“Ulusal Birlik Partisi hâlâ paylaşamıyor!
Neyi?
Devlet olanaklarını…
Kurultay öncesi başlamıştı kavga, Kurultay iptal edildi, Mahkeme tekrar yaptırdı, sonuç pek bir değişiklik olmadan aynı kaldı, kavga sürüyor.
Bu süreçte de devlet olanakları kullanıldı.
Kurultaya dönük istihdamlar yapıldı.
Şimdi parti içinde muhalif grup diye bir grup çıktı.
10 milletvekili.
“Biz de isteriz” diyorlar.
Ne istiyorlar peki?
Günün yoğunluğunda pek ilgilenemiyorum konuyla.
Bilgi alıyorum arkadaşlardan;
Partinin, yani UBP’nin genel sekreterliğini istiyorlar…
Sekreterin de 5 yardımcısı varmış, onların 2 veya 3’ünü istiyorlar.
Peki kabinede!
Yarı yarıya bakanlık.
Kurultay sonucuna göre parti içi destekleri yarı yarıya… Onun için de her şeyin yarısını istiyorlar.
Peki neden bunları istiyorlar?
İş yapmak için mi, halka hizmet etmek için mi, icraat ortaya koymak için mi, halkın yararına mı, “siz bu toplumu ihmal ettiniz, biz onları ihya edeceğiz” düşüncesinde oldukları için mi?
Bir ‘ihya’ düşüncesi var ama bu toplum için değil, birey için…
Birilerini ihya ederek kendilerinin de ihya olmalarını sağlamak için.
Şimdi bunları partide başkaları yapıyor, onlar niye yapmasınlar ki! Onların neleri eksik!
Bu arada İrsen Küçük direniyor. Güvendiği bir yer mi var yoksa zamana mı oynuyor. Öyleyse eğer, bu zamana oynama durumu işine ne kadar yarar? Ankara O’na ne söylüyor, istedikleri nedir? Uzlaş mı, uzat mı?
Memlekette her şey bitti, uzun süredir UBP içindeki kavgalarla oyalanıyor millet…
***
Keşke bu kavgalar, bu muhalif olma durumları toplumun yararı için olsaydı ama değil.”
Yukarıdaki yazıyı 6 yıl önce yazmıştım… UBP içinde devlet olanaklarını paylaşamamaktan kaynaklı kavga vardı yine…
“Sen bunu alırsan ben bunu isterim…” “Sen fazla aldın, ben az aldım” gibi hem de parti içi kavgalarla geçen UBP tarihi, hâlâ aynı şekilde devam ediyor… Derviş Eroğlu, bu kavgaları, bu paylaşamama tartışmalarını kendi yöntemiyle idare ediyordu… Yani devlet olanaklarını talepler doğrultusunda dağıtıyor, UBP içindeki kavgaları bir süreliğine dindiriyor, bu yöntemle de liderliğini! parti içinde uzun süre devam ettiriyordu. Hâlâ o dönemlerin hatırına Eroğlu, her dönemde fahri başkanlığını koruyor.
Nereye gelmek istiyorum; Şimdi yine UBP, HP ile hükümet kurmak için görüşüyor ya… UBP içinde mutlaka eski dönemlerdeki gibi olmasa da, o olanaklar artık kalmasa, bitse de yine bir şeyler alabilmek için kavgalar oluyordur… Bakanlık kavgaları, bakanlıklara müsteşar, müdür kavgaları… Görüşmeler sürerken bunlar da erkenden başlamıştır…
Ve Halkın Partisi… Dörtlü hükümeti bozarken demişti ya; “Serdar Denktaş, ailesine bakanlar kurulunun haberi olmadan arazi ihdas etti, onun için de hükümet yapmanın anlamı kalmadı” diye… Ben hükümeti bozarken başka bir gerekçe duymadım Özersay’dan… Veya eften püften gerekçeler… Hükümeti bozmak için ortaya atılan gerekçeler… Hazırlanan yeni hükümete yol açabilmek için… 2. Cumhurbaşkanı Talat da bir tv programında söyledi; “Özersay UBP hükümetinde verilenleri duymayacak bile…”
Bence Özersay bunları biliyordur… Ancak emir öyle gelmiştir… Eli mahkûm… Uygulayacaktır. Serdar Denktaş uzun vadeli kiralayacak arazi bulabildiğine göre UBP hayda hayda bulacaktır… Ailelerine, ahbaplarına, hükümeti kurduranlara… Özersay bazılarının altına imza atacak, bazılarından haberi bile olmayacak.
Hoş, UBP’nin geçmişten bugüne paylaşımlarından söz ediyoruz HP ile hükümet görüşmeleri sürecinde ama HP de yavaş yavaş giriyor potaya… Hani temiz siyaset diye ortaya atılan, dörtlü hükümeti de o gerekçeyle bozan ama duyuyoruz ki ‘fırsattan istifade’ HP, yeni hükümette şimdi tuttuklarından fazlasını istiyormuş. 4 de önemli kurumu elinde tuttuklarına eklemek istiyormuş. O yüzden de dünkü bilgilerde hükümet görüşmelerinde sorun yaşandığı vardı. Planlanan görüşme de ertelenmiş… Yani HP zorluyor… “Sen onu aldın, ben bunu istiyorum” diyerek…
Hade bakalım… Hoş geldin HP.
‘Açık ve onurlu’
Neden ‘açık ve onurlu’ diye düşünmüştüm dün sevgili Ödül’le söyleşi yapan Kuir Kıbrıs Üyesi ve aktivist Erman Dolmacı’yı okuyana kadar… “Mücadelenin açık olması, bunun üzerine konuşulması, bu konuda utanılacak, sıkılacak, öteki olmanın kötü bir şey olmadığı üzerinden bir açık olma, onurluluk hali” olarak açıkladığı sloganın altında bir de yasal olma durumu var aslında; “Cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği konusunda açılmak haktır ama ifşa etmek suçtur, kısacası açılmak haktır, ifşa etmek suçtur” sözleri de sloganın çıkış nedenini de izah ediyor… Dünyanın farklı yerlerinde farklı şekillerde karşılanan LGBTI hakları, toplumumuz için de henüz kabul edilebilir düzeye gelmedi ne yazık ki! Onun için de 17 Mayıs komitesi geçtiğimiz yılın sloganını bu tutuma karşılık olarak “hazırık” diye seçmişti. Bir ara billboardlara konan “Mediha teyze ben geyim”, “Kamil amca ben lezbiyenim” afişlerine gelen tepkiler de toplumun henüz geçen yasaya rağmen ‘hazır’ olmadığını da gösteriyordu. Ancak bu gerçeklik toplumun ‘hazır’ olmasını bekleyecek bir durum değildi… Komitenin bir sonraki sloganında iskelet afişiyle birlikte ‘hepimiz aynıyız’ denmesinde görülebileceği ve anlaşılabileceği gibi…