UBP-HP GEÇİTKALE'Yİ NASIL VERDİ?

Sami Özuslu

Oldukça enteresan işler olup bitiyor. Üstelik yangından mal

kaçırırcasına...

En basit bir konuda bile TC-KKTC arasında yapılan protokoller

'uluslararası antlaşma' olduğu savıyla meclisin onayına sunulurken,

Geçitkale Havaalanı bir Bakanlar Kurulu kararıyla Türk Silahlı

Kuvvetleri'ne devrediliyor.

Niçin?

Bilmiyoruz.

Savaşa mı hazırlık var?

Konu Libya ile mi alakalı?

Doğu Akdeniz'deki gaz mıdır bu ani ve gizli devrin sebebi?

Kim bilir!

Önce Havadis'te bir haber çıkmıştı 'Geçitkale İHA ve SİHA merkezi

olacak' diye...

Bizim hükümetten hiç ses çıkmadı.

Sonra geçen gün Türkiye'deki bazı gazetelerden öğrendik ki devir işlemi

yapılmış ve bugün (15 Aralık) itibarıyla Geçitkale artık askeri bir

havaalanı olarak görev yapacakmış.

Peşinden Ersin Tatar -zahmet edip- birkaç söz söyledi ama, hem iş işten

geçtikten sonra konuştu Başbakan hem de gazetelerde yazanlardan fazla

bilgi vermedi.

Sadece Asil Nadir'le yapılmış sözleşmenin 'zorunluluk ilkesi'ne

dayandırılarak iptal edildiğini söyledi.

***

Türkiye ile Libya'daki -BM tarafından tanınan ama ülkenin tamamını

temsil etmeyen- hükümetle yapılan deniz sınırı belirleme ve askeri

işbirliği antlaşmaları bölgede yeni bir süreç başlattı. Daha önce de

yazdım, Ankara'nın denizdeki haklarını 'kaba kuvvet' gösterileri yerine

diplomatik kanallar ve de uluslararası hukuktan söz ederek elde etmeye

çalışması yeni bir durumdur ve içinde olumlu taraflar da vardır.

Ancak öyle anlaşılıyor ki bu yeni süreçte diplomaside elini

kuvvetlendirmek isteyen Türkiye yine 'güç' gösterisi yapmaya

hazırlanıyor. Amerikan basınında birkaç gün önce Libya'da Türkiye'nin

sıcak temasa girebileceği tahminleri yer aldı. Libya'daki diğer yönetim

Fransa ve Rusya'dan destek görüyor. Olası bir 'iç savaş'ta Türkiye,

Paris ve Moskova'yla karşı karşıya gelebilir.

Suriye'ye girmiş ancak henüz çıkamamış Türkiye açısından hem daha uzak

hem de yeni bir cephede askeri maceraya girişmek nelere sebep olabilir,

kestirmek çok zor.

Ancak gerek ekonomik, gerek siyasi bakımdan Ankara'nın büyük zorluklarla

karşılaşacağını ve bunun iç siyasete de yansıyacağını tahmin etmek zor

değil.

***

İşte tam da bu sıcak gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Geçitkale

Havaalanı'yla ilgili alınan kritik kararın gerekçeleri kamuoyundan

gizleniyor.

Başta bölge halkı olmak üzere Kuzey Kıbrıs'ta yaşamakta olan herkesin

neler olup bittiğini öğrenme hakkı vardır.

Dün Yenidüzen manşetten verdi. Geçitkale ve bölgedeki insanlar yeniden

savaş korkusu yaşamaya başladı. Bırakın savaşı, askeri bir tesisin, hele

havaalanının riski çoktur. Her şeyden önce bölge açık bir 'hedef' haline

gelmiş durumdadır.

Yaz aylarında Taşkent ve Dikmen'e düşen füzenin ne olduğu hala net

biçimde açıklanmamışken, Arapköy'deki cephaneliğin havaya uçmasıyla

ilgili doyurucu bir bilgi paylaşılmamışken, bir zamanlar NATO amaçlı

inşa edilmiş Geçitkale Havaalanı'nın İHA ve SİHA üssü haline getirilmesi

ürkütücüdür.

Kuşku yoktur ki sadece bölge halkı değil, bütün Kıbrıs tedirgindir.

***

Lafı dolandırmaya hiç gerek yoktur. Bu küçücük ada daha fazla silah,

cephane ve askeri üssü kaldıramaz.

Aklın yolu birdir. Kimin kimle ne derdi varsa, sulh yoluyla

halletmelidir.

Kimsenin Kıbrıs'a 'batmayan uçak gemisi' muamelesi yapma hakkı yoktur.

Bu adada doğanların ve bu topraklarda yaşamak isteyenlerin hiçbir duhulü

olmadan, kapalı kapılar ardında yapılan hesaplar bizi felakete

sürükleyebilir.

Eğer oturup seyretmeye devam edersek, başımıza yağmur taneleri değil,

füzelerin yağacağı gün uzakta değil.

Umarım ki meclisteki bütçe görüşmelerinde muhalif vekiller çıkıp

sorarlar hükümete, 'nedir ama yaptığınız sizin' diye...

Nasıl olur da böylesine önemli bir devir işlemi meclis ve -muhtemelen

Cumhurbaşkanı da- devre dışı bırakılarak yapılabilir?

Her konuda bülbül kesilen Ersin Tatar ve Kudret Özersay niçin bu kadar

hayati bir mevzuda dillerini yutmuş rolüne yatabilir?

Burası nasıl bir ülkedir ve bu nasıl bir yönetimdir?

Yoksa dağ başındayız da hukuk devletinde yaşıyor numarası mı

yapıyorsunuz bize?

Ersin Bey, Kudret Bey...

Konuşun.

Ya şimdi ya da hiç!