Ülkemizde son günlerde yaşadığımız gelişmeleri anlamakta zorluk çekiyorum. Son 2 yılda ülkeyi yöneten, ya da yönettiğini iddia eden UBP ağırlıklı hükümetler elinde topyekün uçuruma yuvarlanıyoruz.
Bu dönemde kamu maliyesinin görevi yalnızca memur ve emekli maaşlarını ödemek oldu. Hükümetler başarılarını maaş ödemekle sınırlı tuttu.
Devlete bağlı, yönetimi bakanlar kurulu tarafından atanan tüm kurumlar partizan isdihdamlar için çiftlik olarak görüldü. Milyonlarca dolar zararda olan kurumlara bile hala isdihdam yapmaya çalışıyorlar.
Kıb-Tek kaderine terk edildi. Son2-3 yılda hiç yatırım yapılmadı. Bu 2-2.5 yılda akaryakıt fiyatları neredeyse ikiye katlandı. Ama elektrik fiyatları sabit tutuldu. Kurumun borç yükü milyara dayandı. Arızalanan her şey olduğu yerde kalıyor. Yedek parça bile alınamıyor. Satılan elektrik enerjisini ölçmek için sayaç bile temin edilmediğinden uzun süre ödenmeyen sayaçlar sökülerek yeni binalara akılıyor.
Kıb-Tek bilerek ve isteyerek diz çöktürülüyor. Sonra da kurumun en borçlu olduğu şirkete satılması için masaya oturulacak. Plan budur.
Projeleri 2018 yılında hazırlanan Türkiye ile enterkonnekte sisteme dahil olma da, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) yakıtı ile çalışan yeni sisteme geçme de o zaman gündeme gelececek.
Öteki kurumlarımızın durumu da farklı değil. Telekomünikasyon dairesi çoktan çökertildi. Şimdi yeni sahibini bekliyor. O da büyük ihtimalle en çok borçlu olduğu ve artık kurumu almak için üste para da isteyecek olan Türk Telekom olacak.
Kooperatife bağlı şirketler de aynı kaderi paylaşmaya doğru gidiyor. Kooperatif Yem Fabrikası üzerine oynanan oyunlar her gün basına yansıyor. 4.5 milyon dolar borcu olan bu kuruma birileri seçim yasaklarına rağmen hala isdihdam yapmaya çalışıyor. Seçimde kendine işleyeceği hesabıyla zaten yeterinen fazla personeli olan bu kuruma 20 kişi daha isdihdam edilmeye çalışılıyor.
Kamu maliyesi zaten çökmüştür. Devlet Aralık ayı maaşlarını ödemek için yine borçlanıyor. Bütçe açığı şimdiden tavan yaptı. Daha 13.üncü maaşlar var. Ocak ayı başında devlet bir daha borçlanacak. Böylece 2021 bütçesinde öngörülen açık 4’e, ya da 5’e katlanacak.
Ülkeyi yönetenler yalnızca devleti ve kurumları değil, özel sektörü de uçuruma götürüyorlar. Devlet dairelerinde neredeyse iş yapılamaz, hiçbir sorun çözülemez, ya da iş insanları aylarca süründürülür. Bu durumda iş yapmak da gerçekten deveye hendek atlatmaktan zordur.
İnsanlar devlet dairelerine gitmeden işim nasıl çözülür diye düşünmeye başladı. Devlette işler yürümediği için özel sektör de hantal bir yapıya dönüştü.
Bunun üzerine bir de pandemi krizi, ekonomik kriz ve son olarak da döviz krizi eklenince iş sahipleri, özellikle küçük işyerleri çöktü. Devlet bu insanlara neredeyse hiç yardımcı olmadı. Aksine “kredi alın da bana olan borcunuzu ödeyin” diyerek bu insanlarla dalga geçti.
Bunun adı uçuruma yuvarlanma değilse nedir?
Benim bu konuda asıl üzerinde durmak istediğim iki sorun var.
Birincisi bugün devleti yönetenler bu işi bilerek yapıyorlar. Çünkü attıkları her adımda uçuruma biraz daha yaklaştığımız gördükleri halde aynı adımları atmaktan vazgeçmiyorlar.
İkincisi ve daha önemlisi de UBP kurulduğu günden bu yana, ama özellikle son dönemde aldığı kararlarla bu ülkeyi uçuruma doğru götürdüğü halde seçimlerden 1inci, ya da en kötü 2 inci çıkıyor.
Yani sorun bu ülke insanının hala bunu görmeyerek, ya da gördüğü halde kendi bireysel çıkarcıkları için görmezden gelerek UBP’ye oy vermesidir.
Burada bir şeyin daha altını çizmek istiyorum. Elbette bu ülkenin nüfus yapısı değiştirildi. Seçmenlerin neredeyse yarısı TC kökenlidir. Ama UBP’ye oy verenler sadece TC kökenli seçmen değildir. Ayrıca her KKTC vatandaşlığı verilen insan da otomatik olarak UBP’ye oy verir diye bir durum yoktur.
Öyleyse Kıbrıs Türk halkı olarak bu konuyu bir kere daha düşünmemizde ve adımlarımızı ona göre atmamızda fayda var. Bu gidişi şimdi durduramazsak çok geç olacağını da unutmamalıyız. 23 Ocak’ta vereceğimiz sınav bu açıdan çok ama çok önemlidir.