TUTULACAK DAL

Sami Özuslu

Toplum olarak ‘kaybetmişlik’ duygusu yaşıyoruz.
Hem de her şeyi!..
Ekonomide sürekli bir ‘batış’ içerisindeyiz. Geçen gün bir arkadaşımız “doğduk doğalı en az beş defa battık” dedi.
Belki beş, belki daha fazla… Savaşla battık, göçle battık, ganimetle battık, Kıbrıs Liraları’nın 36’ya sabitlenmesiyle battık, devalüasyonla battık, banka kriziyle battık. Şimdi TL ile yine-yeni-yeniden batmaktayız.
Dört sene öncesine baktım, acaba Sterlin kuru neydi diye…
Kasım 2016’da 3,9 TL ile 1 Sterlin alınabiliyordu.
Şimdi aynı 1 Sterlin 11 TL ile alınabiliyor.
Hesapladım: 2016’da 1000 TL ile 256 Sterlin almak mümkündü. Bugün aynı 1000 TL ile sadece 90 Sterlin alınabiliyor.
Yani dört senede her bin TL’nin içinden birileri cebimizden 166 Sterlin’i çalmış!
Lafın kısası ekonomide kaybettik, kaybetmeye devam ediyoruz…
**
Kaybetmişlik duygusu sadece ekonomide değil, hayatın her alanında hissediliyor.
Toplumsal kimliğimizi kaybetmişlik duygusu mu istersiniz, dünyaya açılma şansımızı kaybetmişlik duygusu mu istersiniz, yoksa kapana kısılmışlık, özgürlüklerini kaybetmişlik hissi mi?
Hepsi var. Hem de katmerlisinden…
Bu dönemde yeniden depreşen bir başka kaybetme duygusu daha var. O da ‘toplumsal irade’yi kaybetmişlik halleri…
Cumhurbaşkanlığı seçimine ve UBP kurultayına yapılan aleni, açık, hoyratça müdahaleler toplumda ‘kaybetmekten’ de öte bir psikolojiye yol açtı. Buna ‘hiçleşmişlik’ denilebilir sanırım.
Anketlerde sorular ya, “Kendinizi nasıl tanımlarsınız” diye…
Bundan sonra çoğunluk “Hiç” diye cevap verirse şaşırmamak gerek.
Çünkü evet, birileri bizi ‘hiç’ sayıyor.
Kendimizi ‘hiçmiş’ gibi görmemizi ve öyle de görünmemizi istiyor.
Lafın kısası demokraside de, toplumsal varlık meselesinde de kaybettik, kaybetmeye devam ediyoruz.
**
Toplum olarak kaybettiğimiz ve kaybetmeye devam ettiklerimiz bunlarla da sınırlı değil. Sürekli kan, seviye, zaman kaybediyoruz. En fenası da dünü ve bugünü kaybetmek yetmezmiş gibi yarınları da kaybediyoruz.
Ya da en azından öyle hisse kapılıyoruz.
Aslına bakarsanız bu duyguların hiçbiri yeni değil.
Kıbrıslı Türklerin gerek demografi hareketleri ile, gerek siyasal ve askeri ve ekonomik baskılarla iradesi ilk defa ayaklar altına alınmadı.
Ekonomideki kayıplar da yeni başlamadı. 
Fakat ‘yeni’ bir durum var yine de… Ankara’daki iktidar ve buradaki iş ortakları artık ‘el alem ne der’ hassasiyetini de bir tarafa bırakarak, potinlerle her türlü müdahaleyi yapar hale geldi.
Bana göre buradaki en önemli unsur, demokratik iç güçlerin yeterince tepki vermiyor oluşudur.
Demokrasi gailesi olmayan iç güçler zaten ‘güçlüden’ yanadır ve artık elini kolunu o kadar kaptırmış durumdadır ki, aynaya baktığı vakit kendi suratını tanıyamaz hale gelmiştir.
UBP liderliğinin geldiği durumun özeti budur.
**
Peki ama tüm bu ‘kaybetmişlik’ duyguları ve duygunun da ötesinde kaybettiğimiz gerçeği karşısında ‘tutunacak dal’ var mıdır? Eğer varsa nerededir?
Yani ‘umut’?
Elbette vardır. İnsan aklı ve becerisi her türlü zorluğu yenme potansiyeli barındırır.
Yeter ki o potansiyel faaliyete geçsin.
Elbette birlik olmak, yollara dökülmek, mücadele etmek şarttır, olmazsa olmazdır.
Lakin sadece tepki göstermek yetmez.
Bir ‘yol haritası’ lazımdır.
Aksi halde toplum kimsenin peşinden gitmez.
Bugünkü sürdürülemez durumdan çıkış önerileri içeren, zor da olsa uygulanabilecek, akıl ve mantıkla ama aynı zamanda kaybetmişlilk duygusunu iliklerine kadar hisseden ve gerçekte de kaybeden insanların inanabileceği, güvenebileceği, heyecan duyarak peşinden gidebileceği bir pusula, bir harita, bir liderlik…
Tutunacak bir dal…
Böyle bir ‘dal’ı herkes tutar.