Sırası geldiğinde daima dile getirilenlerden biri de; çizgi filmlerin insan üzerinde olumlu bir terapi yanı olduğu yönündedir.
Yaşadığımız bu küçücük adanın, büyücük değişimlerinden; hükümetlerden, bakanlara, onlardan müdürlere kadar bu değişim süreci; toplum üzerinde her zaman bir “huzursuzluk” nedeni olmuştur.
Söz konusu huzursuzluk; bir önceki çalışma şeklinin, yapının, bakış açısının, yöntemin nasıl olacağıyla ilgili hissedilendir. Bundan dolayıdır ki; işçisinden çiftçisine, memurundan özel sektör çalışanına kadar, bu tip değişimlerden dolayı top yekün bir huzursuzluğun hissedildiği bir gerçektir.
Geçtiğimiz günlerde, kızıma bahane sinemaya bir çizgi film izlemeye gittik. “Şirinler2”; bir anda beni çocukluğuma götürdü.
İki boyutlu çizgi filmlerle başladık biz çocuksu dünyamıza. Haidi vardı mesela... Jetgiller, Taş Devri, sonra en çok sevdiklerimden biri “Arzın Merkezine Seyahat”, Vikingler, Woody Wood Paker (ağaçkakan), Ayı Yogi, Ördek kadeşler.... Eminim unuttuklarım da var. Sonraları “Değiş Ton Ton” vardı her kılığa ve pozisyona kendini uyduran; tıpkı bazı makam-koltuk-vekillik düşkünleri gibi. Ve elbette Tom & Jerry, Pembe Panter, bizim dilimizde Temel Reis ve Şirinler.
Tüm bunlar 2 boyutlu çizimlerin karakterleriydi.
Sanki herşey daha güzeldi iki boyutlu olduğunda.
Daha sade, daha saygılı ve anlamlı.
Ha bir de kavgalı kırdılı döktülü değildi çizgi filmlerimiz bizim zamanımızda. Heyecan vardı, bir birleriyle kavgalar da olurdu ara sıra ama kan olmazdı, şiddet olmazdı ve özendirmezdi bizi top’a tüfeğe, hiddete ve şiddete.
Sonra teknoloji daha bir girdi hayatımıza, düşüncelerimizi bile iki boyuttan üç boyuta geçirdi, ve üçüncü boyuta entrikaları, bencillikleri, şiddeti ve hırsı koymaya başladık. Elbette kendi güzelliklerini yarattığı alanlar da olmadı değil üç boyut düşüncenin ya da görünmenin. Detaylar bizi daha bir kendine bağladı, sanki elle tutulur olurken çizgi filmlerimiz, kötülüklerimize de bal sürdü; karşımızdakine neresinden vurmak gerektiği alternatifi üç boyutlu çoğaldıkça.
“Şirinler2”; üç boyutlu olmanın güzel tarafıydı. Gargamel ne kadar kötü olsa da, gözümüzü yaşartan anlar olmadı değil izlerken filmi.
Bir buçuk saatlik bir kopuştu gündelik sorunlardan, dertlerden, ipe sapa gelmezlerden.
Bir arınmaydı daire işlerinnden, politik söylemlerden, çekiştirmelerden, çekiştirenlerden, çekiştirilmekten.
Evet bir terapiydi kesinlikle.
Kısa süreli olsa da, insan; günlük koşuşturmalarda maalesef zaman zaman “es” geçmek durumunda kaldığı çocuklarıyla bir zaman dilimini “otur-kalk-yapma-dur” demeden geçirebilmenin bir olanağıydı böylesi bir ortam.
Çocuklarımızla çocuk olmak gibi birşeydi, hani gitgide bu duygularımızdan da yozlaştığımız gibi birşey.