Üç ölüm bir yazı!

Serhat İncirli

Fenerbahçe, Beşiktaş ve Bursaspor'da teknik direktörlük yapan ünlü Alman çalıştırıcı Christoph Daum, 70 yaşında hayatını kaybetti.

-*-*-

Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüplerinden yapılan resmi açıklamada, "Eski teknik direktörümüz Christoph Daum’un vefatını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Daum ailesine, sevenlerine ve camiamıza başsağlığı diliyoruz." ifadelerine yer verildi.

-*-*-

Daum, bir futbolcu ve akabinde antrenördü…

Ama benim O’nunla ilgili en çok aklımda kalan, “gazetecilikle alakalı verdiği bir ders” olmuştu…

-*-*-

Daum Türkiye’de görev yaparken, Türk basını, bugün de yaptığı gibi, “kıçtan uydurma” çok haber yayımlıyordu…

-*-*-

Özellikle Türk spor gazeteciliği, “uydurma haberciliğin” veya “asparagas” dediğimiz mesleki ahlaksızlığın merkez odaklarındandır…

-*-*-

Örneğin şu anda yayımlanan iki spor gazetesinin son üç aylık ön sayfalarını okuyun, okuduklarınızı derleyin, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın “transfer etti, imza atıldı” şeklindeki haberleri doğru olsaydı, şu anda bu iki takımın kadrolarında ellişer Avrupalı topçu bulunacaktı!

-*-*-

Neyse, Daum’un Türkiye’de görev yaptığı bir dönemde, “ağzından çıkmış gibi” bir haber yayınlanmıştı…

-*-*-

Daum, “ben böyle bir şey söylemedim” diyerek kendini savunmaya çalışmıştı…

Ama kimseyi inandıramamıştı…

-*-*-

Bir gün, o haberi yazan muhabirle karşılaşmış ve tek kelime Türkçe bilmeyen Daum, tek kelime Almanca bilmeyen muhabirle, ana dilinde konuşmayı denemişti…

Tabii ki muhabir söylenilenleri anlamamıştı…

-*-*-

Daum da, “ağzımdan çıkmış gibi haber yazan bu kişidir” demiş ve “ben Türkçe, O Almanca bilmiyor, nasıl yazabilir?” diye sormuştu…

-*-*-

Ve bir gün, Almanya’nın en gayrı ciddi gazetesinin, Türk basınının yanında kilise bülteni kaldığını söyleyecekti…

Toprağı bol olsun...

-*-*-

Mehmet Dursun kardeşimiz de öldü...

Allah rahmet eylesin...

Ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum...

-*-*-

Kaplıca’nın ünlü balık lokantalarından birinin işletmecisiydi...

BRTK çalışanıydı...

Hem restoran işletmeciliği gereği, hem de karakteri itibarı ile herkese dostlukla yaklaşan bir insandı...

-*-*-

Hastalığının tedavisi sürecinde, yakın arkadaşı, Kıbrıs Postası gazetesi sahibi Polat Alper’in yanında bir sohbetimiz olmuştu...

Kendisine, “devlet niye yardımcı olmuyor?” sorusunu yöneltmiştim...

En ihtiyaçlı olduğu dönemde bile bu devlete ve yöneticilerine asla tek bir söz söyletmedi...

-*-*-

Toplumda Mehmet Dursun’un tedavisi için çok ciddi çaba harcayan kişiler ya da kurumlar oldu...

Ama devlet yerinden kımıldamadı...

-*-*-

Tamam, devletin parası yok...

Veya şöyle söyleyelim; devlet her hastaya elbette yardımcı olamayabilir...

Ya da, terminal vakalarda yani ölümcül hastalıklarda, devlet “pek” oralı olmayabilir...

-*-*-

Ama şu kesinlikle olabilirdi...

Sabah akşam Türkiye’de, İngiltere’de, hatta Avustralya’da, hatta ve hatta Gambiya’da “sıfır fayda” turistik geziler yapan Ersin Tatar; maiyetindeki kadro ve ailesi ile birlikte gerçekleştirdiği beş yurt dışı geziden vazgeçse ve harcayacağı ödeneğe, sarayının günlük et ihtiyacının bir aylık tutarını eklese; bence Mehmet Dursun için tedavi masraflarını karşılama maksatlı kampanyalara gerek olmazdı...

-*-*-

Devlet olmak şaka değildir...

Devletin başkanı ya da cumhurbaşkanı olmak ise “sultan olmak” hiç değildir...

İyi bir devlet adamı, örtülüsünden normaline; tüm gelirini kendi lüks harcamaları için değil, toplumu için harcayandır...

-*-*-

Ve Galip Mendi de öldü...

Rahmet dilemek mi?

Ölünün arkasından kötü konuşulmaması mı gerekiyor?

-*-*-

Suçsuzluk karinesi, ya da masumiyet karinesi mi diyorsunuz?

Yani, “kişi, suçluluğu ispatlanıncaya kadar masum sayılmalı” diyenlerden misiniz?

Mendi’yi yargılamak haddimize miydi?

Değildi!

O zaman masumiyet karinesini fazla bulaştırmamak gerekir diye düşünmekteyim!

-*-*-

Mendi, Kutlu Adalı’nın “karanlık kalan” katledilmesi olayında; St. Barnabas Kilisesi soygununda “adı var olan” Sivil Savunma Teşkilat Başkanı değil miyd?

Avrupa gazetesinin bombalanmasında ülkedeki güvenlikten sorumlu kişi olarak görev yapan kişi değil miydi?

-*-*-

Merhumu nasıl bilirdiniz?

Allah;  “varsa” suçlarını affetsin...

Yani, Allah varsa değil ha; merhumun suçları varsa demek istedim!

Ancak soruya verebileceğimiz en doğru yanıt bence “merhumu keşke hiç bilmeseydik”tir!

-*-*-

Haaa “görevini en iyi şekilde yaptıydı, o bir emir adamıydı” falan mı diyeceksiniz?

Fatiha’sını okursunuz elbette canım...

Ben kendi adıma “affetmiş olabilirim” ama okumayacağım...


Sus be gavollem da rezil olun dibelik!

Ersin Tatar, bir alay komutanlığının devir teslim töreninde konuşmuş...

Hep söylüyorum, “bu adam zerre bilgi sahibi değil” diye!

Kıbrıs tarihini, özellikle “mücadele yıllarını” kesinlikle bilmiyor...

-*-*-

Gerçekleri bilmiyor ve tamamen kulaktan dolma, abuk sabuk, propaganda maksatlı konuşmalar yapıyor...

-*-*-

Kıbrıs gazetesi de bu konuşmaları alıyor, sür manşetten yayınlıyor...

-*-*-

Şimdi, AKSA’nın bahsettiğim gazetesinin dünkü sür manşetine bakın...

Tatar diyor ki, “Rum tarafı sinsi oyunlar peşindedir...”

Olabilir!

Bir itirazım yok!

-*-*-

Aynı Tatar diyor ki, “... Türkiye’nin garantörlüğü sonlandırılmak isteniyor!”...

Bu da olabilir!

Yine bir itirazım yok!

-*-*-

Ancak yine aynı Tatar diyor ki; “... Rumlar, Kıbrıs Türkü’nü 1974 öncesine götürmek istiyor...

-*-*-

1974 öncesinde garantörlük de vardı Türk askeri de!

Türkiye, o garantörlüğü kullanarak gelmedi mi?

-*-*-

Üstelik, Tatar diyor ki, “... Türkiye AB üyesi değil; bu nedenle federasyon temelli bir çözümde garantörlük ve askeri varlık sona erebilir...”

-*-*-

Yani her gün yazıyorum, evet sizleri bunaltmış olabilirim ama lütfen, birileri artık bu adamı sustursun... “Su be gavollem da rezil olun dibelik” desin; belki anlar!

Yüzde yüz sallama!


Gurur duyduk... Kıbrıs Polifonik Korolar Derneği Otello Çok Sesli Korosu, Montenegro’nun Budva kentinde düzenlenen 11’inci Saint Stefan Uluslararası Koro Festivali’nde üçüncülük ödülü kazandı. Koro, ödülünü Şampiyon Meleklere adadığını açıkladı. Dernekten verilen bilgiye göre, koro şefleri Rana Uluçay ve Erkan Dağlı eşliğinde yarışmaya katılan koro, 12 yarışmacı koro arasında üçüncü seçildi. Uluçay ve Dağlı, “Bize takdir edilen bu sonuç bizleri sonsuz gururlandırmıştır” diyerek koro elemanlarına, dernek yönetimine, sosyal komiteye, Kıbrıs halk şarkılarını evrensel boyuta taşıyan Oskay Hoca’ya ve koroya eşlik eden Atakan Sarı, Mehmet Sakarya, Erhan Aytaç, Oskay Hoca ve Ahmet Zilci’ye kostümlerde Gazimağusa Belediyesi ve Gençlik Merkezin ve kareografide Adem Öksüzoğlu’na teşekkür etti.