Kıbrıs Türk siyaseti, geldiği aşamada, ülke sorunlarını çözebilme yetisinden uzaklaşmış ve halk üzerinde güven oluşturamayan kişisel çıkarların öne çıktığı bir yapıya bürünmüştür. Bu yapının oluşmasındaki en önemli unsur hükümetlerin çok kısa sürede değişiyor olması ve bir türlü ülkede siyasi istikrar oluşturulamamasıdır. Yeni gelen her hükümetin görev süresi maalesef en iyimser tahminle iki yıldır. Haliyle iki yıllık görevlerde kronikleşmiş problemlere çare üretme, yapısal reform ve kalkınma plan ve programlarını uygulayıp hayata geçirme mümkün olamamaktadır. Böylelikle günümüz siyasetindeki bu yapı, hatırı sayılır sayıda günlük işler peşinde koşan ve yönettiği devleti değil, kendini önemseyen, aklının, vicdanını değil, hırsının peşinden giden siyasetçileri de içerisinde barındırabilmektedir.
Bu tip siyasetçi profillerinin fazlaca yer aldığı bir yapıda, etik anlayışlarınızı esnettiğiniz sürece bireysel olarak avantajlı ve ayrıcalıklı yaşamlar elde etmek mümkün olabilir ancak toplumsal yaşamın gerektirdiği ekonomik ve sosyal açıdan müreffeh bir düzeni kurmak ve yönetmek mümkün olamaz. Elli yıla yakın bir süredir süregelen bu istikrarsız siyaset yapısının bizleri 2020’lerden daha öteye taşımasını beklemenin çok büyük bir iyimserlik olduğunu görebilmek sanırım zor değil. Dolayısıyla Kıbrıs Türk siyasetinin içine bulunduğu bu yönetsel açmazdan yine kendi kurumsal ve siyasi yapısı içerisinde çıkış yolları bulmaktan başka bir çaresi maalesef yoktur.
Kıbrıs sorunu bizler için çözülmesi çok önemli bir mesele. Bu ülkede yaşayan, çözüm istesin veya istemesin, Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Rum, her bireyin ömrü bu sorunun çözümünü bekleyerek geçmiştir. Bu bekleyiş sırasında zaman hızla akarken, yapılması gereken birçok reform ve yapısal gelişim programları kısa süreli hükümetler ve sadece müzakerecilik görevi üstlenmiş Cumhurbaşkanlığı makamının bulunduğu yürütme yapısı içerisinde maalesef sahipsiz kalmakta ve spor alanında olsun, kültür alnında olsun çeşitli alanlarda devlet politikaları oluşturulamamaktadır.
Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğün çok uzun zamandır devam ettiği bir ortamda, çözüm umutlarının yarınlara taşınması için azami gayreti harcamak Cumhurbaşkanı makamının önde gelen görevidir ve öyle olmaya da devam etmelidir inancındayım. Ancak Kıbrıs Türk halkı, siyasi istikrarsızlığın yol açtığı gerek sosyal gerekse ekonomik problemlerle boğuşurken, Cumhurbaşkanlığı makamının sadece Kıbrıs müzakerelerini yürüten bir makam olarak devam etmesi, anayasal yetkileri de düşünüldüğünde çok lüks olur kanımca. Bu bağlamda, ortalama görev süresi iki yıldan az olan hükümetler nedeniyle yaşanan siyasi istikrarsızlığın giderilmesinde, beş yıl kesintisiz görev yapabilme imkânına sahip olan bu makamın, bazı inisiyatifler ve sorumluluklar üstlenmesi gerekmektedir.
Tüm bu saptamanın ışığında, önümüzdeki dönemlerde Cumhurbaşkanlığı makamından beklentilerin her zamankinden daha farklı olması gerektiği aşikârdır. Cumhurbaşkanı, hükümet değişimlerinde toplum için önemli projelerin devamlılığını yeni gelen hükümetten toplumu adına talep edebilmeli ve sonrasını takip edebilmelidir. Toplumun duyarlı olduğu konulardaki projelerin doğru zeminde hayata geçmesini daha yakından takip etmeli ve gerektiği yerde önerilerde bulunmalıdır. Hükümetlerle yarışır konumda değil, destekler konumda olmalıdır. Halkın tüm kesimlerini temsil edebilmeli, birleştirici olmalı ve halkına gerçek anlamda liderlik etmelidir. Kıbrıs probleminin çözüm görüşmeleri yanı sıra, yıllarca mahrum bırakıldığımız son derece anlaşılır ve meşru spor ve ticaret gibi alanlardaki taleplerimizi uluslararası platforma taşımalı ve sonuç alınabilmesini sonuna kadar zorlamalıdır. Uluslararası meşru temsiliyet hakkını her platformda kullanmalı ve hidrokarbon ve sair uluslararası haklarımızı koruyabilmeyi etkin olarak yapabilmelidir. Cumhurbaşkanlığı makamındaki kişi kendi ekseninde değil, toplumun ekseninde olabilmeli, insan sevgisine sahip, halkın yaşadığı problemlerin gailesini çeken biri olmalıdır.
Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Ancak işin temelinde söylemeye çalıştığım, önümüzdeki dönem Cumhurbaşkanlığı makamının, halkı adına üstlenmesi gereken sorumluluğu çok daha büyüktür. Bundan sonraki dönemde, Cumhurbaşkanlığı makamında, ne uluslararası hukuku karşısına alıp toplumu bilinmez maceralara sürükleyecek bilinçsiz tavırlara, ne de tembellikle boşa zaman geçirmelere yer vardır. İhtiyacımız olan çok çalışkan, dinamik, dürüst, donanımlı ve en önemlisi halkın tümünü kucaklayabilecek, derdini dert edecek bir Cumhurbaşkanıdır. Son bir kez daha düşünmekte fayda var. Karar sizin…