Esra Aygın
Sami Özuslu
Uluslararası Hukuk ve Uluslararası İlişkiler Profesörü, Enerji Politikaları Uzmanı Harry Tzimitras, EastMed doğalgaz boru hattı projesi ve İsrail’den Türkiye’ye, oradan Avrupa’ya uzanacak olası doğalgaz boru hattı ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Gazın sadece bir geçiş dönemi yakıtı olduğunu, geleceğin yakıtının yenilenebilir enerji olacağını belirten Tzimitras, Kıbrıslıların karşı karşıya olduğumuz iklim felaketi için çözümü beklemeden bir arada çalışmaları gerektiğinin altını çizdi.
EastMed konusunda hiçbir teknik gelişme olmadı çünkü ortada somut teknik ve ekonomik savlar yoktu
- Soru: EastMed boru hattı projesinin yapılabilir olmadığının ortaya çıkması ve ABD’nin bu projeye desteğini çekmesinin ardından, alternatif olarak, Doğu Akdeniz gazının Kıbrıs ve Türkiye üzerinden geçecek bir boru hattı ile Avrupa’ya taşınabileceği konuşuluyor. Ve tabii, buna imkan verebilmek için Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiği… Bu gerçekçi bir öngörü veya proje mi?
Tzimitras: Öncelikle, her şeyi düzgün bir perspektife oturtmamız, küresel durumdan başlayarak, daha bölgesel ve yerel duruma bakmamız gerekiyor. Tüm bu düzeylerdeki durum değişiyor.
İkinci olarak, doğalgazın araştırılması, çıkarılması ve geliştirilmesi ile ilgili kararları hükümetler veya kurumlar değil, şirketler verir. Dolayısıyla, siyasi perspektife ek olarak, teknik, ekonomik ve iş perspektifini de dikkate almalıyız.
Sorun şu ki, şimdiye kadar çoğu karar siyasi argümanlar temelinde alındı. Bu, belki üçlü veya dörtlü anlaşmaların (Mısır, İsrail, Kıbrıs, Yunanistan) ortaya çıkmasını sağlayarak siyasi bir kazanım sağlamış olabilir. Ancak esasen, bu konuda hiçbir teknik gelişme olmadı çünkü bu argüman somut teknik ve ekonomik savlar temelinde değildi.
Boru hattı projelerinin gerçekleşmesi için iş birliği ruhu ve iyi komşuluk ilişkileri gerekir
- Soru: EastMed’den bahsediyorsunuz değil mi?
Tzimitras: EastMed de buna dahil evet. Tam da bu yüzden bugün bunları konuşuyoruz. Çünkü teknik ve ekonomik perspektifi olmayan siyasi argümanları destekleyerek birçok fırsat kaçırdık.
Bugün durum değişti çünkü, boru hatları her zaman sorunludur. Ama bugün daha da sorunludur. Bunu iki nedenle söylüyorum: İlk olarak, boru hattı projelerinin gerçekleşmesi için bazı şeylerin var olması gerekir. Birincisi, iş birliği ruhu ve iyi komşuluk ilişkileri. Unutmayın ki, boru hatları kalıcı yapılardır. Ve ilk ve öncelikli olarak güven gerektirirler. Maalesef, Kıbrıs’taki iki toplum arasında güven yok. Doğu Akdeniz’in bütününde, Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs, İsrail ve diğerleri arasında da istediğimiz ölçüde güven yok. Dolayısıyla bu bizi boru hatları fikrinden uzaklaştırıyor.
İkincisi, boru hatlarının sadece siyasi değil, ekonomik bir mantığının da olması gerekiyor. Rezervlerin umulan miktarda olmaması ve devletler arasındaki ilişkilerin durumu nedeniyle boru hatları sorunludur ve kimsenin bunlara yatırım yapacağını düşünmüyorum.
Üçüncüsü, dediğim gibi, bunlar devletlerin yaptığı projeler değildir. Şirketlerin yaptığı projelerdir. Ve şirketlerin herhangi bir projeyi ekonomik olarak mantıklı bulması gerekir. Ve burada ekonomik mantık yok. Dolayısıyla, boru hatları mantıklı değil. Dünyanın hiçbir yerinde mantıklı değil.
Günümüzde yeni bir gerçeklikle karşı karşıyayız. İlk aşamada sıvılaştırılmış gaz (LNG), ki bunu gazı gemilerle taşıyorsunuz, kalıcı inşaatlar, yapılar yapmaya ihtiyacınız yok. Ve gazı hangi ülkeye taşıdığınız değiştirebiliyorsunuz.
Uzun vadede işler daha da çok değişecek çünkü gaz bir geçiş dönemi yakıtıdır. Geleceğin yakıtı elektrik, hidrojen ve diğer yenilenebilir kaynaklardır. Dolayısıyla, İsrail’den Türkiye’ye de dahil, özellikle bu bölgedeki olası boru hatları ile ilgili çok kuşkum var. Bu 10 yıl önce ilk rezervler ortaya çıktığında mantıklı olabilirdi. Artık böyle bir gerçeklik yok.
“Gaz geçiş dönemi yakıtıdır, gelecek yenilenebilir enerjide”
- Soru: Öyleyse Kıbrıs’ın stratejik konumu ortadan kalkmış mı oluyor? Uzlaşma ve iş birliği için elimizdeki araçlardan birini daha kaybettik anlamına mı geliyor?
Tzimitras: Gaz ilk ortaya çıktığında, 2010larda, bunu iki toplumun yakınlaşması için bir platform olarak kullanmanın mükemmel bir fırsat olacağını düşünmüştük. Bunun da ötesinde, Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki diğer devletlerin arasındaki yakınlaşma için bir katalizör rolü oynayabilirdi. Maalesef bu fırsatı kaçırdık ve enerjinin, yakınlaşma için bir platform olmak yerine, var olan anlaşmazlıklar zincirinin yeni bir halkası olmasına izin verdik. Bunun nedeni şu: Dediğim gibi, işe siyasi bir perspektifle yaklaştık ve enerjiye, var olan anlaşmazlık prizmasından baktık. Bu da harika bir fırsatı kaçırdığımız anlamına geliyor.
Bugün, elimizdeki fırsatı kaçırmamamız çok önemli, çünkü ortada yeni bir fırsat var – yeni enerji kaynakları, yenilenebilir enerji kaynakları. Bunlar, iki toplumu bir araya getirebilir. Ancak sorunun temelini teşkil eden gerçekdışı beklentileri bir tarafa bırakmamız gerekiyor. Somut olarak, buraya kadar bizi sürüklemiş olan beklenti ve mitleri bir tarafa bırakmalıyız. Maalesef, Kıbrıs’ta çok ender olarak gerçeklerle savaşıyoruz. Genelde algılarla ve hayaletlerle savaşıyoruz. Ancak günün sonunda, bu algılar karar verici konumdaki kişilerin kafasında gerçeklere dönüşüyor. Dolayısıyla, şimdi yenilenebilir enerjinin – enterkonnekte elektrik, hidrojen enerjisi – bize sunduğu fırsatları kucaklayarak geçmiş hataları tekrarlamaktan kaçınmalıyız.
İkinci olarak, sadece fırsatlarla değil çok ağır ortak zorluklarla da karşı karşıyayız. Çevresel ve iklimsel sorunlardan bahsediyorum. Doğu Akdeniz ve daha geniş anlamda Orta Doğu, BM’ye göre, dünyada iklim değişikliğinin en hızlı şekilde gerçekleştiği birinci bölge. Bu da, yerel ve bölgesel olarak ele almamız gereken çok büyük bir sorunumuz olduğu anlamına geliyor. İklim değişikliği kuraklık anlamına gelir. Kuraklık göç anlamına gelir. Göç güvenlik riskleri ve sosyal riskler anlamına gelir. Kıbrıs tüm bunların ortasında ve dolayısıyla, gelecekte sadece kendisini değil tüm bölgeyi etkileyecek tartışmalarda yer almak gibi bir yükümlülüğü var. Enerji ile ilgili alacağımız kararların iklim değişikliği sorunlarını da hafifletecek pragmatik kararlar olması lazım.
- Soru: Boru hatları geçmişte kaldı çünkü artık şirketler boru hatlarına yatırım yapmak istemiyor. Gaz da sadece bir geçiş dönemi yakıtıdır ve izlenmesi gereken yol yenilenebilir enerjidir diyorsunuz. Bu geçiş döneminin süresi nedir?
Tzimitras: Ukrayna’daki savaştan önce elimizde bir takvim olduğunu sanıyorduk. Ancak uluslararası ilişkilerde her şey tek bir günde değişebilir. Emin olduğumuz tek şey, Avrupa Birliği’nin belirlediği hedeflerdir. AB, 2030 yılına kadar %32, ve 2050 yılına kadar da 100% yenilenebilir enerji hedefine sahip. Ukrayna’daki savaştan dolayı bu hedeflerde ufak bir değişiklik yapıldı. Şimdi 2050 yılı için %80 yenilenebilir enerji hedefleniyor. Ki, bu da çok büyük bir oran. 2030 yılı hedefi ise %32’den %40’a çıkarıldı. Bu da, AB açısından çok büyük bir mesaj. AB ‘tüm sorunlara rağmen, enerji güvenliği ile ilgili tüm soru işaretlerine rağmen, bu hedeflerden vazgeçemeyiz çünkü bunun bedeli, bugün karşılaştığımız zorluklardan çok daha ağır olur’ diyor.
“AB yenilenebilir enerji hedeflerini yükseltti”
- Soru: Belki de bugün yaşadığımız sorunlar yenilenebilir enerjiye geçişi daha acil kılıyor.
Tzimitras: Doğru. Tam da öyle. Çünkü örneğin, önümüzdeki 5 yıllık kısa vadeli enerji güvenliği için bugün yapacaklarımız, uzun vadeli çabalarımıza zarar verir. Tam da burada şirketler devreye giriyor. Şirketler bir boru hattı veya başka bir projeye milyarlar harcamak için önce uzun vadeli bir taahhüt ister – devletlerden ve AB’den. Ve hiç kimse, böylesi uzun vadeli bir taahhüt vermeye hazır değil, çünkü bu, iklim değişikliği için koyduğumuz hedeflere tosluyor.
- Soru: Uzun vadeli taahhüt dediğinizde kaç yıldan bahsediyorsunuz? Bir şirketin böyle bir projeye girişmesi için kaç yıllık bir taahhüt alması gerekiyor?
Tzimitras: 30 yıl. Bu da 2050 yılını aşıyoruz demektir. Dolayısıyla, AB veya herhangi bir AB üyesi devlet gazın 30 yıl boyunca ana yakıt olacağı gibi bir taahhüt veremez.
- Soru: Yazılı bir taahhütten mi bahsediyoruz?
Tzimitras: Tabii ki. Bu sözleşmeden doğan bir yükümlülüktür. Ki bu çok normal. Küçük bir yatırım için bile şirketler kullanım garantisi ister. Yani sadece ilk yatırımın mantıklı olması gerekmiyor. Kullanım garantisi olması gerekiyor, çünkü sadece belli bir süre işletildikten sonra proje kar getirmeye başlar. Konuştuğumuz senaryoda, inşaat için en az 5 yıla ihtiyaç var. Ve doğalgaz projesinin 20 yıl kesintisiz çalıştırılması gerekiyor ki karlı olabilsin. Ve bu durumda 2050 yılına geldik bile… Şu anda Ukrayna’da bir savaş var ve AB enerji çeşitlendirme ve enerji güvenliği konusunda çok istekli, ancak bu, önümüzdeki 5 yılla ilgili bir sorun. Ve hiçbir şirketten, 5 yıllık bir sorun için büyük bir yatırım yapmasını isteyemezsiniz. Bunu yapmazlar. Bu nedenle, AB yenilenebilir enerji hedeflerini yükseltti. Yenilenebilir enerjiye daha çabuk geçmek ve bu yolla enerji bağımsızlığı ve güvenliğine sahip olmak için. Tabii, aynı zamanda iklim değişikliği hedeflerine ulaşmak için.
EastMed konusunda AB’den gelen mesajlar karışıktı
- Soru: Yani AB, EastMed projesini desteklerken aslında taahhüt edemeyeceği bir şeyi mi destekliyordu?
Tzimitras: AB, EastMed boru hattı projesi ile ilgili karışık mesajlar verdi. İşin çıkış noktası aslında farklıydı. AB, önce 30 milyon Euro ile başlayan sonra yanılmıyorsam 120 milyon Euro’ya çıkan bir tohum yatırım ile EastMed boru hattının siyasi boyutunu destekledi. Sorun şu ki, iklim hedefleri de dahil, durum değişti ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası şu anda fosil yakıt temelli hiçbir projeye fon ayırmıyor. Dolayısıyla, AB’den gelen mesajlar karışıktı. Bir taraftan Avrupa kurumları fosil yakıt temelli projeleri finanse etmeyi reddediyor, diğer taraftan AB, fosil yakıt temelli bir projeye tohum yatırım sağlıyor. Dolayısıyla, bu karışık mesajlarla AB pragmatik bir tartışmaya ortamının ortaya çıkmasına katkı sağlamadı. EastMed doğalgaz boru hattı bölgede bir EastMed Doğalgaz Forumunun oluşmasını sağlayarak birçok kişi açısından siyasi olarak faydalı olmuş sayılabilir. Ve belki de bu iyi bir şeydi, çünkü üçlü ve dörtlü anlaşmalarla bölgedeki bazı devletlerin ilişkilerinin iyileşmesine ve iş birliğine yol açtı. Ancak aynı zamanda, muhtemelen istemeden, Türkiye söz konusu olduğunda, dışlayıcı bir yapı haline geldi veya bu şekilde algılandı. Korkarım iş birliği biraz kolesterol gibidir. İyi iş birliği veya kötü iş birliği olabilir. Eğer iş birliği iyi sonuçlar doğuruyorsa, bu iyidir. Ancak istemeden de olsa dışlamaya yol açıyorsa, o zaman ters tepebilir. Ancak EastMed Doğalgaz Forumundaki tüm tartışmaların bugün modası geçmiştir, çünkü gazın modası geçmiştir. Dolayısıyla, enerji temelinde doğalgazın ötesine geçmeli ve belki bir EastMed Enerji Forumu oluşturmayı düşünmeliyiz – ki bu da geçmişin engellerini aşabilir ve isteyerek veya istemeden yapılmış dışlamaların üstesinden gelebilir. Bu, bölgedeki herkesin, bugüne kadar karşılaştığımız tüm sorunlardan daha büyük olan ve herkesi ilgilendiren sorunları ele alarak ortak bir hedef için çalışmasının yolunu açabilir – kuraklık, göç güvenlik, sosyal sorunlar gibi sorunlara yol açacak olan iklim değişikliği gibi.
“Mevcut durumda EastMed, Avrupa enerji ihtiyacının yaklaşık %2’sini karşılayabilir”
- Soru: Gaz geçiş dönemi kaynağı olduğuna göre, Doğu Akdeniz gazı AB’nin enerji ihtiyaçlarının ne kadarını karşılayabilir İsrail ve Mısırdaki rezervler de dahil?
Tzimitras: Mevcut durumda EastMed, Avrupa enerji ihtiyacının yaklaşık %2’sini karşılayabilir.
Doğu Akdeniz gazı bölgesel devletlerin ihtiyaçlarını karşılar. Bunun ötesinde bir öneme sahip olamaz.
- Bu çok az.
Tzimitras: Evet çok az ve tam da bu yüzden bölgedeki enerji kaynaklarının bölgesel olarak çok etkili olabileceğini söylüyorum. Kaynaklar Doğu Akdeniz’deki devletlerin enerji ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar büyük. Ancak Avrupa açısından bunun ötesinde bir öneme sahip olamazlar. Kısacası, EastMed gazı %100 yenilenebilir enerjiye geçmeden önceki geçiş dönemi yakıtıdır ancak sadece yerel çerçevede kullanılabilir.
Şu anda çözümü bekleme lüksümüz yok çünkü karşı karşıya olduğumuz sorunlara acil çözümler bulunması gerekiyor ve kaybedecek zamanımız yok.
- Soru: Her iki toplum da federal çözüm motivasyonunu kaybetti. Hem iki toplum hem de uluslararası toplum için yeni bir motivasyon ne olabilir?
Tzimitras: Kıbrıs sorununun çözümü eksenindeki dar tartışmanın ötesine geçmemiz lazım. İki toplumlu, iki bölgeli bir çözümün bulunmasını tüm kalbimle umuyorum. Ancak, maalesef çözüm olsun veya olmasın, ele almamız gereken şeyler var. İklim değişikliği ve kirlilik gibi, adada yüz yüze olduğumuz çevresel sorunlar çok büyüktür. Dolayısıyla, bu sorunları ele alma yoluna gitmemizi öneriyorum. Bu, iki şeye yarayacaktır. İlk olarak elimizdeki sorunla başa çıkmamızı sağlayacaktır. Ve ikinci olarak, iyi bir iş birliği platformu oluşturarak diğer alanlarda da iş birliği yapılmasının yolunu açacaktır. Maalesef, biz önce bir çözümün bulunmasına ve sonra diğer konuları ele almaya sabitlendik. Sanırım bunu tam tersine çevirmemiz gerekiyor. Şu anda çözümü bekleme lüksümüz yok çünkü karşı karşıya olduğumuz sorunlara acil çözümler bulunması gerekiyor ve kaybedecek zamanımız yok. Ve karşı karşıya olduğumuz sorunları birlikte, ortaklaşa ele almalıyız çünkü iklim ve çevre sınır veya yeşil hat tanımıyor.