Ufacık cinsel organcığını küçük bir çakıl taşına sürtüp, dağı perişan ettiğine inanan tavşanlar!

Serhat İncirli

Bir yanda demokrasi, adalet, hak, hukuk, şeffaflık, hesap verebilirlik ilkelerinde yükseklik…

Öte yanda altyapı, bayındırlık, refah seviyesi, kalkınmışlık, modernlik, internet hızı, teknolojideki gelişme gibi “koşullar”ın en üst seviyede olması…

-*-*-

Mesela Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Dubai falan ikinci açıdan muhteşem seviyede ama demokratik anlamda tıkr tıkır işlemeyebilir… Vatandaşı mutluysa no problem!

Ama Finlandiya, Yeni Zelanda, Norveç, İsveç falan, vatandaş çok mutlu, çok kaliteli bir yaşamla kucaklaşmış…

-*-*-

İyi yönetmek demek; aileden başlayıp devlet yönetimine kadar her anlamda “kalite” demektir…

Ailenin iyi yönetimi, fertlerinin her açıdan mutluluk seviyesinin yüksek olmasıdır…

İlla ki çok paranız olmasına gerek yoktur…

Küçücük ama ter temiz bir ev, çocuklara çok iyi eğitim, alt yapı mükemmel, dam akıtmıyor, kanalizasyon taşmıyor, ortalığı hamam böcekleri ve fareler götürmüyor, sağlık da iyi, işimiz de var, arabamız da, toplu taşıma da, tatil de…

Daha ne istersiniz?

-*-*-

Devlet de aynı…

Fertleri mutluysa, ne mutlu yönetenlere…

-*-*-

Gelelim KKTC’ye!

Devleti yönetenlere bakar mısınız?

Başka bir ülkeden talimat almayı “şeref” diye satıyorlar…

Devletin sınırları içerisinde yaşayanların yüzde 95’inin, o devletin üzerinde kurulduğu topraklara sevgi ve aidiyet seviyesi sıfır…

Ama o devlete “bağlıymış” gibi yapıyorlar hatta eleştireni “vatan haini” sayıyorlar ancak onların aslında başka vatanları veya anavatanları var!

KKTC’de düşünün ki, “Kıbrıslıyım” demeyi “suç” sayan bir Meclis Başkanı var…

“Kıbrıslı olmayı” anlayamayan veya anlama zorluğu çeken bir Cumhurbaşkanı var…

Ve bu konularla zerre ilgilenmeyen, daha çok maddi işlere bakan bir Başbakan var…

-*-*-

Herkes, hırsızlık arazi üzerine, ya da şöyle diyelim, “ululslararası ve hatta yerel hukuk açısından hırsızlık sayılması muhtemel araziler üzerine” dev gibi apartmanlar yapıp, satıyor…

Bu apartmanların boku denize akıyor…

Alt yapı, dökülüyor…

Yol yok, uluslararası ulaşım engelli, her işin, her ihalenin altından pis kokular geliyor, havaalanı yapan şirketin müteahhitlik belgesi iptal ediliyor, aynı veya benzer hukuki sıkıntılı durum Girne’de hastane inşa eden ortaklık için de söz konusu, kimse umursamıyor…

-*-*-

Eğitim çadıra mahkum… 1974’ten sonra bazı özel kişiler beş on tane okul yaptı; geriye kalan okullar ya ganimet ya da İngiliz’den kalma!

Sağlık, tartışmaya gerek yok El Fatiha!

Tek bir Dünya ülkesi ile dış ilişkimiz yok ama en havalı bakanımız Dışişleri’nde, üstelik saati de Rolex!

-*-*-

Sosyal güvenliğimizi “yapamadık”, Türkiye’ye teslim etmek üzereyiz…

Gençlerimiz ya göç ediyor ya da etmeye zorlanıyor…

Ülkedeki çam ağaçlarımızı bile kurtlar yiyor… İlaçlayamıyoruz, paramız yok ama sarayımız inşa ediliyor!

Elektrik sağlayan şirkete mazotu kim ya da kimler olduğu bilinmeyen mafya satıyor…

Daha neler var neler…

-*-*-

Ve diyoruz ki, “eşit ve egemen bir devletiz”…

Ve diyoruz ki, “mutlaka bizi tanıyacaklar”…

-*-*-

Üzerinde yaşadığımız ülkenin tapulu arazilerinin yüzde 90’dan fazlası da bize at değil! Hırsızlık a da ganimet diyelim!

-*-*-

Ve bu durumda olmamızın sorumlusu da “ahalinin çoğunluğuna sorarsanız”, “Rum Yunan ikilisi ile diğer dış güçler!”.

Bizim hiç kabahatimiz yok!

Hele Türkiye’nin hiç suçu yok!

Ve bir de sanıyoruz ki, Dünya’nın bütün bunlardan haberi de yok!

-*-*-

Ya toptan geri zekalıyız ya da ciddi salağız ki Dünya’yı kandırdığımızı sanıyoruz!

Gerçekten, çok üzgünüm “erkek egemen bir şaka olacak” ama, ufacık cinsel organcığını küçük bir çakıl taşına sürtüp, koskocaman dağı orgazmdan perişan ettiğine inanan tavşanlardan farkımız yok!

-*-*-

Hayvanlar alemiyle olayı açıklayacak olursak, “soyuna ihanet eden keklikleriz” aynı zamanda…

Ve hiç umurumuzda değil!

Kafes tamam, yem bol, eh su da var!

Özgürce uçmaya gerek yok, ötelim gayrı; gaggavak gaggavak gaggavak!

Sultanımız etrafa toplanan öteki keklikleri avlasın; tamamdır!

-*-*-

Birden İbrahim Tatlıses aklıma geldi…

“Allah belamızı verecek” der İbo sık sık!

Gördüğünüz gibi bizim verdi Sayın Tatlıses!


Polis Genel Müdürü kim olacak? Neyimizde hayır kaldı?

İngiltere’de öğrendiğim bir “vatandaşlık görevi” var…

Acil servislerin önemini bilmek…

Polis, itfaiye ve hastane acil servisleri…

-*-*-

Polisimiz, itfaiyemiz ve hastane acil servislerimiz bizim için hayati önemdedir…

Hayatımızın korunmasında, kurtarılmasında en başta onlara muhtacız…

-*-*-

Polisimizin şu anda “asaleten görev yapan” bir “Genel Müdürü” yok…

Neden yok?

Kesinlikle yönetim eksikliği veya yönetim zafiyetinden dolayı…

Evet, her şey gibi, polisin terfilerini de siyasetimize ve haliyle yüzümüze gözümüze bulaştırdık!

-*-*-

Eski İskele Polis Müdürü Kasım Kuni, geçtiğimiz yıl Kasım ayının 15’inde, bir gece yarısı Polis Genel Müdürü 1'inci Yardımcısı oldu…

Kuni’nin 1’inci Yardımcı olabilmesi için, göreve atandığı aynı gün Meclis’te yasa değişikliği yapıldı…

Polis Genel Müdürü Ahmet Soyalan, Kasım 2022 sonunda emekli oldu…

Kuni, o günden beri genel müdürlüğe vekalet ediyor…

-*-*-

Bu arada çok önemlidir; bir şey belirteyim, bu yazıda adı geçenlerin hiç biri ile en küçük bir yakınlığım hatta tanışmışlığım yoktur… “Serhat, şuna destek vermek için yazıyor veya Serhat bunun önünü kesmek için yazıyor” diyecek olanlara şimdiden orta parmağımla selam veriyor ve devam ediyorum…

Ayrıca polis örgütümüzün tüm elemanlarını, geçtiğimiz günkü ağaçlandırma kampanyası (Fotoğraf) için kucaklıyorum...

-*-*-

Peki genel müdürlüğe asaleten atama olacak mı?

Bu konuda çekişme yaşanıyor…

Ama siyasi – askeri – Türkiye – KKTC “çekişmeleri” bir yana, polis örgütümüzde, daha önce verilen bazı terfilerin “iptal edilmesi olasılığı”, genel müdür yarışı yanında, sonrasındaki görevler için öne çıkan isimleri de sıkıntıya sokuyor…

Kesin bir dağınıklık ve belirsizlik var…

-*-*-

Aslında “Genel Müdürlük”, Soyalan’ın 1’inci Yardımcısı Eybil Efendi’nin hakkıydı ve öyle olacaktı… Ancak Efendi, talihsiz bir rahatsızlık sonrasında yaşamını yitirdi… (Allah rahmet eylesin)…

2’nci Yardımcı ve Kuni’den daha kıdemli olan Hüseyin Sağıroğlu koltuğunda kalırken, Kuni, bir şekilde Sağıroğlu’nun üzerinden aşarak 1’inci Yardımcı yapılmıştı…

Şimdi iddialara göre Cumhurbaşkanı ve Başbakan “Sağıroğlu”nun genel müdür yapılmasını istiyor ancak Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ya da Komutanı “Kuni”den yana bastırıyor…

Haliyle bu durum, gerginliğe sebep olabiliyor…

-*-*-

Daha önce de benzer durumlar yaşanmış olabilir ama polisle alakalı zaten “Yok Türkiye’den bazı ekipler geldi, yok bir albay zaten polisin şu anda resmi olmasa da başındadır” gibi söylentiler, rahatsızlık vericidir, disiplini sarsıcıdır… Ve gerginliği de artırıcıdır…

Polisin sağlıklı çalışmasının önünde mutlak anlamda engeldir…

-*-*-

Bir an önce “Genel Müdür” sorunu çözülmelidir…

-*-*-

Genel Müdür atandığı anda, yardımcılıklarla alakalı yarış da gündeme gelecektir…

Hatta gündemdedir…

Ve burada da bazı “siyasi” tercihler ile “askeri tercih”in çatıştığı söylenmektedir…

Ki bu da “artı” sıkıntıdır!

İddialara göre ya da dedikodu kaynaklarımıza göre, Kaan Reza Saçar, 1’inci Yardımcılık için Başbakan’ın favorisi…

Komutan ise Ahmet Beşerler ve bir diğer iddiaya göre Zafer Zaifer’den yana ağır basıyor…

-*-*-

Ancak çok ilginçtir, Saçar, Zaifer ve Beşerler’in şu anda taşıdıkları rütbeleri her an “bir basamak” aşağıya inebilir…

Çünkü Soyalan döneminde verilen terfiler mahkemeye taşınmıştı ve bu konuda da yargı kararı bekleniyor…

-*-*-

İyi bir yönetim, siyaset karıştırılmamış bir idare polisin disiplini ve sağlıklı işleyişi açısından çok önemli…

Siyaset karıştırdık, iyi yönetemedik, şu anda da yüzümüze gözümüze bulaştırmış durumdayız…

-*-*-

Kısacası, “Neyimizde hayır kaldı?”

-*-*-

Bir polis arkadaşa sordum; “Siyaset neden polis örgütüne bu kadar çok karışıyor?”…

Yanıt verdi: Bazı adı geçenlerin ailelerinin UBP ile bağlarıyla alakalı…

Kısacası, yine bu konuyu yazarız ama “partili torpili” gibi bir şey…

Yani Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a partilerinden gelen “baskı” meselesi…

-*-*-

Bu olmamalı değil mi?

Evet, böyle olmamalı!

Ama dediğimiz gibi, torpil ve UBP zihniyeti, neyimizde hayır bıraktı ki?