Üçüncü Göz...

Asım Akansoy


“Anastasiadis, Kıbrıs sorununun çözümünün “hiç kimsenin, federal devletin bütünlüğünden kuşku duymasına, altını oymasına veya ayrılıkçı eylemlerle bölünmesini ileri götürmesine imkan vermeyecek bir şekilde olması gerektiğini” belirterek “BM’nin birçok kararında yer aldığı şekliyle egemenlik konusu hakkında yapıcı belirsizlikler için zemin olmaması gerektiğini” söyledi.” 18.01.2014 Kıbrıs Rum Basınından.

Anastasiadis’in egemenlik konusunda “yapıcı belirsizlik” istemeyen tavrını, oldukça önemli buluyorum. Çünkü bu konu, kurulacak devletin geleceği ile doğrudan ilintili bir konudur. Modern bir devlet olarak AB üyesi Birleşik Federal Kıbrıs’ın ortak değerler ve hedefler üzerinden mi gelişeceği, yoksa sürekli ayrılma korkusu ile ayrılıkçılığa imkan tanıyarak gerginlik ve ayrışma mı üreteceği konusunda belirsizlik yaratılmamalıdır. Daha önce de defalarca belirtildiği gibi “boşanmak için evlenecekseniz, evlenir evlenmez boşanırsınız...” 

Oysa çok iyi bilindiği üzere,  Federal Devletin tek egemenliğe sahip olacağı konusu, taraflar arasında uzlaşılmış, BM Güvenlik Konseyi açısından ise açık ve kesin olan bir konudur.

1 Temmuz 2008 tarihli Talat Hristofiyas ortak açıklamasında; “tek egemenlik ve tek vatandaşlık konusunda taraflar prensipte anlaştı” deniyor.

23 Mayıs 2008 tarihli olanında ise, Liderler, “iki kesimli, iki toplumlu ve ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı şekliyle siyasi eşitlik temelinde bir federasyona bağlı olduklarını teyit etmişlerdir. Bu ortaklığın, tek uluslararası kimliğe sahip bir Federal Hükümetinin yanı sıra eşit statüye sahip bir Kıbrıs Türk Kurucu Devleti ve bir Kıbrıs Rum Kurucu Devleti olacaktır” şeklinde ortak görüş ifade ediyorlar. Daha önemlisi, BM Güvenlik Konseyi her iki açıklamaya atıf yaparak, bu açıklamaları kayda geçiriyor.

Sayın Eroğlu, Cumhurbaşkanlığını kazandığında ne yaptı peki? BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’a mektup yazarak, Talat Hristofiyas’ın kaldığı yerden devam edeceğim,   yani tek egemenliği kabul ediyorum, dedi.
Peki, uluslararası hukuk yapıcısı olan BM Güvenlik Konseyi’nin her Kıbrıs kararında bahsettiği, referans gösterdiği 29 Haziran 1999 tarihli, 1251 sayılı kararı ne diyor ? : “Anlaşma ile Kıbrıs Devleti, tek egemenlik, tek uluslararası kimlik, tek vatandaşlık....üzerine kurulacaktır.”  diyor.

Malumu ilan ettikten sonra işin püf noktasına gelelim...

Sorun nedir? Sorun, taraflar arasındaki kelime farklılıkları, kelime oyunları mıdır? Yoksa daha derin bir farklılık mı vardır ?

Elbette Anastasiadis’in tepkisel tavırları, süreç açısından ciddi bir handikaptır, bu açık. Bu ciddiyetle eleştirilmesi gereken bir konudur. Ancak bir diğer yandan baktığımızda, Kıbrıs Türk tarafının BM kararlarının ve BM Genel Sekreterine verdiği sözün dışına çıkarak, Kıbrıslı Türklerin toplumsal egemenlik iddialarını sürekli gündem yapması...ciddi bir hatadır. Çünkü bu konu elbette süreci boğacak konulardan biridir; çünkü bu konu, üzerinde daha önce anlaşmaya varılmış ve BM tarafından da karara bağlanmış bir konudur. Dolayısıyla üzerinde oynayacağınız konulardan biri olmayıp, şekilselden öte öze dairdir.

Bu derin farkı gözardı ederek konfederal ısrarı törpülemezseniz, hem dünyayı karşınıza alır hem de suçlanan taraf olmaya devam edrsiniz.

Dünkü Radikal’de söyleşisi yayınlanan Kıbrıslı Rum müzakereci Mavroyannis, Kıbrıs Cumhuriyetinin evrimleşme yolu ile Federal Devlete dönüşmeyeceğinden ve yeni kurulacak devletin anayasal yetkilerle tanımlanmış iki eşit eyalet/kurucu devletinden bahsediyor. Bu yaklaşım yanında, BM parametreleri çerçevesinde tanımlanmış eşitliğe vurgu yapması oldukça önemli...

Bu noktada, ortada duran sorun kanımca kelime oyunu olarak değil, BM parametrelerinin dışına çıkmayı tercih edenleri zorda bırakacak, çok temel bir farklılık olarak nitelendirilmelidir.

Çözüm yanlıları süreçlere, olaylara ve kararlara üçüncü bir gözle bakmak durumundadırlar. Ne gerçekleri göz ardı etmek, ne belirsiz kılmak, ne de gerçeği gizlemek...Bir diğerini anlamak ve adil olmak en temel yaklaşım biçimi olmalıdır. Yoksa fasit dairenin bir parçası olur, iş yaptığımızı sanırız...

---------------------

“Cyprus settlement must be based on a State of Cyprus with a single sovereignty and international personality and a single citizenship, with its independence and territorial integrity safeguarded, and comprising two politically equal communities as described in the relevant Security Council resolutions, in a bi-communal and bi-zonal federation, and that such a settlement must exclude union in whole or in part with any other country or any form of partition or secession” BM GK 1251 sayılı kararından