunda da kendini Türk varlığına armağan ettirmeyi de benimsettirmek isteniyor.
Küçücük yaşlardaki çocuklar henüz daha halk – ulus – millet kavramını bilmeden, Türklük yolunda ölmeyi kabul etmesi aşılanıyor. O daha çocuk, yaşamının başında ama bu ant ile eğitim sistemi her sabah onu Türklük yolunda ölmeye hazırlıyor.
Şu anda Kuzey Kıbrıs’ta bu andı okuyan çocukların bir kısmı Kürt, bir kısmı Arap veya başka etnik kökenden olabilir. Onların kendi kimlik aidiyetini yok sayarak, onlara Türk olduğu söylettirilip, üstüne üstlük de varlığını Türklüğe armağan etmesi sözü verdiriliyor. Bunu doğru kabul etmek doğru değildir…
Evrensel insan hakları, kimlik aidiyet hakları bir yana, evrensel çocuk hakları, küçücük bedenlerin bir etnik varlık için kendini ölüme hazırlaması doğru olamaz.
Kuzey Kıbrıs’ta küçük çocuklara kuran kursları açılmasının ve ailelerin çocuklarını bu kurslara yollamasının yanlışlığı tartışılıyor, öğretmenler ve sendikaları bunu önlemeye çalışıyor. Henüz reşit olmayan küçücük çocukların, aslında nasıl bir eğitime gittiğini bilmediği, beyinlerinin ve kişiliklerinin dini eğitimle şekillenmesinin yanlış olduğu tartışılıyor. Doğrudur, küçücük çocuklar daha neyin ne olduğunu bilmeden, kendi tercihlerini yapacak yaşta ve bilinç düzeyinde olmadan, dini eğitimle, dini kurallara koşulsuz uyacağı bir yaşam biçimine sokuluyor.
Peki, her sabah onlara okutulan “andımız” bundan çok mu farklı? Henüz reşit olmayan küçücük çocukların, aslında kendi varlığını daha bilmeden ve tanımadan, daha neyin ne olduğunu öğrenmeden, kendi tercihlerini yapacak yaşta ve bilinç düzeyinde olmadan, ırkçı eğitimle, faşist ideolojiye koşulsuz uymaya hazırlanıyor.
Kuran kurslarına, din dersi eğitimine, ilahiyat ve imam-hatip okullarına, pozitif bilimler ve bilimsel eğitim ve ilericilik adına karşı çıkan öğretmenlerin ve sendikalarının, her gün sabah bu ırkçı andın tekrarlanmasını uygulaması çelişki olmuyor mu?
Bugün öğretmenlerin bu ‘andımız’ uygulamasına tavır almamasının nedeni herhalde bu andı her sabah okuyarak ve beyinlerine ve şuur altlarına yerleştirerek büyümüş olmalarından kaynaklanıyordur. Yani ortada kanıksanmış veya öğretilmiş bir refleks var. Tam da ‘andımız’ı her sabaha çocuklara okutturan ideolojinin istediği sonuç…
Ne olmalı? Her sabah çocuklara bir ‘ant’ okutulması gerekiyorsa, daha evrensel, insancıl ve çevre değerlerini içermelidir. Evet, küçükleri korumak, büyükleri saymak olsun, ama çevreyi de korusun, tüm insanları da sevsin. Evet, Atatürk’ün açtığı yolda ilerlemeye söz versinler, yani bazı Atatürkçüler gibi Atatürk’ün yolunda kazık gibi saplanıp kalmasınlar, ilerlesinler; yani demokrasi, halkçılık, laiklik, cumhuriyetçilik gibi değerlerde Atatürk’ten ileri gitmeye söz versinler. Ve Atatürk’ün dediğini tekrarlasınlar: Yurtta barış, dünyada barış… Evet, yurdunu özünden çok sevmeye söz versinler, ama yurtlarını ve özlerini tüm insanlığın sürdürülebilir gelişmesi için geliştirmeye söz versinler.
Eğer şimdiki uygulama sürdürülecekse, neyin – ne olduğunu bilmeyecek yaştaki çocuklar, mecburen okuduğu bu andı bağır - bağır söylerken, “yurdumu özümden çok severim” kısmını anlamadığı için, kendince anladığı kelimeleri kullanacaktır: “yoğurdu üzümden çok severim”…
“Çocuk ve genç beyinlere neyin – nasıl – ne zaman eğitileceğini en iyi biz biliyoruz” diyen öğretmenlerin din eğitimine karşı aldığı tavrı, siyasi rejimlerin sürdürdüğü ırkçı ‘andımız’ uygulamasına karşı da almalıdır. İlerici siyasi partilerin bu uygulamayı kaldıracağı eğitim programlarına dahil edilmelidir, ancak onların hükümete gelip bunu başarması için geçecek süreç gencecik beyinleri yıkanmasına yarayacaktır. Dolayısıyla, öğretmenler, çağdaş değerlerde pozitif bilim eğitimi adına yaptıkları mesleki görevi, ırkçı uygulamalara acilen son vermek için de yapmayı değerlendirmelidir..
Eğitimde din ve milliyetçilik adına beyin yıkamaya geçit verilmemeli…