Mektup arkadaşı vardı, eskiden…
Dijital değil!
Kağıda titrerdi duyguların şiddetinde kalem…
Yine eskiden kadınlar eşlerinin soyadını almaya mahkumdu.
Şimdi yasalar değişti.
Ama bir başka anomali var karşımızda.
Duygu Asena “kadının adı yok” demişti bir zaman.
Elbette çok daha derindi bu sözün anlamı.
Şimdi, üç adlı kadınlar…
İncir ipi gibi…
Uzadıkça uzuyor.
Oysa kadınlar niye illa ki soyadını alıyor ki eşlerinin?
***
Devrimin durulmaz Deniz’i, elli sene önce mektup arkadaşları edinmiş dünyanın dört bir yanından.
“Abim Deniz” kitabıyla Can Dündar ve kardeşi Hamdi Gezmiş saklı sandığından bu mektupları da çıkarmış.
Tek tek araştırılmış internette Deniz Gezmiş’in mektup arkadaşları.
Almanya’daki mektup arkadaşlarından biri Gabriele Kadenbach.
Ve bu isimde biri bulunmuş, ilk temas kurulmuş ardından.
Yarım asırlık bir mektup için Berlin’e uçulmuş.
Gabriele 60 yaşlarında.
Evlenmesine rağmen soyadını değişmemiş.
Öyle bulunmuş zaten.
***
Deniz’le yazıştığını hayal meyal hatırlıyor.
Ama hepsi bu.
Ne mektupları saklamış, ne de kendisine gönderilen fotoğrafları.
Deniz’den kalan mektuplardan biri önüne konmuş kadının, kendi el yazısıyla, elli sene önceden…
Hayat böyle işte.
***
Kadınlar, soyadlarınızı değişmeyiniz.
Ve siz erkekler istemeyiniz bunu ne olur.
Çünkü “iz”idir bir kadının adı, soyadı.
Kendi geçmişidir.
***
Gabriele sormuş: “Ne olmuş ki Deniz’e, neden bu kadar önemli?”
Bir anlamda saklamadığı mektupların mucizesini sorgulamış.
Can yanıtlamış bu soruyu:
“Che Guevara ile mektuplaşıp sonra bu mektupları yırttığınızı düşünün, işte öyle bir şey…”
* ( Can, Hamdi Gezmiş'in yeğeni. Yazının ilk halinde, sehven Can Dündar olarak yer almıştır.)