Geçen hafta bu köşede yayınlanan yazıda UBP Başkanı Başbakan Sucuoğlu’nun parti içindeki muhaliflerinin hükümette ve meclis çalışmalarında yaratacağı istikrarsızlığı örtbas edebilmek için sayıca fazla bir hükümet kurmaya ihtiyacı olduğu, bu amaçla da CTP ile koalisyon hükümeti oluşturmasının birincil tercihi olduğu konusu işlenmişti.
Özel sektör temsilcileri de UBP-CTP Hükümeti kurulmasının önemini, kendi bakış açıları ile kamuoyu ile paylaşılmakta ve CTP’nin böyle bir ortaklaşmayı reddetmemesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Ancak görünen o ki CTP ana muhalefet görevini halkın faydasına olmak üzere en iyi ve güçlü şekilde yapmayı uygun buluyor. Yani CTP, UBP ile koalisyon hükümetinde olmak istemiyor. Haksız mı?
Seçimlerden kısa süre önce Sucuoğlu CTP ile olan siyasi farklıklarına ve ayrıca ve özellikle de Kıbrıs sorunu çözümündeki tezlerinin CTP ile çok karşıt olduğuna vurgu yaparak, CTP ile ortaklık hükümeti kurmasının mümkün olmadığı, böyle bir girişimin hesabını halka ve hatta kendi kendisine bile veremeyeceğini söylemişti. Seçimden hemen sonra da CTP Sucuoğlu için kıymete bindi, istikrarlı hükümet için CTP’nin UBP ile ortaklaşmadan kaçmaması gerektiği üzerinde ağırlıkla duruyor. Aynı Sucuoğlu, gene seçimden kısa süre önce YDP ile ortaklığı reddetmişti, şimdilerde ise kuracağı yeni hükümette ortaklaşmak için YDP’ye teklif götürdü… Bir söylediği diğeri ile bağdaşmayan bir Başbakan ile istikrarlı hükümet olmaz; başından bunu vurgulamakta yarar var ve Sucuoğlu’nun kuracağı hükümetin bu nedenle kısa sürede ve kendisi nedeni ile istikrarsızlığa gömüleceği şimdiden not edilsin.
UBP-CTP koalisyon hükümetinin olamayacağına dair tespitlere gelince… Kıbrıs sorunu çözümünde çok kesin ve keskin bir farklılaşma var. CTP, ulaşılabilecek federal çözüm modeli ile Kuzey Kıbrıs halkını bir an önce dünya ile resmen buluşturmaya, sürdürülebilir barış ile sürdürülebilir büyümeye sahip ekonomik yapıyı kurmaya odaklıdır. CTP biliyor ki, ekonomi parfüm ise, barış o parfümün esansıdır. UBP ise gerçekleşemeyecek ‘İki devletli çözüm’ modeli ile Kıbrıs adasındaki çözümsüzlük durumun devamını istiyor. Bu mevcut durumun niteliğinin özeti de dünyadan dışlanmak, soyutlanmak, istikrarsız ekonomi, Türkiye’nin arka bahçesi ve her türlüsünden kara v e karanlık işlerin döndürüldüğü yer olmak… BM’nin Kıbrıs sorunu çözüm sürecini uykuda tutmayacağı kesin, Türkiye’nin de Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarından aslan payını almak vizyonu kesin ve bu vizyona ulaşmak için Kıbrıs sorunu çözüm modelini şantaj olarak kullanacağı hepten kesin ve keskin… Bu durumda CTP’nin hükümet ortağı olmak yerine, muhalefette kalıp, 2000’li yıllarda yaptığı gibi, meydanlarda topladığı halk ile BM Ölçütlerinde çözümün galebe çalmasını tetiklemeli…
UBP’de Türkiye hükümetine şükran edebiyatı ile sürdürdüğü itaat ve biat kültürü var… CTP ise Türkiye ile ilişkilerde iki eşit tarafın karşılıklı saygı ile ortak çıkarları için mücadelede muhatabının karşısında onurlu duruş var… Bu ortaklık hükümeti kurulsa, Türkiye ile ilişkiler hangi bağlamda kurgulanıp sürdürülecek? UBP “Türkiye’den parayı en kolay ben alırım” diyor, CTP “Ayaklarımızın üzerinde duracak ekonomi mümkün; yaptık, yine yaparız” diyor… Bunların ortaklığında istikrar mı olur? Türkiye ile Mali-Ekonomik Protokol yapılacak; UBP “Türkiye hazırlasın, ben imzalarım” diyor, sonra da imzaladığını uygulamaz, yalvar-yakar ile şükran edebiyatı-itaat-biat ile maddi destek dilenir… CTP ise Protokolü kendi hazırlayıp, Türkiye ile tartışıp son şeklini vermekten ve imzaları atmaktan yana; imzaladığını da uygulayacak, maddi katkı bu uygulamalara bağlı olarak Protokolde öngörüldüğü gibi ve dilenmeye ihtiyaç olmadan gelecek… Şimdi bu iki farklı siyasetin ortaklığı mı olur?
UBP “Külliye bir hediyedir, reddedemeyiz, alacağız” diyor, CTP de “Külliye’nin parası Kuzey Kıbrıs halkının daha acil ihtiyaçlarına kullanılsın” diyor, önceliği bu imiş ve muhatabı ile bunu görüşecekmiş… Bu iki tavrın ortaklığında istikrar mı olur? UBP devletin bütçesinde kara delikler yaratır, CTP kara deliklerin kapatılmasına uğraşır… UBP mafyayı işadamı diye niteler, cenazesinde sıra tutar; CTP ise Türkiye’nin mafyasının karanlık ve kara işlerinin Kuzey Kıbrıs’ı yurt tutmasını önlemek üzere siyaset yapar… Bunların ortaklığından hayır mı gelir?! CTP tam gün eğitim der, eğitimde fırsat eşitliği der; UBP’nin bu taraklarda bezi yok… CTP altyapı ihaleleri Kuzey Kıbrıs’ta açılsın, yerli müteahhitler yapsın der; UBP “Parayı veren düdüğü çalar” izahı ile ihalelerin Türkiye’de açılmasına, Türkiye’nin müteahhitlerinin işleri üstlenmesine sesi çıkmaz… Bunların hükümetinde huzur mu olur?
Bu örnekleri çoğaltmak olası; özel sektör temsilcilerinin UBP-CTP Hükümetini istemesine gelince… Onlar biliyorlar ki, ekonominin içinde bulunduğu zorlu durumlardan UBP ile kurtulmak olası değil çünkü UBP’nin gailesi ülkenin ekonomisi, yurttaşın ekonomik durumu değil; onlarda kişisel çıkarlar ve kazanımlar önemli… Onlar gene biliyorlar ki, Erhürman’ın Başbakanlığındaki Dörtlü Koalisyon Hükümeti yaşanan derin döviz krizine ve Türkiye Hükümeti’nin maddi desteği kesmesine rağmen ekonomide çözümlemeler fikri fikre katarak bulunmuş, uygulanmış, pazar faaliyetleri tetiklenmişti… Ve 27 milletvekili desteğine sahip olan o hükümetin çalışmalarında, meclisin da toplanmasında sıkıntılar olmamıştı… Dolayısıyla, özel sektör erbabı CTP’nin hükümette olması durumunda, ekonomik sorunların aşılabileceğinden emin; CTP yoksa UBP ile eziyete devam… Onlar CTP’nin hükümette olmasını 42 milletvekiline sahip bir hükümetin istikrar ile iş yapacağını düşündüklerinden değil, her halükarda CTP’nin doğru işleri yapabileceğine dair güvenlerinden istiyorlar…
Yani, halkı istikrarsız ve başarısız hükümetlere mi teslim edecek CTP?! Hayır… Güçlü muhalefet ile iç konularda hükümetin doğruları yapmasını, meydanlarda toplayacağı halk ile de Kıbrıs sorununun BM Ölçütlerinde çözümünün görüşme sürecinin başlamasını sağlayacaktır.