Suç işlediği iddia edilen bir şahıs ne kadar tutuklu kalabilir?
Şöyle diyelim, “bir kişi, kaç yıl tutuklu kalabilir?”
Ve bir başka açıdan soralım, “bir tutuklu, kaç yıl yargılanabilir?”
-*-*-
Sorular, farklı coğrafyalarda farklı cevaplar içerebilir!
Ünlü Türk ceza hukukçusu ve ne rastlantıdır ki şu andaki TC Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu’na göre “Tutuklama peşin bir ceza değil, bir koruma tedbiridir. Dolayısıyla,
geçici olmak zorundadır…”
(Sayın Büyükelçi’nin bu konularla ilgili bir makalesinden alıntı yaptım…)
-*-*-
KKTC’de Anayasa, bir kişinin üç ayı geçmemek kaydıyla tutuklu kalabileceğini emreder…
Ancaaaak, kişi ağır cezada yargılanıyorsa, bazı hukukçularımıza göre, Anayasa’da ya da yasalarda her hangi bir zaman sınırlaması söz konusu değildir!
-*-*-
Haaaa, tutuklama süresinin uzaması, o ülkede adalet ve hukukun üstünlüğü gibi temel insan haklarına ciddi derecede aykırıdır…
Bir ülke adalet ve hukukun üstünlüğünde ne kadar geri kalmış ya da bizimkisi gibi aşırı nüfus ve yoğun suç oranları nedeniyle “aciz” duruma düşürülmüşse, o kadar “zavallı bir ülke”dir!
-*-*-
Son günlerde Avrupa gazetesi bu konuyu gündemine taşıdı…
Çok değerli bir büyüğümüz de sanal ortamda, sürekli bu konuda çağrılar yapıyor…
-*-*-
Bazı “tutuklu” kişilerin ağır cezada davaları devam ediyor… Uzadıkça da “tutuklu” kişi, hapiste ömür tüketiyor…
Haaa yarın aldığı ceza neyse, yattığı sürenin sayılması sanırım mümkündür…
-*-*-
Ağır cezada davası başlayan kişiler Prof. Dr. Feyzioğlu’nun dediği gibi, “… Tutuklama peşin bir ceza değil, bir koruma tedbiridir” ilkesi ışığında hapiste tutuluyor ve ne yazık ki mahkeme sonuçlanıncaya kadar “yatıyor”…
-*-*-
Mahkeme hızlanmazsa, kişinin tutukluluğu sürer…
Bir bilene sordum; “üzgünüm ama mahkemeler bu konuda yetersiz ve sorumlusu da yargıçlarımız değil, artan nüfus ve artan davalardır” dedi…
-*-*-
İngiltere’de mahkeme hızlanmak zorundadır…
Çünkü, bir kişi, aleyhine getirilen suç iddiası ne olursa sadece 24 saat tutulabilir…
Polis, “suç ciddidir” der ve mahkeme de buna kanaat getirirse, 36 veya 96 saate kadar tutukluluk uzatılabilir!
Terör suçu iddiası söz konusuysa, süre 14 güne çekilebilir…
-*-*-
Bu süreler içerisinde polis ve iddia makamı dosyasını hazırlayamazsa, kişi, suçu ne olursa olsun, şartlı veya teminata bağlanıp serbest kalır…
Teminatın da koşulları vardır… (Bizde olduğu gibi)…
-*-*-
Yargılama başladığı andan itibarense, kişinin tutukluluğuna veya tutuksuz yargılanmasına “yargıç” karar verecektir… (Bizdekine benzer)…
-*-*-
Türkiye mi?
Türkiye bu konuda resmen adalet engellidir!
-*-*-
Biz kendimize bakalım!
Ne yapmak lazım?
KKTC’ye bu kadar nüfusu bu kadar pervasızca tıkarken ses çıkarmadınızsa, bundan sonra çıkarmanız gerekir!
Anayasa’nın değiştirilmesi, yargıç sayılarının artırılması gerekir…
KKTC’ye girenin – çıkanın, Türkiye gibi adaletsizlik şampiyonu bir ülkenin değil, kendi sistemimizin kontrolünde olması gerekir…
Suç türlerinde çok sıkı bir eleme yapılması gerekir… Tacizci, katil, tecavüzcü ile iki gram gannavuri sarıp için ya da yazı yazan gazeteci aynı “sınıfta” olmamalıdır!
Bayrak gökte, ezan camide tamam; gerisi çöküntü!
İş insanı ve emlakçı, aynı zamanda gazete – televizyon sahibi Ali Özmen Safa, dün kendi gazetesi Star’da dedi ki, “yabancı konut alıcıları gidiyor, Türkiyeli geliyor!
-*-*-
Safa’nın sözlerini yorumlamak gerekirse, şunları söyleyebilirim:
“… Bu kadar zamandır Türk mallarını Yahudilere satıyorlar diye yaygara koparanların derdi zatn buydu Ali bey…”
-*-*-
“Oysa bilmeleri lazımdı, sizin de bilmeniz ve anlatmanız gerekmekteydi ki satılan mallar ve mülkler zaten hırsızlıktır…”
-*-*-
“Satmamalıydık! Çünkü, yarın, bilemediniz öteki gün, hukuk bize de hafiften bir uğrayıverirse, mülklerin gerçek sahiplerinin Türkler ya da Yahudiler veya İranlılar olmadığı apaçık ortaya çıkacak…”
-*-*-
Ne acı değil mi Sayın Safa!
Narenciye öncül sektördü, çöktü!
Turizm öncül sektör oldu, kumarcı Türkler dışında ekmek getirecek turist kalmadı!
Hatta acıdır, turist adı altında ülkeye gelenlerin çoğu, işsiz, güçsüz çıkınca, soyguncu olmak zorunda bile kaldı!
-*-*-
Ve ne acıdır Sayın Safa, “üniversiteler öncül sektör” oluverdi…
Diplomalar okkayla satılır duruma düştü!
Kurunun yanında, yaşlar da gitti!
-*-*-
Bugün 4 Mart 2024…
4 Mart 1964’ün, BM’nin meşhur 186 sayılı Güvenlik Konseyi kararının 60’ıncı yıldönümü…
60 yılda tek bir başarımız, tek bir ileri adımımız yok!
50 yıl kadar önce üstelik savaş da kazandık!
Geldiğimiz yerden; sadece bayrak ve ezan açısından “sıkıntısızız”…
Geriye kalan her şey koktu!
-*-*-
Eğitime, sağlığa, bayındırlık ve ulaştırmaya, dış ilişkiler fiyaskosuna falan hiç girmeyelim…
Çökmeyen, kokmayan tek bir sektör sayamazsınız Ali bey!
Ben üzgünüm?
Peki siz?
Pahalılık bir çok alışkanlığımızı ortadan kaldırdı
Evet, pahalılık nedeniyle mangallarımız söndü…
Özellikle Pazar günleri KKTC hava sahası kesinlikle dumansızdır!
Şeftali, şiş ve pirzola artık pişmiyor…
-*-*-
Ama üzülmeyelim!
İngiltere’de de durum aynı!
-*-*-
Orada da geleneksel İngiliz publarında, “round” sistemi vardı!
Dört – beş arkadaş; sırayla herkese bira alırdı…
Pahalılık nedeniyle artık bir çok birasever, önemli bir pub gelenği olan “şimdi benim sıram” demekten vazgeçti…
Artık sıra dönmüyor!
Round yok artık!